Cumhuriyet iddianamesi ya da savcının yazarlık hevesi

İddianamede yer yer tasfiye edilen ‘Atatürkçü yönetici ve yazarlara' atıf yapılmış. Anlaşılan bir grubun gazeteden tasfiye edilmesinden duyduğu intikam hissi de bu davanın açılmasında rol oynamış. Sözkonusu ekip, meslektaşlarının yüzüne nasıl bakacak, bu da ayrı bir soru. ‘Atatürkçü' kimliğinin arkasına saklanıp iktidarın ekmeğine yağ sürenler de elbet bir gün hesap verecek.

Mehveş EVİN

Bir kısmı 5 aydır hapiste tutulan Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarları hakkındaki iddianame nihayet ortaya çıktı. Ahmet Şık, İlhan Tanır ve Kemal Aydoğdu'nun dosyaları da bu davayla birleştirilmiş. Daha avukatların eline ulaşmayan iddianamenin Sabah'ta yayınlanması, ‘Evet Türkiye'sinin neye benzeyeceğine dair küçük bir örnek.

Adına ‘iddianame' denen 300 küsur sayfalık metnin içeriği hakikaten trajikomik. Buna göre ‘en büyük suç' bir gazetenin editoryal çizgisini değiştirmesi. Gazeteci ve yöneticilere atfedilen ‘suç'ların en büyük kısmını yazılan yazılar, atılan başlıklar ve tvitlerden yani gazetecilik faaliyetleriden oluşuyor.

Sadece bylock kullanmanın değil ‘bylock kullanıcıları'yla görüşmenin de suç delili sayıldığını öğrenmiş bulunuyoruz! Eskaza bylock kullanan biriyle görüşme yaptıysanız vay halinize! Yarın öbür gün ‘suç' hanenize yazılabilir.

Dikkat çekici bir husus, iddianamenin bazı bölümlerinde hukuki dilden uzak, hatta son derecede ciddiyetsiz ifadelerin kullanılması. PKK-FETÖ bağlantısı kurulan 54. Sayfadan bir örnek:

‘Siz aslında darbeci diye insanları alarak güvenlik zafiyeti yaratıyorsunuz. Ben de bu güvenlik zafiyetinden yararlanıyorum. Bir diğer ifadeyle ‘benim paslaştıklarıma dokunursan ben de saldırırım' diyor. Bu sürecin çarçabuk geçilip, defterin bir an evvel kapatılmasını istiyor PKK. Bu bile iki örgütün nasıl kanka olduklarını gösteriyor.'

İki örgüt kankaymış! Böyle bir cümle ancak köşe yazısında kullanılır.

HAYRET! ‘ATATÜRKÇÜ' YAZARLAR KIYMETE BİNMİŞ

İddianamenin girişinde Cumhuriyet gazetesinin kuruluş felsefesinden bahsedilip değişen yayın yönetmeniyle birlikte farklı bir usluba geçildiği vurgulanıyor. Oysa her genel yayın yönetmeninin farklı bir yoğurt yeyişi vardır. İktidar ve koşullar nasıl zamanla değişiyorsa bazen yönetim de buna göre editoryal çizgisinde değişiklik yapma ihtiyacı hisseder. Tabii demokratik bir ülkedeyseniz. Şimdiki yayın yönetmenleri, üç-beş yayın haricinde ‘iktidara yakın olabilecek, Beyefendi'nin hoşuna gidecek haberler yapan' kriterine göre seçiliyor.

İlginçtir, AKP iktidarının özellikle ilk yıllarında Cumhuriyet gazetesinin yayın çizgisinden rahatsız olduğu bilinirken şimdi neredeyse ‘Yunus Nadi'nin gazetesi'ne sahip çıkılıyor. Efendim 2013 sonrası yayın çizgisi değişmiş. Terör örgütleri ‘sevimli ve meşru' gösterilmiş.Tabii sevimli ve meşru göstermenin ölçüsü kişiden kişiye değişir. Mesela 2014'e dek hangi gazeteler, hangi yapılanmaları ‘sevimli' göstermiş? Suç mu işlemişler, haklarında açılmış bir soruşturma var mı? Madem ‘algı operasyonu'ndan bahsediliyor, o zaman ‘kandırıldık' dönemi gazeteciliği de mercek altına alınmalı.

İddianamede yer yer tasfiye edilen ‘Atatürkçü yönetici ve yazarlara' atıf yapılmış. Anlaşılan bir grubun gazeteden tasfiye edilmesinden duyduğu intikam hissi de bu davanın açılmasında rol oynamış. Sözkonusu ekip, meslektaşlarının yüzüne nasıl bakacak, bu da ayrı bir soru. ‘Atatürkçü' kimliğinin arkasına saklanıp iktidarın ekmeğine yağ sürenler de elbet bir gün hesap verecek.

Ahmet Şık'a yönelik suçlamalar, Cemil Bayık ve savcı Kiraz cinayetinin ardından DHKPC üyeleriyle yaptığı görüşmeler. Savcının kanaatine göre bu haberler ‘biçim ve zamanlama' açısından ‘terör örgütlerine hizmet ediyor'. Birincisi, gazeteci görev tanımı icabı her kesimle görüşür, bu bir gazetecilik başarısıdır. Suç değildir, hiçbir kanunda da suç olarak tanımlanmıyor. İkincisi, diyelim ki bu röportajlar suç teşkil ediyordu, neden yayınlandığında işlem yapılmadı? Şimdi mi ‘tehlikeli' bulundu?

BASIN KANUNUNA UYULMADIĞININ İTİRAFI

İddianamenin girişinde basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün ne olduğundan çok, nasıl ve ne zaman kısıtlanabileceğine dair örnekler verilmiş. Yargıtay içtihatinden AİHS kararlarına, verilen örneklerinden bağlamından koparılmış, dolayısıyla tartışmalı olduğunu not düşelim.

Basın özgürlüğünün nasıl/ ne zaman kısıtlanabileceği sayılırken elbette gazetecilerin hapse atılması gibi bir uygulamadan bahis yok: ‘Mevzuatımızda basın özgürlüğü çeşitli yönleriyle (Basın hürriyeti (md.28), Süreli ve süresiz yayın hakkı (md.29), basın araçlarının korunması (md.30), Kamu tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme araçlarından yararlanma hakkı (md.31), Düzeltme ve cevap hakkı (md.32) ) Anayasanın 28 ila 32. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayrıca 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 1. ve 3. maddelerinde de ayrıntılı olarak tarif edilmiştir.‘ Bir diğer deyişle, savcı aslında basın kanununu hatırlatarak yapılan adaletsizliği ifşa etmiş oluyor.

Benzer şekilde AİHM'in gazetecilerin 10. maddesine yapılan atıfta "gazetecilik ahlâkına uygun, doğru ve güvenilir bilgi sağlamak için iyi niyetle çalışmaları" şartı hatırlatılmış. Peki ‘suç' diye nitelenen haber ve yazılar yalanlandı mı? Hayır. Yani suçlanan Cumhuriyet yazarları tam gazetecilik ahlakına uygun hareket ettikleri için hapiste!

DİKKAT DİKKAT! UZUN ŞİFRE KULLANAN DA ŞÜPHELİ HANESİNE YAZILIYOR!

Yazının girişinde iddianamenin yer yer köşe yazısını andırdığından bahsetmiştik. Ara başlığıyla birlikte sayfa 53'ten bir örnek:

MASKELİ BALO VE HDP'NİN SAHTE YÜZLERİ

Cumhurbaşkanlığı ve 7 Haziran seçimleri önces Türkiyeliliğe oynayan, ardından FETÖ/PDY'ye karşı olduğunu dillendiren Demirtaş, önce ABD sonra Rusya dönüşü çark etti. Eş Başkan Demirtaş, ‘Biz cemaatlerin varlığına karşı değiliz. Dini cemaatler meşru yapılardır. Fakat eğer bir cemaat veya başka bir yapı topluma karşı suç işliyorsa, cemaati suçlamak yerine suçların soruşturulması gerekir'e düen kırmıştı. Türkiyelilik dilini de seçimlerin hemen sonrasında Kandil kesivermişti. Takke düşmüş kel görünmüştü. Merkez medya ve birçok yazar ‘Aldattın bizi Demirtaş' yazıları yazmak durumunda kalmıştı…

Bylock'un suç delili sayılmasına dair evlere şenlik bir bölüm:

Kullanıcıların kendilerini gizlemek amacıyla çok uzun haneli parolalar belirlediği, örneğin 38 haneye varan parolaların yer aldığı, yarısından fazlasının 9 hane ve üzerinde karakter içerdiği…

İlahi savcı! Günümüzde her internet kullanıcısı, hesabını güvence altına almak için ‘en az 6 haneli' parola oluşturmaya mecbur zaten! Uzun haneli şifre kullanmak ‘suç'sa değil bylock, her uygulamayı kullanan suçlu…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi