Değişimler arifesinde Rusya

Kremlinin, Rusya’nın dünyada etkisini güçlendirecek dış politik stratejisi yok. Bundan dolayı da dış politika pasif ve kaotik karakterli. Kremlin sadece Batının ve diğer güç odaklarının hareketlerine karşılık tepki gösterebiliyor…

İşxan Miroyev

 

Rusya, günümüzde ağır sorunlar yaşayan çok geniş potansiyeli olan bir ülkedir.

2017 yılında Rusya’yı neler bekliyor sorusunu çoğu vatandaşlar kendilerine sormaktadırlar. Ne kadar çabalansa da, eskiye nazaran, geleceğe ilişkin güven daha zayıftır. Ruslar çok net bir biçimde ekonomik krizin etkilerini hissetmekte ve daha fazla telaşlanmaktadır. Ülkenin çağdaş ekonomik gelişmesinin önünde en çok da devletin politik istikrarsızlığı, çok sayda var olan ve iyi hesaplanmamış reformların uygulanmasının etkisi engel olmaktadır. Ki bunlar ülkenin gelişimini olumsuz etkilemektedir.

Rusya’nın birçok politik bilimcileri, sosyologları ve ekonomistleri 2017 yılında Rusya’yı büyük sarsıntıların – toplumsal başkaldırı yada devrimin – beklediğini öngörüyor. Bazıları ise Rusya’da krizin ne zaman patlayacağı tarih vererek söylüyorlar. Bazıları dolar satın alımını öneriyor, bazıları ise sakin olmayı ve 1917 yılı ile 2017 yılı arasında mistik bir bağlantının aranmamasını öneriyor. Rusya Federasyonu’nda uzun bir süredir başarılı dış ve ekonomik politikanın uygulandığına dair hikayeyi destekliyor.

Tabi ki ilk dönemlerden söz edersek, Rusya’nın neredeyse dağılmak üzere olduğu dönemlere kıyasla Kremlin gerçekten de dünyada otoritesini bayağı yükselti. Çoğunlukla bu otoriteyi hak etmediği halde. Gerçekte Rusya dış politikası çok zayıf ve etkisizdir ve Ukrayna krizi bunun ispatıdır.

Herhangi bir ülkenin dış politikası güçlü ekonomiye, meşhur ideolojisine, dış politikadaki stratejinin çoğulluğuna ve devletin başka devletlere etkide bulanabilecek enstrümanların oluşturulmasına dayanmaktadır. Dış politikanın başarısı için olması gereken bu şartların hiçbirisi Rusya’da bulunmamaktadır.

Rusya Federasyonu, rejimin sözde liberal ekonomik politikasının sonucunda, Batının hammadde kaynakları haline geldi ve bu da Rusya’nın çıkarları için önemli finans kaynaklarının ayrılmasını imkansız kılmaktadır. Hata Rusya’nın 2014 yılından sonraki Ukrayna’dan kaynaklı Batıyla oluşan krizinden sonra bile Kremlin’in ekonomik politikası değişmedi.

Kremlin’in Rusya’nın dünyada etkisini güçlendirecek dış politik stratejisi bile yok. Bundan dolayı da Rusya’nın dış politikası pasif ve kaotik karakterlidir. Kremlin sadece Batı’nın ve diğer güç odaklarının hareketlerine karşılık tepki gösterebiliyor ve kendi oyununu oynamaya çabalamıyor bile.

B Eltsin ve B Putin bu hayali hedefin uygulanmasına çabalarken, Rusya’yı Batı’nın finansal-ekonomik sistemine entegre etmek için devletin dış politika aktivitesini durdurdular. Bu Rusya’nın sanayisinin çökmesine mal oldu ve Batı’nın hammadde kaynağına dönüşmesine neden oldu. Ukrayna krizini tümden bir çıkmaza sokarken Kremlin birden Suriye’deki terörizmle mücadeleye ilgi göstermeye başladı. Halbuki Suriye’deki iç savaş 2011yılında başlamıştı. Nedense 4 yıl boyunca Rusya yönetimi Suriye’deki uluslararası terör sorunundan hiç rahatsız olmadı.  Ve ancak 2015 eylül ayından sonra Moskova Suriye’deki krize müdahil oldu. Başkan Esad için durum kritik aşamaya geldiği zaman. Bu da şu anlama geliyor: Kremlin kendi sınırındaki Donbass savaşına başka bir silahlı çatışmayı daha da ekledi.

Kremlin Suriye savaşını çok ilginç bir tarzda yürütüyor. Daima yeni silahlı çatışmalara götüren ateşkesler ilan ediliyor. Halbuki gayet iyi bilinmektedir ki Rusya nezdinde Suriye’deki kriz öncelikli sorun değil. Bu çatışmaya karışmanın nedeni, büyük ihtimale, Rusya yönetimi ve Batı elitlerinin İsrail’e ilgili yaptıkları perde arkasındaki anlaşmanın sonucudur ve amacı da Suriye’de İslamcıların başarı kazanmasını önlemektir. Çünkü bu en çok da İsrail’in varlığına tehdit oluşturmaktadır.

Sonuç olarak: Şu an Rusya uzamakta olan iki çatışmaya sokulmuş ki bunlar çok ciddi bir biçimde onun dış politika hareketliliğini zorlaştırmaktadırlar. Böyle bir durum Rusya devletinin büyük başarısı olarak değerlendirilemez.

Maalesef Putin ve etrafındakiler 2014’te başlayan Batı’yla çatışmadan bu yana Rusya dış politikasını yönelik sistemsel elementlerin değişimi için herhangi bir girişimde bulunmadılar. Bunun yerine pasif bir biçimde olumlu bir gelişme beklenmektedir ki bu da Batı elitlerinin uzun vadeli stratejik planlama yapma kapasitesi göz önünde bulundurulduğunda Rusya için tartışmasız bir yenilgi demektir. Kremlin’in sözüm ona bu tür dış politik ’başarıları’ Rusya’yı ağır sosyo-ekonomik krize ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacaktır. Zaten protesto sesleri duyulmaya başlamıştır. Ama bunlar daha çok ekonomik gerekçeli ve lokaldir.

İktidar bu protestoları söndürmeye çalışmaktadır – bastırmak değil – bizatihi söndürme. Çünkü şu an için kitleler, her şeyin sorumlusunun petrol fiyatlarındaki düşüşü olduğu (yani bugün kötüdür ama yarın iyi olacak) konseptini kabul ediyor İkincisi ise "Kırım’dan dolayı bize karşı baskı var" gerekçesidir. Ve tabi ki kitleler halen de bazı zorluklara göğüs germeye hazırdır.

İnsanlar halen de yiyecek satın alıyorlar. Sadece yeni buz dolabı almayı bıraktılar. Ya da arabalarını yenilemeyi şimdilik durdurdular. Adapte mekanizmaları iyi biliniyor. Nüfusun dörtte biri tekrar sebze ekimine başlamış durumda. Bir dönem patatesi satın alıyorlardı, şimdi tekrar ekmeye başladılar. Yaklaşık birkaç yıldır belki beş yıldır ekmeyi bırakmışlardı. Yani hayatlarında bir yenilik olmadı. Ondan dolayı da şu an sert bir tepki görünmüyor.

Tabi ki böyle bir sınırlama davam etiği takdirde iki-iki buçuk yıl içerisinde alt yapı çökecektir. Eski ayakkabı-elbise yırtıldığı zaman yenisi için para olmayacaktır. Televizyon, buzdolabı ve benzerleri bozulduğu zaman da.   Ancak yeni alımlar için para lazım gerekip de para bulunmadığı zaman bir şeyler olur. Bu herkesi rahatsız etmeye başlar. Bazı yerlerde kriz başlamasına rağmen kitlelerin ayağa kalkabilmesi için bir-bir buçuk yıl gerekebilir.

Son zamanlarda kitlelerin hayat standartları çok düştü. Yaklaşık iki yıldır toplumsal gerginlik hissediliyor. Herkes ürünlerin ne kadar pahalandığının ve gelirlerinin ise eskisi gibi sabit kaldığının bilincinde.

Uzun süreli durağanlığın tuzağına düştük ve hükümet ve mali yetkililerimiz bizi bu tuzaktan çıkarmaya hiç de niyetli değiller.

Halkın geliri giderek daha da azalmakta, fakirlik daha da çoğalmakta. Fakirlik giderek kalıcı bir hal almakta ve nesilden nesile bir toplumsal statü gibi çocuklarımız ve torunlarımız için kalıcılaşmaktadır. Bu uzun süreli geri kalmışlığın büyümesi ve eğilim haline gelmesi demektir.

Ben 2017 yılında bir şeylerin değişeceği umudunu taşımıyorum.

Son olarak Başbakan Dimitri Medvedev’in hastalığı konusu son dönemde gündeme oturdu. Şimdi herkes bundan söz ediyor. Millet başbakanın hastalandığı gribe çok ilgi göstermekte bunun nedeni ise devlet başkanı Vladimir Putin’in bu durumu büyük TV kanalarında bu hastalıkla dalga geçer bir üslupla ilan etmesi oldu. Başkan Putin 14 Mart günü başbakanın hastalığını böyle bir üslupla duyurdu, ve bu nedenle de başbakanın birkaç gün çalışamayacağını söyledi.

Halkın çoğunluğu geçmiş olsun dileğinde bulunsa da başbakanla alay etmekten de kendini alıkoyamadılar. Son bilgilere göre başbakan iyileşmiş ve hatta hükümete gündeme dahil açıklamalar yaptığı söyleniyor. Basında ise başbakanın Aleksei Navalnin’in yönetimindeki yolsuzlukla mücadele fonunun araştırmalarından dolayı hastalandığını tahmin ediyor. Sosyal medya kullanıcılarının bazıları ise  Dimitri Medvedev’in bu hastalanmasının tesadüf olmadığını düşünüyor. D. Medvedev’e güvenmeyen ve sadece oligarkların çıkarlarına çalıştığını düşünen Rusyalıların sayısı gittikçe fazlalaşıyor. Yani başbakanın sade vatandaş için çalıştığına inananların sayısı gittikçe azalıyor.

Büyük ihtimale başbakan yakın gelecekte görevinden ayrılacak.

Tabi ki şimdilik bu sadece bir ihtimal.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi