Erdoğan’ın Moskova çıkartması

Putin, Kürtlerin Cenevre’deki Suriye görüşmelerine katılmasından yana. Rusya bu politik gücün katılımı olmadan Suriye’deki iç savaş sorununu tartışmanın adilane olmadığını düşünmekte.

İşxan MİROYEV

 

10 Mart günü Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, Kremlin’in misafiriydi. Bu buluşmanın esas gündem maddesiekonomi idi. Son 10 yıl içinde en düşük seviyeye inen iki ülke arasındaki ticaret masanın önemli konularından biriydi. Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin’den ekonomik tavizlerle beraber politik tavizler vermesini de istiyordu. Sonuçta ise aldıklarından biri önemli görünüyordu. Yani bir taviz almıştı.

2017’nin başından bu yana Rus-Türk ticari-ekonomik işbirliği adım-adım gelişiyor. Türkiye İhracatçıları Birliği’nin verilerine göre iki ülke arasındaki ticaret hacmi Ocak 2015’ten bu yana (Ocak 2016’ya kıyasla yüzde yüzde 57 artış sağlamış) ilk defa 100 milyon doları aşmış. Ocak ayında Rusya’ya yapılan ihracatın dörtte birini meyve ve sebze oluşturuyor.

Türkiye’yle olan ticari-ekonomik ilişkilerin düzeltilmesinin dışında Türk lider için bir de önemli olan bölgesel güvenlik konusu var. Aynı zamanda Kırım’la ilgili rahatsız edici bir sorun ortaya çıktı: Zonguldak limanında Rusya’nın Kırım bölgesinden gelen gemilere yasak konuldu. Ankara halen Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasını kabul etmiyor.

Moskova ve Ankara arasındaki Suriye kriziyle ilgili yakınlaşma, Genel Kurmay Başkanları arasındaki iletişim, iki ülkenin birçok konuda sağladığı bilgi paylaşımı, Astana’daki görüşmeler, Rusya, Türkiye ve İran’ın Suriye ateşkesini denetlemek için oluşturdukları ortak grup; tüm bunlar işbirliğinin ileride artarak devam edeceğine işaret ediyor. Ama bir çok konuda taraflar arasında halen görüş farklıkları var. Moskova için Suriye’de uluslararası teröre karşı mücadele ve iç barışın sürekliliği önemli ise Ankara için öncelik Suriye’nin kuzeyinde kendi konumunu güçlendirmek ve Kürtlerin bir statüye kavuşmasını engellemektir.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyareti uluslararası ilişkilerde büyük değişimlerin yaşandığı döneme denk geldi. Düne kadar değişmez sanılan dostluklar yıkılıyor; bu yetmez hergün yeni ortaklıklar oluşuyor.

Böyle bir durumda Avrasya haritasına bakıldığında görülecektir ki Türkiye, coğrafi konumu itibariyle en riskli yerdedir. Ankara bir taraftan -başarısız olduğu açık olsa bile- tamamen kendi çıkarlarına uygun bir politika izlemek istiyor. Örneğin AB’ye mülteciler konusunda baskı uygulamaya çalışıyor; ABD’den uzak durmayı yeğliyor; Suriye’de aktif operasyonlar yürütüyor… Diğer yandan ise Türkiye yönetimi NATO üyeliğinden dolayı bu tür manevralar için fazla imkanının olmadığını ve manevralarının Moskova, Washington, Ankara, Tahran, Şam arasındaki güç dengelerine bağlı olduğunu görüyor.

Erdoğan elbet ülkesindeki tabloyu da görmezlikten gelemez ki bu tablo Türkiye’nin AB’ye girme çalışmalarından veya Suriye’deki El-Bab şehrindeki sıkıntılardan falan değil, daha çok ülkedeki sükûnet ve ekonomik durumdan kaynaklanmakta. Tüm bunlar Türkiye’yi çok yönlü politika izlemeye zorluyor. Bunun için risk de üstleniyor. Örneğin Osmanlı döneminde yaptıkları gibi bölgesel güçler arasındaki çelişkilere oynama -ki bugünkü koşularda bu güçler Rusya ve ABD arasındaki çelişkidir- geleneğini yürütüyor. Bu politikayla birlikte düşünüldüğünde Türkiye’nin en çok Suriye’nin Kürdistan bölgesindeki kontrolü ele geçirmeyle ilgilendiğini görebiliriz.

Belirlenmemiş Rus-ABD ilişkilerinde Ankara’nın yürüttüğü oyunu Türkiye’de yayınlanan günlük Türkiye gazetesi şöyle vermiş:

"Ankara bu karmaşa içerisinde çok kararlı gözükmekte. Ankara ortağı olan ABD’yle -ki  sorunlu bir evlilik gibi görünüyor- rakibi ve dostu olan Rusya arasında Suriye sorunu konusunda arabulucu rolüne devam etmek istiyor’. The New York Times’de vurgulandığı gibi ‘Türkiye’nin esas amacı İŞİD’e karşı mücadele değil Rojava Kürtlerinin Kuzey Suriye’de bir devlet oluşturmalarına engel olmaktır."

Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk’ün SSCB’ye karşı oluşturduğu ilkeleri uyguluyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ankara’nın ‘önceden adım’ atması gerektiğini belirterek kaçınılmaz olan SSCB’nin dağılmasını beklemeden SSCB’deki Türki milletlerle ilişkilerini geliştirmesi gerektiğini söylüyordu. 1991yılından bu yana Türkiye sadece Karadeniz’de, Kafkaslarda ve Orta Asya’da değil Balkanlarda da bu politikayı uyguluyor. ‘Stratejik Derinlik’ konseptinin oluşturucusu Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye politik sahnesinden (belki de geçici olarak) inmesi ‘önceden adım atma’ girişimlerinden vazgeçtiği anlamına gelmemektedir ve büyük ihtimale yakın zamanda bu politika yine yoğun olarak işlenecek.

Yaşanan trajik olaylardan sonra iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden oluşturulduğunu vurguluyordu, V. Putin karşılama konuşmasında. Rusya Devlet Başkanı bu olayların ayrıntılarına inmedi, yani arkadan hançerleme meselesine, Rus askeri uçağının düşürülmesi olayına girmedi ki zaten o olaydan sonra yeni trajik olaylar yaşandı. Ankara’da Rus elçisi Andrey Karlov’un öldürülmesi, Suriye’de üç Türk askerinin Rus hava kuvvetlerinin hatası nedeniyle yaşamını yitirmesi bu yeni trajik olaylardan… Görüşmenin resmi kısmında bu yaşananlardan da söz edilmedi.

Görüşmedeki bir başka arka fona da bakalım. Bu fon Rusya’nın Pobeda Havayolu şirketinin Moskova ile Alanya arasındaki seferlerin bilet satışlarının başlaması idi. Rusya hükümeti ise Türkiye’den gelen karanfil, soğan, lahana, brokoli, tuz ve sakıza ilişkin ambargoyu kaldırdı. Ama bu Ankara için azdır. Türkiye’nin ekonomiden sorumlu bakanı Nihat Zeybekçi görüşmeler arifesinde tüm yasaklanmaların kalkması gerektiğini vurguladı.

2015 yılı sonbaharında, Türkiye’nin  Rusya askeri uçağı SU-24’ü düşürmesinden sonra bu ülkeden gelen tarım malları ihracatına karşı yasak konulmuştu. Domates, salatalık, mandalina, üzüm, elma, armut ve benzeri birçok mala karşı ambargo uygulamaya konuldu. Bunların bazılarına karşı ambargo kaldırıldı ama kalanları halen ambargo uygulaması altındadır.

Kremlin’deki görüşmelerde Erdoğan birkaç defa ticaretin büyümesinin önündeki engellerin kaldırılmasının zamanı geldiğini vurguladı. Hava ulaşımına gelince uçuşların sınırlandırılmasının tümden kalkması gerektiğini belirtti. Turizm sektöründeki kaybı telafi etmek için vizelerin kalkması gerektiğini de aktardı. Hatırlardadır; rahmetli Rusya elçisi Andrey Karlov böyle bir adımın tehlikeli olduğunu ve teröristlerin Rusya’ya girişi engelleyecek yeterli tedbirler alınıncaya kadar vize uygulamasının devam etmesi gerektiğini vurguluyordu. Ama sonuç itibarıyla Türkiye Cumhurbaşkanı Moskova’dan vize konusunda istediği taviz aldı. Putin yakın zamanda Rusya’daki Türkiye inşat şirketlerinin çalışmaları önündeki engellerin kaldırılması sözünü de verdi.

Suriye’ye ilişkin işbirliği konusunda da Rusya ve Türkiye arasında bir anlayış birliğinin oluştuğu görünüyor. Putin Moskova, Ankara, "Tahran arasındaki işbirliği olmasa idi Suriye’de ateşkesin sağlanması mümkün olmayacaktı" dedi. Erdoğan ise ‘Fırat Kalkanı’ operasyonunun kuzey Suriye’de başarı elde etiğini ve 2000 metre kare arazinin terörden temizlendiğini söyledi.

Erdoğan ayrıca Ankara’nın operasyonlarının devam etiğini ve hedeflerinde YPG’nin de olduğunu söyledi. Bbununla sınırlı kalmayıp Rusya’daki Kürt kurumlarının yasaklanması gerektiğini dile getirdi. Bu kurumları sıralarken YPG ve PYD ismini de dile getirdi.

Putin bu konuyu alenen değerlendirmedi. Ancak şunu söyledi. Putin, Kürtlerin Cenevre’deki Suriye görüşmelerine katılmasından yana. Rusya bu politik gücün katılımı olmadan Suriye’deki iç savaş sorununu tartışmanın adilane olmadığını düşünmekte.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi