Yerel seçimler: Yolun sonu gözükmüyor

Yerel seçimler: Yolun sonu gözükmüyor
31 Mart yerel seçimleri ‘Putinleşip Putinleşmeyeceğimizi’ ortaya koyacak bir seçimdir. Putin, 2036 yılına kadar iktidarda kalmayı garanti etmiş durumda. Peki, yerel seçimlerde 2019 mevzileri kaybedilirse, biz nereye evrileceğiz?

Ali BİLGE


31-Mart tarihinde yapılacak yerel seçimler, AKP döneminde yapılan 5.yerel seçimler olacak. Bu yazıda, AKP iktidarları boyunca yerel yönetimler ve yerel seçimler üzerine yaşanan gelişmeleri analiz etmeye çalışacağım.

2009’da yapılan yerel seçimler, Türkiye’nin 2008 dünya ekonomik krizinin etkisinde olduğu bir zamanda gerçekleşmişti. AKP oylarında 2002’den itibaren görülen yükseliş durmuştu, oy oranı 38%’e gerilemişti. 2007 genel seçimlerinde 47%’lık başarılı sonuca göre ciddi bir oy kaybıydı. Erdoğan, dünya ekonomik krizinin Türkiye’ye etkisinin olamayacağını, teğet geçeceğini söylüyordu ancak ciddi bir ekonomik daralma yaşandı, sonuçta seçmen sinyalini verdi, AKP oyları geriledi.

2009’daki oy kaybının itkisi ile AKP iktidarı, 2014 yılında yapılacak yerel seçimler öncesinde önlemler almaya başladı. 2012 yılında yerel yönetimler yasasında kapsamlı değişiklikler, köklü düzenlemeler yapıldı. Aslında AKP iktidarı 2004- 2006’da büyükşehir belediyesi olmayı zorlaştırıcı önlemler almıştı. Ancak şartlar değişmişti, AKP’nin 2014 yerel seçimlerini mutlaka kazanması gerekiyordu.

Bu düzenlemelerin hemen sonrasında Mayıs 2013’te Gezi direnişi, Aralık 2013’te dünya tarihinin en büyük yolsuzluk örnekleri olan, 17-25 dosyalarının ifşası yaşandı, ardından ülkede anti demokratikleşme süreci ivmelenmeye başladı, diğer yandan belirsiz bir şekilde Kürt sorunu çözüm süreci görüşmeleri yapılıyordu. Kısa bir süre sonra çözüm süreci de akamete uğrayacaktı. Ayrıca Erdoğan, başkanlık rejimini gündeme getirmişti. 2014 yerel seçimleri tüm bu nedenlerden dolayı bir referandum niteliğindeydi.

10 yıl önce yapılan 2014 yerel seçimleri, 17-25 yolsuzluk olayları ve Gezi direnişi gölgesinde yapılırken , 2001’ den itibaren iktidarın en büyük ortağı olan Gülen cemaati, artık iktidarın düşmanlarına eklenmişti. AKP-Erdoğan iktidarının “ne olursa olsun” 2014 seçimlerini kazanması gerekiyordu, kaybettikleri taktirde yargılanmayla da sonuçlanacak durumlarla karşı karşıya kalınabilirdi, başkanlık hevesi de ortadan kalkabilirdi.

YENİ YEREL YÖNETİMLER DÜZENİ BÜŞÜKŞEHİR MODELİ OLDU

2012 Temmuz’unda yerel yönetimler yasasında AKP iktidarı lehine yapılan değişikliklerde en önemli husus, büyükşehir belediye sınırlarının değişmesiydi. . İl sınırlarıyla büyükşehirler tanımlanmaya başladı, büyükşehirlerin alanları ve verilecek hizmetlerin kapsamı genişletildi, büyükşehirlerin sayısı arttırıldı. Türkiye’de 81 ilin 30 ‘u büyükşehir kapsamına alındı. Yapılan düzenlemeyle birlikte, yasa nedeniyle şehirde gözüken, fiili olarak kırda- köyde yaşayan nüfusumuz, yüzde 10’lara düştü, eskiden köy/ kır sayılan yerler mahalle olarak adlandırıldı, kent nüfusunun içinde sayılmaya başladı. Yerel yönetimler yasasında yapılan düzenlemelerin asıl amacı, köylerde ve kırlardaki AKP’nin illüzyonundaki oyları, zayıf olunan merkezlerle konsolide etmekti.

Bu tür operasyonlara literatürde ‘ gerrymandering ‘ deniyor. Gerrymandering , iktidardaki siyasal partinin lehine olacak şekilde seçim bölgesinde düzenleme yapılmasını ifade ediyor. Bu yöntemle siyasal iktidarda bulunan parti, oylarını artırmak veya muhalefetin oyları azaltmak için seçim çevresini yeniden düzenliyor.

2012 yerel yönetimler yasasında yapılan değişikliklerde AKP iktidarı, hem yerel yönetimlere dayanan siyasal gücünü, hem de yerel yönetimlerdeki mali gücünü artırmış oldu. Yerel planda siyasal gücün devamı için güçlü yerel mali dağıtım mekanizması gerekliydi. Merkezi havuz sisteminin, yerelde de işlemesi gerekiyordu. İktidar, yerel paydaşlarına merkeze bağlı olmaksızın dağıtım yapabilme imkânına kavuşmuş oldu.

Sonuç olarak Türkiye’de 2014 sonrasında yerel yönetimlerde büyükşehir modeli hakim oldu, büyükşehir modeli işlemeye başladı. Köklü yerel yönetim düzenlemeleri yapıldıktan sonra, 2014 ve 2019 yerel seçimlerini yaşadık. 2014 seçimleri, AKP’nin 2009’da kaybettiği oyları telafi ettiği bir seçim oldu.

Yazımızın bu aşamasında dikkat çekmek istediğim iki tespiti izninizle paylaşmak istiyorum..

1-Yerel yönetimler yasasında yapılan değişiklerin; ülkenin siyasal , sosyal ve ekonomik kompozisyonun , kent -kır pozisyonunun değişmesine çok önemli etkileri olduğunu belirtmek istiyorum. Yeni yerel düzenin; seçmen davranışları ve köylülük, kentlilik üzerine etkilerinin , sosyoekonomik ve siyasal -toplumsal, kültürel sonuçlarının, ayrıntılı incelenmesi gerekiyor, doğrusu ciddi analiz edildiğini düşünmüyorum.

2- Yasa değişikliği ile Büyükşehir belediyeleri muazzam bir güce kavuşmasına, yapılan düzenlemelerin yerelleşme algısı ile sunulmasına karşın, pek çok konuda belediyelerin merkezi yönetime bağlılığı ve merkezin kontrolü de arttırıldı. Merkezileşme tarafı, o dönemde çok fazla önemsenmedi ama sonraki yıllarda, özellikle 2019 sonrası açık bir şekilde anlaşıldı. Yazıya devam edelim.

2014’te sonunda Türkiye, partili Cumhurbaşkanlığına geçti. 2015 Haziran genel seçimlerinde çoğunluğu kaybeden Erdoğan iktidarı, katliamla ve terörle geçen endişeli 6 ay sonunda, çeşitli siyasal oyunlarla ülkeyi Kasım 2015 seçimlerine götürdü. Köprünün altından akan sular ve köprünün ayakları değişmişti. Köprünün yeni ayağı MHP ve Bahçeli idi. Köprünün altında hızla otoriterleşme akıyordu. Korku tünelinde yapılan 2015 Kasım seçimleri iktidarın lehine sonuçlandı. Ardından 2016 darbe girişimini yaşandı, olağan üstü hal ilan edildi, olağan üstü hal koşullarında rejimi değiştiren 2017 Anayasa referandumu yapıldı , yine olağanüstü haldeyken gerçekleşen, 2018 Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri ile tam teşekküllü otoriter rejime geçildi.

BÜYÜKŞEHİR YÖNETİMLERİNİN GÜCÜ

Otoriter rejimle yönetilen ülkemizde bugün toplam nüfusun 93%’ü , belediye sınırları içinde yaşamaktadır. Büyükşehirlerde yaşayanlar ise ülke nüfusunun 77%’sini oluşturuyor.

Büyükşehirlerin toplam kamu harcamaları içindeki pozisyonu da çok artmış durumda. Türkiye’de kamu harcamalarının büyük bir bölümünü belediyeler ve büyükşehir belediye yönetimleri yapıyor. Türkiye’de toplam kamu harcamalarının (Kamu İktisadi Teşekkülleri hariç) 12% si belediyeler tarafından gerçekleştiriliyor. Büyükşehirler (30 büyükşehir) harcama büyüklüğünü yaklaşık yarısına sahipler. Büyükşehir ilçe belediyeleri dahil edildiğinde bu oran , %80'lere çıkıyor. Üstelik bu bütçelere , büyükşehirlerde devasa boyutlara ulaşmaya başlayan büyükşehir şirketleri dahil değil. Şirketlerinin bütçeleri, Ankara- İstanbul gibi büyükşehir merkezi bütçelerinin 2 katı büyüklüğüne ulaşmış durumda. Muazzam bir mali güce sahip durumdalar.

Şirketlerden ve büyükşehir merkezi bütçesinden ayrı oluşan ve izlenen başka bütçeler da var. Büyükşehir belediyelerin ulaşım ve su birimleri de ayrı bütçeler, bunlarda devasa bütçeler. İzmir ‘de İZBAN, İstanbul’da İSKİ gibi.

Günümüz Türkiye’sinde, en çok yatırım bütçesi kullanan kurumlar belediyeler ve büyükşehir belediyeleridir. Belediyelere bağlı şirketleri, su, kanalizasyon, ulaşım birimlerini de eklediğinizde Türkiye’de yapılan toplam kamu yatırımlarının 35%’ini belediyeler yapıyor.

2024 yılı merkezi konsolide bütçesi, 11 trilyon civarında. Büyükşehirler ve diğer belediyeler 1 trilyonu aşkın bir ödeneğe sahip dudumdalar. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin ilan edilen 2024 yılı bütçesi 516 milyar lira, yaklaşık 17 milyar dolar! Ankara ise şirketler hariç, 92 milyar TL, İzmir 45 milyar TL , ancak merkezi bütçeye şirketler ve ulaşım birimi dahil değil, sadece ulaşım birimi İZBAN 11 milyar lira bütçeye sahip.

MUHALEFETİN 2019 YEREL SEÇİMLERİNDE BAŞARILI OLMASININ SONUÇLARI

2019 zorlu yerel seçimlerde, başta 11 büyükşehirde ve genel olarak yerel yönetimlerde muhalefet başarılı sonuçlar elde etti, fakat akabinde hemen sorunlar yaşanmaya başladı. Ancak, bazı zorluklar yaşanmasına rağmen AKP iktidarı belediye gelirlerine pek dokunmadı. Neden dokunmadı?

Çünkü , 2012 ‘de yerel yönetim yasasında yapılan değişiklerle Büyükşehir belediyelerinin karar alma süreçlerinde, başkanlardan ziyade belediye meclisleri öne çıktı. 2019’da yapılan seçimlerde büyükşehir belediyelerinde başkan değişti ama belediye meclisleri iktidarın uhdesinde kaldı, meclisler iktidardan yana olunca, başkanlığı muhalefete geçen belediyelerin çalışması zorlaştı.

Ayrıca merkezi yönetim, belediyelere borçlanma, imar gibi alanlarda tam özerklik tanımıyor, pek çok konuda Şehircilik, Hazine ve İçişleri Bakanlığı’na , merkezi yönetimin önüne gitmek zorundasınız. 2019’dan sonra muhalefetin eline geçen belediyeler, icraatlarını yaparken türlü zorluklarla karşılaştılar.

Büyükşehir belediyelerinin sınırları, kırsalı da kapsayacak şekilde genişletilince, merkeze kilometrelerce uzaktaki kırsal nüfus, büyükşehir belediye meclisini belirlemeye başladı. Kırsalda AKP‘nin güçlü olması neticesinde, belediye başkanlıklarını muhalefet kazanmasına karşın, belediye meclisleri kırsalın katkısıyla , iktidarın çoğunlukta olduğu meclisler haline geldi, dolayısıyla rahat çalışma imkanı olmadı.

2019 seçimlerinde ikinci kez İstanbul’da yenilmesi Erdoğan’ın çok ağrına gitmişti. İstanbul’ da iktidarı kaybetmenin sonuçlarına katlanması zordu. Erdoğan seçim sonrasında “belediye meclislerde biz varız, ayrıca merkezi yönetim olarak önümüze gelmek durumundalar, sadece vitrin kaybı yaşanır, belediye meclislerinde çoğunluk bizde, çalıştırmayız“ dedi.

YEREL YÖNETİMLER KUVVETİ

Türkiye’nin içinde girdiği otoriterleşme sürecinin devam etmemesi için muhalefetin yerel yönetimlerde başarı sağlaması gerekiyordu, 2019 yerel seçimlerinde sağlanacak muhalefet başarısı ile demokrasi kapısının kapanması engellenebilirdi. 2019 yerel seçimlerinde muhalefetin başarısı, kapı ile eşik arasına giren bir ayak oldu.

Yerel yönetimler başarısı ile önemli bir güç oluştu; uzunca süredir yasamada, yürütmede, yargıda ve medya da ciddi gerileme yaşanıyordu, zincirleme bir kaza yaşanırken, tam tekmil kuvvetler birliğine giderken, otoriter rejim açık bir diktatörlüğe dönüşmek üzereyken, büyükşehir belediyelerinde muhalefetin başarı kazanması sonucu, biraz nefes alındı, moraller yükseldi, adeta yasama, yürütme gibi bir kuvvet, ’yerel yönetimler kuvveti‘ ortaya çıktı. Bu başarı, otokrasinin diktatörlüğe dönüşmesini engelleyen bir güç oldu!

Yerel yönetimlerde muhalefetin güçlenmesi muhalif medyayı da belli ölçülerde ayakta tutmayı sağladı.

BAŞARILI SONUÇLARIN MUHALEFET PARTİLERİNE ETKİSİ

Büyükşehirlerde muhalefetin başarılı olması sonrasında muhalefet partilerinde bilhassa CHP’de, parti içi güç dengeleri etkilenmeye başladı. Elde edilen başarı ve Büyükşehir belediyelerinin sahip olduğu mali güç, başkanların güçlenmesini de beraberinde getirdi.

Büyükşehir belediye başkanlıkları ve yönetimleri, parti merkezine karşı öne çıkmaya başladılar. Parti merkezi ile belediye başkanlıkları arasında ciddi rekabet yaşanmasına tanık olduk. Parti içi güç dengesi yerinden oynadı. Bu gerilim Mayıs seçimlerinden sonra ve 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler öncesinde, seçim sonrasında yapılan kurultay ile başkanı ve yönetimi değişen CHP’de daha fazla açığa çıktı. Aslında, güçlü büyükşehirler başkanlarının Cumhurbaşkanlığı adaylıklarının ,seçim başarısının hemen sonrasında gündeme gelmesi ileride yaşanacakların işaretlereydi.

2019 yerel seçimlerinde başarılı olan ve Mayıs 2023 genel seçimlerinde devam eden ittifak modelini devam edemedi , kaybedilen Mayıs 2023 seçimleri sonrasında ittifak dağıldı. Aslında geç kalınan ve eksik bir ittifak yapılanmasıydı, çok öncesinde yapılması gerekiyordu , 2017 referandumu öncesinde, hatta 2015 seçimlerinde kurulması gerekiyordu. Peki neden olmadı ? CHP, Kürt fobisi nedeniyle milletvekili dokunulmazlığın kaldırılmasında, AKP’yi destekledi, geniş bir demokrasi cephesinin kurulması gerçekleşmedi. Kürtleri hesaba katmayınca, açık ittifakta tanımlamayınca sonuç iyi olmuyor!

Bugün muhalefetin yerel seçimlere yönelik bir ittifakı, eylem planı yok, hem darmadağın bir vaziyette, hem de iç kavgalar içinde.. Bu durum seçimlerin iktidar lehine sonuçlanmasına ve kuvvetler birliğinin pekişmesine yol açabilir. 2019 seçimlerinde biraz olsun aralanan kapı ile eşik arası açık tamamen kapanabilir.

31 Mart yerel seçimleri ‘Putinleşip Putinleşmeyeceğimizi’ ortaya koyacak bir seçimdir. Putin, 2036 yılına kadar iktidarda kalmayı garanti etmiş durumda. Peki, yerel seçimlerde 2019 mevzileri kaybedilirse, biz nereye evrileceğiz?

Yolun sonu, adına ne derseniz deyin, bugünkünden daha katı bir otoriter rejime çıkar..

Ali Bilge: İktisatçı-Gazeteci

@dergi86

[email protected]

Öne Çıkanlar