gözlerinde açlığın imzası…

türkiye’de açlık grevine, yani insanın bedenini bir mücadele aracı olarak kullanmasına, özellikle cezaevlerinde çok sık başvuruldu ve burası, uzun süreli açlık sebebiyle ortaya çıkan hastalıkların tanı ve tedavisinde en fazla uzmanın bulunduğu ülkelerden biri belki de birincisi.

ayşe düzkan

 

belki bilirsiniz, açlık grevi sonucu hayatını kaybedenler, bilinçleri kapalıyken, sanki uykudaymış gibi göçüp gitmiyor. genellikle büyük acılar içinde, çığlıklar atarak can veriyorlar.

ama o ana kadar olan süreç de kolay değil, ilk günlerde büyük kilo kaybediliyor. birkaç gün sonra açlık hissedilmez oluyor ama okuduğunuz şeyde, izlediğiniz ekranda yiyecek gördüğünüzde aklınız oraya takılıyor. birinci aydan sonra hareket etmek zorlaşıyor, baş dönmeleri, kusmalar başlıyor, bu aşamada sıvı almakta güçlük çekiliyor.

türkiye’de yürütülen açlık grevlerinde genellikle su, şeker ve tuz alınır. zaman zaman şeker ve tuz almayı kolaylaştırmak için limon ve çay da tüketilir. ilk günlerde beden yağ dokusunu yakar, ardından sıra kaslara gelir. yani kırkıncı günden itibaren kalıcı doku kayıpları başlar. ıstırabı ortaya çıkartan da bu.

açlık grevi, irlanda kültüründe ortaya çıkmış bir gelenek, eğer bir toprak sahibi ırgatının hakkını gasp ederse, o da gidip toprak sahibinin kapısında hakkını alana ya da ölene kadar aç yatarmış. bunu siyasal bir araç olarak ilk kullanan ingiltere’de oy hakkı için mücadele eden birinci dalga feministler yani sufrajetler. daha sonra yine irlanda’da cumhuriyetçiler, sonra hindistan’da gandhi ve yol arkadaşları açlık grevi yapmış. almanya’da, tecride karşı açlık grevi yapan kızıl ordu fraksiyonu üyeleri, tıpkı sufrajetler gibi zorla beslenmeye tabi tutuldu. 1981’de ira mensupları thatcher hükümetinin savaş esiri statüsünü kabul etmesi için açlık grevi yürüttü, on kişinin ölümünün ardından anlaşma sağlanabildi.

türkiye’de açlık grevine, yani insanın bedenini bir mücadele aracı olarak kullanmasına, özellikle cezaevlerinde çok sık başvuruldu ve burası, uzun süreli açlık sebebiyle ortaya çıkan hastalıkların tanı ve tedavisinde en fazla uzmanın bulunduğu ülkelerden biri belki de birincisi. bu eylem sırasında b1 vitamini kullanılması hem ölümü geciktiriyor hem de açlık sonlandırıldığında ortaya çıkan wernicke-korsakoff’u engelliyor. on yıl önce sabah gazetesi için röportaj yaptığım (o sırada doçentti, artık profesör) dr. hakan gürvit bunu şöyle anlatmıştı:

"Açlık grevcilerinde görülen wernicke-korsakof, nörolojinin antikitesinde kalmış bir hastalıktır. Batılılar bunu kronik alkolizmin tedavisinde görürler. Açlık sonucu wernicke-korsakof unutulmuş bir şey çünkü en son Japon toplama kamplarındaki savaş esirlerinde görülmüş. Tropikal diet, üzerine aşırı sıvı kaybı, onun tedavi girişimi, orada bu hastalığı ortaya çıkartıyor. B1 vitamini, şekerli bir karbonhidratı metabolize etmemiz için gerekli bir koenzim. O olmadığı zaman şeker yükü merkezi sinir sistemine toksik etki yapıyor. Bu da wernicke-korsakof hastalığını yaratan mekanizma. 1990'ların ortalarında açlık ne yapar denildiğinde bir takım organ küçülmeleri anlatılırdı; karaciğer küçülür, mide küçülür, beyin de küçülür. Hayır efendim, beynin küçüldüğü yok. Miniminnacık ve stratejik yerlerine bir şeyler oluyor beynin ve wernicke'nin dengesizlik belirtileri ortaya çıkıyor. Hasta akut dönemde bir göz küresi hareketi sonucu çift görür. Bu zamanında tedavi edilirse hızla düzelir ama yıllar sonra bile göz kürelerinin istemsiz hareketi o insanın wernicke geçirdiğini anlatır; bir serebral hastalığın imzası gibi. Bir başka belirti el ve ayakları hedefe yönelik kullanamamak. Wernicke koordinasyonla ilgili kısmını anlatır hastalığın, korsakof ise yeni yaşantı parçalarının daha sonra kullanılmak üzere belleğe aktarılmasını engelliyor. Bir yandan da hasar anından aylar ya da yıllar geriye giden bir bellek bileşeni de kaybolmuş oluyor. Bu sanki bıçakla kesilmiş gibi bir noktada duruyor da daha önceki çocukluk anıları hatırlanıyor. Şunu vurgulamak gerek, eğer 50'li, 60'lı günlerde kişi hayatını kaybetmemiş de açlık grevi sonlanmışsa B1 vitamini eklemeyi unutup doğrudan damardan şekerli bir sıvı ile beslemek sonucu ortaya çıkıyor bu hastalık. "

türkiye’de yaşayan onlarca wernicke-korsakoff’lu var, bunlardan bir kısmı, "tedavi" edilmeye yani zorla beslenmeye götürüldükleri hastanelerde, kendilerine damardan b1 eklenmemiş şekerli bir sıvı verildiği için sakat kaldı. her açlık grevi ve ölüm orucu döneminde, bu eylemi eleştirenler, mesafeli duranlar, anaakım basının dezenformasyonlarına başvuranlar oldu. ama üstünden zaman geçtiğinde eylem süreçlerinde tali olanla belirleyici olan arasındaki fark bariz hale geldi.

bugünlerde yine çeşitli cezaevlerinde açlık grevleri sürüyor. kimileri süreli, dönüşümlü ama şakran’da başlayan ilk ekip 40. günü geçti.

biliyorum, çoğumuzu gündemini referandum işgal ediyor. ama eğer toplumsal bir "wernicke-korsakoff" içinde değilsek, yani belleğimiz yerindeyse ve düşmeden ayakta durabiliyorsak, açlık grevi yapanlara en azından "eleştirel destek" vermek, ne dediklerini dinlemek gerekir bence.

çünkü bu insani olduğu kadar siyasi bir mesele. kırk gündür aç kalmış insanı dinlemeyen kimseyi dinlemez ve herkes cezaevine bir twit kadar yakın.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi