'Muhatabımız artık yargı değil'

'Muhatabımız artık yargı değil'
Silivri’ye alınan duruşmanın salonu da iddianame gibi bomboştu. 10 dakika sürmeyen duruşmada Altanlar ve Ilıcak'a ‘son sözleri’ soruldu. ‘Son sözleri’ni söylerken, gözleri arkada kaldı...

Fatma YÖRÜR


ARTI GERÇEK – 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında 10 Eylül 2016 tarihinde gözaltına alınan Mehmet Altan 22 Eylül 2016’da, Ahmet Altan ise 23 Eylül 2016’da tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne, Nazlı Ilıcak ise 30 Temmuz 2016’da gözaltına alınarak, Bakırköy Cezaevi’ne gönderilmişti.

‘Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçlamasıyla hazırlanan iddianameyi okuyanlar ‘bomboş’ bir iddianame olarak nitelendirmiş ve ardından savcı bu iddianame ile üç kez ağırlaştırılmış hapis cezası talep edince bu iddia yeniden dile getirilerek suçun delillendirilemez, niyet okumalar üzerinden kurgulandığı ve boş bir iddianame olduğu belirtilmişti.

SALON İDDİANAME GİBİ BOMBOŞTU

16 Şubat 2018 nihai karar gününde Silivri’ye alınan duruşmanın salonu da iddianame gibi bomboştu. Başbakanlık sarı basın kartı olan gazeteciler duruşmayı basın kısmında izlerken, basın kartı Başbakanlıkça onaylı olmayanlar izleyici kısmında izledi.

Toplamda 10 dakika sürmeyen duruşmada sanıklara ‘son sözleri’ soruldu. Sanıklar kısa cümlelerle ‘son sözleri’ni söylerken, gözleri arkada kaldı… Bomboş mahkeme salonunda. Türkiye’nin önemli kalemlerinden iki çınarın ‘ağırlaştırılmış müebbetle’ yargılandığı duruşmada, bir elin parmakları kadar gazeteci izleyici olarak gelmişti salona… Uluslararası gözlemciler Türkiye’deki basın örgütlerinden kalabalıktı demek isterdim ama Türkiye basın örgütlerinden tek bir isim bile salonda yer almıyordu. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünden Erol Önderoğlu, P'24'ten Yasemin Çongar, T24'ten Doğan Akın ve Tuğba Tekerek izledi duruşmayı.

En son Cumhuriyet Davası için gittiğim Silivri’de ezilerek girdiğimiz Silivri Adliyesi’nde sanık yakınlarından başka kimse yoktu. Basın davalarının takipçisi milletvekilleri, insan hakları savunucuları yer almadı mahkemede. Pazartesi günü duruşmayı gerekçe göstermeksizin Silivri’ye alan Mahkeme Başkanı Kemal Selçuk’un niyeti neydi bilemeyiz ancak, zaten ‘FETÖ’ suçlamasıyla yalnızlaşan yazarlara Silivri’nin uzaklığı da eklenince, yazarlar ağırlaştırılmış müebbet kararını bomboş salonda dinledi.

BULUNAMAYAN SUÇ BİTMEYEN GÜNAHIN SESSİZLİĞİNDE DİNLENDİ

Bunların dışında bir de 500 küsür gündür bulunamayan suçları kadar, bitmeyen günahları vardı Altan Kardeşlerin hele de Nazlı Ilıcak’ın. ‘Yetmez ama Evet’. Tutuklandıkları günden Anayasa Mahkemesi kararı açıkladığı ve uygulanmadığı güne kadar başta sosyal medya olmak üzere bu günahla linç edilen yazarlar için dinmeyen öfke yeniden alevlendi. Delillendirilemeden atfedilen suçlarla ‘ağrılaştırılmış müebbet’ hükmü giyen gazeteciler için ‘adalet’ kelimesi dile gelmedi. ‘Basın özgürlüğü’, ‘Gazetecilik suç değildir’ gibi cümleler kurulmadı.

Aylardır süren yargılamada Sisyphos’un günahı gibi tekrar tekrar taşıdı bu günahı Altan Kardeşler. Ne Türkiye edebiyatına katılan eserlerin değeri vardı ne akademide verilen emeklerin. Öyle ya kitapları okumamıştık. Ancak linç ve öfke sosyal medyadan edinilen kolay bilgilerle yüklenebildiğimiz duygulardı. O nedenle Altanlar denilince bir tek bunu taşıyabildik.

Çeşitli karar ve çeşitli manşetlere ilişkin Altanlar öz savunmayı vermişti. Bundan sonra da vicdani savunmayı verecekleri uzun zamanları olacak. Ancak şartsız koşulsuz basın özgürlüğünün peşinde olduğumuz zaman bu zor süreçler daha az hasarla geçilecek.

ALMAN VATANDAŞI’NA TAHLİYE TÜRK VATANDAŞLARININ HÜKÜM GİYDİĞİ SAATTE GERÇEKLEŞTİ

Saatler süren nihai karar için müzekkere arası iyi bir haber geldi. Bir yıldır iddianamesiz tutuklu bulunan Deniz Yücel’in tahliye kararı açıklandı. Basın kurumları için duruşmayı izleyen gazeteciler adeta görev dağılımı yaparak bir kısmı Deniz Yücel’in tahliye görüntülerini almak için kapıya giderken bir kısmı mahkeme kararını öğrenmek ve aktarmak için adliyede kaldılar.

Başbakanlık kartları olmayan gazeteciler ve izleyicilerin salona alınmayacağı bilgisi paylaşıldı. Adliye içine ne laptop ne de telefon sokmak zaten mümkün değildi. Basın odasından dinleyebildiğimiz karar sonrası yaklaşık 3 dakikalık bir ölüm sessizliği oldu adliye binasında… kimsenin ağzını bıçak açmadı.

Ardından sanık yakınlarının çığlıkları ve isyanları böldü bu sessizliği… "Neden burada aylarca perişan olduk? Ne anlatıldı size günlerce bu dağın tepesinde? Ne suçu, suçu söyleyin bana? Ben bu adamın evladına ne diyeceğim?’ gibi ardı arkası kesilmeyen sorular öfke doluydu.

Jandarmanın müdahale ettiği sanık yakınları, adliye salonundan gözyaşları içerisinde çıkarıldı. İnsanlar kararının şokunu üzerlerinden atamadı. ‘Ağırlaştırılmış müebbet’ hayatın bir hücrede tek başına sona ermesi anlamına geliyordu. Avukatlar sanık yakınlarına itiraz hakkını ve AİHM başvurusunu hatırlatırken yakınlar hala çığlık çığlıyaydı.

Aynı dakikalarda karardan habersiz tahliye olan Deniz Yücel ve eşinin sevinç çığlıkları Silivri Ceza İnfaz Kurumu arka kapısından yükseldi. Mutlaka yükseldi ama biz duyamadık. Çünkü Deniz Yücel kendisini bekleyen basın mensuplarından adeta kaçırılarak arka kapıdan tahliye edildi. Hem de bir gecede çıkan iddianame gerekçe gösterilerek.

‘BU BİR MAHKEME DEĞİL! BAŞKA BİR ŞEYDİR! MUHATAP ARTIK YARGI DEĞİL!’

Avukat Ergin Cinmen de mahkeme sonrası isyanını Artı Gerçek’e şu sözlerle dile getirdi: "Çıktığımız yer bir mahkeme salonu değil başka bir şeydir."

Cinmen, davayı 100 yılın davası olarak nitelendirirken, "İnsanlar fikirlerini ifade değil düşüncelerini muhafaza etikleri için ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırıldılar. Cebir ve şiddet içermesi gereken bir suçlamada kanıt olarak sunulanlar, Ahmet Altan için; 3 tane gazete yazısı, Mehmet Altan için 3 tane gazete yazısı, Nazlı Ilıcak için Can Erzincan TV’deki bir konuşmadır. Bunun karşılığı ağırlaştırılmış müebbet. Bu bir mahkeme kararı olarak görmüyorum, bu başka bir şeydir. Zaten AYM Mehmet Altan için bireysel başvuru kararında: "Ortada bir suç yok, düşünce açıklanmış" şeklinde karar verdi. Bu karar herkesi bağlar bir mahkemeyi bağlar o nedenle burada bir mahkemeyle karşı karşıya değiliz. Bu mahkeme ve hukuk değil. Bu kararlar ortadan kaldırılacak." dedi.

"AİHM kararı önümüzdeki hafta gelebilir" diyen Cinmen, bu kararın AYM kararı gibi ‘hak ihlali’ yönünde olacağına emin olduğunu belirterek, "Ancak artık bu kararın muhatabı mahkemeler değil Türkiye Cumhuriyeti olacaktır. Artık Adalet Bakanlığı’na bakacağız ne yapacak ne edecek? Muhattap artık yargı değil" dedi.

Öne Çıkanlar