İslamcı siyasetin çırpınışları

Her neyse bu konulara girmemin nedeni son günlerde Hollanda Kriziyle ortaya çıkan gerilimi anlamlandırmaya çalışmak.

Erol KATIRCIOĞLU

Arap baharı bir özgürlük arayışıydı. Bütün özgürlük arayışları gibi var olan düzenleri sarstı. Başlangıçta barışçı yürüyüşler ve protestolar biçiminde ortaya çıkmış bu hareketler, düzenleri sarsılanlarca baskılandıkça yeni ve öngörülemez yollara girdiler. Yönetici elitlerden özgürlük, iş ve aş talebi olarak başlayan bu arayış süreci bir süre sonra kimlik taleplerinin içerildiği bir niteliğe dönüştü. Çünkü bu "ulus" devletlerdeki topluluklar "birlikte" değil "yan yana" yaşayan farklı etnik- dinsel topluluklardan oluşuyorlardı ve iş ve aş üzerinden başlamış olan özgürlük arayışları doğal ve kaçınılmaz olarak kimlik arayışları halini aldılar. Hatırlarsak bu "ulus" devletler; Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün, Yemen, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas gibi devletlerdi.

Bu ülkelerin çoğunun Osmanlı İmparatorluğunun bir zamanlar sahip olduğu egemenlik alanı içinde olan ülkeler olduklarını dikkate alırsak aslında Arap Baharı denilen bu sürece Osmanlı’nın bakiyesi Türkiye’nin de katılması gerektiği açıktır. Nitekim Arap Baharı’ndan sekiz yıl öncesinde (Arap Baharı’nı 2010’da Tunus’taki olaylarla başlatırsak 2002’de) Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelişini de bir özgürleşme çabası olarak okumak mümkün. Tıpkı diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de yönetici elitlerden hoşnutsuzlukla başlayan özgürleşme, iş ve aş talepleri AKP’yi iktidara getirmiş ve fakat bir süre sonra Türkiye’nin "yan yana yaşayan" farklı etnik ve dinsel topluluklardan oluşan sosyal dokusunda kimlik taleplerinin öne çıktığı başka bir evreye dönüşmüştür.

Orta Doğu’daki kimlik taleplerinin yol açtığı iç savaşlar ve bölünmeler, bunlara neden olan özgürlük, iş ve aş taleplerinin yanlışlığı ile değil, aksine bu taleplerle baş etmeyi mümkün kılacak ortak bir kimliğe ulaşamamış ve bu nedenle de farklılıkları yönetme kapasitesi olmayan ulus devletlerin varlığıyla ilgilidir. Bir başka ifadeyle tarihsel nedenlerle "ulus devlet" sayılan bu devletlerin insanlarının daha henüz devlet kuracak ortak bir kimlik üretememiş oldukları gerçeğidir söz konusu olan.

Her neyse bu konulara girmemin nedeni son günlerde Hollanda Kriziyle ortaya çıkan gerilimi anlamlandırmaya çalışmak. Evet açıktır ki kimlik rüzgarları bugün her yerde krizler, iç savaşlar ve hatta savaşlar üretiyor. Avrupa’da bu rüzgarların esintisi çoktandır ortada. Brexit bir adımdı. İngilizler ülkelerini göçmenlerden geri istediler. Trump’ın Amerika’da seçilmesi bu rüzgarları daha da sertleştirdi. Şimdi sıra Hollanda’da. Arkasından Fransa, Almanya vs gelecek. Gözüken o ki Avrupa Birliği projesi yeniden gözden geçirilecek.

Bizim derdimiz ise farklı. En azından bugün önce Almanya ile ve daha sonra Hollanda ile yaşadığımız yüzeydeki tartışma Cumhurbaşkanının ve partisinin ülkedeki referandumda oy verecek Türkiye vatandaşlarını " evet" için ikna etmeye gitmelerinin engellenmesi. Bu nedenle de Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dış işleri Bakanı Hollanda Başbakanı Rutte’nin özür dilemesini istiyorlar.

Fakat tuhaf olan şu: AKP siyasetçilerinin muhatabı Rutte olamaz. Çünkü Avrupa ve Hollanda’dan Müslümanların çıkarılması isteyen Rutte değil, muhalefet lideri ırkçı Wilders. Bildiğim kadarıyla Rutte’nin Müslümanlarla bir derdi yok. Ama bir bakanın üstelik de pek uygun olmayan yollarla Hollanda’ya gönderilmesi ve orada böyle bir krizin yaratılması ırkçı, İslamofobik Wilders’ı seçilme olasılığını artırdı. Peki ama neden?

Öyle görünüyor ki AKP ve Cumhurbaşkanı doksan yıllık Cumhuriyeti paranteze almak ve böylelikle İslami kimliğin ülkedeki iktidarını perçinlemek istiyor. Öyle ki Hollanda’da (Avrupa’da) ne olacağına ve özellikle de kendi vatandaşlarına ne olacağına aldırmaksızın bunu istiyor. Dedim ya kabul edilebilir bir özgürlük, iş ve aş arayışı Türkiye’de de kabul edilemez bir kimlik siyasetine evrilerek ülkeyi nereye gideceği belli olmayan bir yola itiyor.

Ne diyebiliriz…

Sonumuz "hayırlı" olsundan başka…
Erol Katırcıoğlu

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi