Burak Güven’den Muganni’ye Uzanan Yolculuk: '18'

“18” albümü başta da söylediğim gibi bir iç yolculuğu anlatıyor. Kuşkusuz bu yolculukla kendine bakarken, insana ve evrene de bakıyor. Ama o, önce kendi kabuğunu sıyırıyor. Bir an’da saklı olan hikâyeyi tamamlamak için. Acımasına aldırmadan...

Mor ve Ötesi’nin bas gitaristi ve grubun şarkı yazarlarından biri olan Burak Güven, Muganni mahlasıyla, ilk solo albümü “18”i kısa bir süre önce çıkardı. Usta bir müzisyen Burak Güven. Bu çalışmayla da şarkıcılığını taçlandırıyor. Zaten Muganni de şarkıcı, şarkı söyleyen anlamına geliyor. Bu ad altında hikayesini anlatması, içsel bir yolculuğun izini sürmemize olanak sağlıyor. Albümü bu doğrultuda, yolcu ve yolculuk kavramlarıyla ele almak gerek. Çünkü hem müziklerde hem de şarkı sözlerinde bu iki kavram, kendini fazlasıyla hissettiriyor.

“Yol” kendinden çıkmak, kendine varmak ve bu zaman zarfında dönüp kendine dışardan bakmak olarak değerlendirilebilir. Bu minvalde, “18” albümünde çeşitli çağrışımlarla yolun hem varoluşsal hem de felsefi göndermeleri bulunuyor. Albümde yolcu/ yolculuk kavramları eşit öneme sahip görünüyor olsa da yolcu kavramı şarkıdaki öznenin oluşlarını kapsadığı için, sanki biraz daha öne çıkıyor gibi. Hayat bir yolculuksa, şarkıdaki özne de yolcu konumunda. Yolcu metaforu, aynı zamanda, insana ait zaafları da içinde barındırıyor. Mesela “Kimseye Kalmaz” şarkısında, insanın ölümlü olduğu gerçeği, dünyada yolcu olmak metaforuyla veriliyor. Bu dünyanın kimseye kalmadığını hatırlatarak, insana dair zaafları, hırsları sorguluyor Muganni.

ektx6eiwaamtgfh.jpg
Burak Güven

Şarkıda geçen “bu dünya kimseye kalmadı” sözü, Ömer Hayyam’ın “bu dünya kimseye kalmaz; bilesin” dizesine gönderme niteliğinde. Dolayısıyla, şarkıdaki “Aç gözünü” seslenişi, “bir doğru var herkese sunulur” sözleri, ölümlü olduğumuz gerçeğini hatırlatıyor. Şarkının devamında Muganni, “gereği yok fazladan hırsların/ hırsızı çok bu yaşlı toprağın” sözleriyle insanın açgözlülüğüne vurgu yapar. İnsanın büyük açgözlülüğü, oburluğu, bu koca evrenin karşısında küçüklüğünü, tek başınalığını unutturmayı mı sağlıyor acaba? Çünkü sürekli genişleyen bir evren ve karşısında, her anlamda küçülen, eriyen insan var. Şarkılar bize bunu da düşündürüyor. Erimek vurgusu “Sen ve Ben” şarkısında kendini daha net biçimde duyuruyor. Şarkıdaki anlatıcının, sevgilinin karşısında balmumu kanatlarıyla erimesini aşkın karşısında erimek olarak değerlendirebiliriz. Ancak erimek, zaman kavramını da içinde barındırır. Şarkıdaki “bir an ne kadar uzun ama hayat kısa, ölesim yok” sözleri, sonlu zamanın bilincini taşır. Bir anın uzunluğu aslında insan ömrünün kısalığına çarpıcı bir vurgudur. Aynı zamanda anın uzunluğunu, aşkın bitimsizliği olarak değerlendirmek de mümkün. Sonlu olanın bitimsizlik arzusunu karşılamak da denebilir buna. Heidegger’in varlığın zamansal olduğu düşüncesini akla getiriyor bu şarkılar. “İnsanın ölüme doğru yaşaması” Muganni’nin “Elvada Dünya” şarkısında “Ölüm hayatın kardeşi” sözleriyle karşılık buluyor. Şarkının devamındaki “hiçbir şey belki de her şeyim” sözleri, varlık yokluk sorunsalını içinde barındırıyor. Şarkıda geçen “peşimde dönüp durma dünya/ burada umurumda değilsin/ kayıp bir gemi uzayda sessizce yitip giden/ yolcusu yok bu seyahatin…” sözlerinde ölüm, yok olmak, yaşam, son yolculuk gibi meseleler daha da öne çıkıyor. Bunu dünya, uzay, kayıp gemi gibi metaforlarla bize aktarıyor Burak Güven. Bu metaforlarla yarattığı hissiyat, hiçlik olgusunu da duyumsatıyor.

ab6761610000e5eb277edc67208c84eae10cb1d3.jpg

KABUĞUNDAN SIYRILMAK

Albümde sıklıkla kullanılan cennet, cehennem, yıldız, taş, karanlık gibi kelimeler Muganni’nin bugüne kadarki yolculuğunda biriktirdiklerini aktarmada, sorduğu soruları ve cevapları anlamada önemli bir yer tutuyor. Bu yolculukta gerçeğe ulaşma, evreni ve hayatı anlama meselesi taş ve yıldız kavramları üzerinden kendini gösteriyor. Farklı sorulara aynı cevapların verilmesi, yıldızların bir şeyleri saklaması olarak yer bulur “Yıldızlar” şarkısında. Yıldızların ulaşılmaz olması, doğru cevaba ya da gerçeğe ulaşmanın imkansızlığını işaret eder.

Şarkıda yer alan “yaşlı taş” metaforu da geçip giden zamanı imler. Şarkıdaki özne, “taş neden konuşsun ki” derken, durduğu yerde aşınmış, yaşlanmış taşın görmüş geçirmişliğine, tüm zamanlara yaptığı tanıklığa göndermedir bir bakıma. Yine “Çakıl Taşları” şarkısındaki çakıl taşları da (muhtemelen) çocukluktan kalan bir anı olarak bugüne taşınır. Çakıl taşlarının cebinde dağılması, hayallerin dağılması olarak okunabilir. Hayatın ve aşkın dağılmasının da simgesidir çakıl taşları. Bu şarkı aynı zamanda anlatıcının kabuğundan sıyrılarak kendine bakmasına da kapı açar.

burak-guven.jpg

İnsanın halleri, içindeki ikilikler, hayattaki karşıtlıklar da cennet/ cehennem, şeytan/ melek karşılaştırmasıyla yer alır. Şeytan ve melek insanın iyi ve kötü yanları, cennet cehennem ise, bu hayatın içinde yaşanan iki ayrı uç olarak değerlendirilebilir. Bir anlamda, her şeyin karşıtıyla var olduğunu vurgular Muganni bu şarkılarla.

Albümde on iki şarkı var. Yıllara yayılan bir birikimin olgunlaşarak meyvesini verdiği bir çalışma “18”. Bestelerde ve sözlerde de imzası olan Muganni’nin, yani Burak Güven’in yolculuğu bu. Albümün müzikleri de Burak Güven’in müzikal birikimini, tavrını yansıtıyor. Çok sağlam alt yapılar ve düzenlemelerle kendi melodisini duyuruyor. Geri vokallerde Özge Fışkın, Harun Tekin, Koray Candemir, Serkan Çeliköz, Yağmur Efe Güven yer alıyor.

“18” albümü başta da söylediğim gibi bir iç yolculuğu, yolda olmayı anlatan bir çalışma. Yolcu kavramı ise, Burak Güven’in yola çıkışı, aldığı mesafe ve vardığı noktada tüm oluşlarıyla beraber kendiyle karşılamasını içeriyor. Kuşkusuz bu yolculukla kendine bakarken, insana ve evrene de bakıyor. Ama o, önce kendi kabuğunu sıyırıyor. Bir an’da saklı olan hikâyeyi tamamlamak için. Acımasına aldırmadan…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Deniz Durukan Arşivi