6 okuldan kovuldum, 1 ülkeden sınır dışı edildim

Hiç okul kırmayan öğrenci var mıdır acaba, mutlaka vardır da, bunlarınkine öğrencilik denebilir mi, onu bilmiyorum.

Okul yaşantıma esasında biraz ortalardan başlamak istiyorum, bunun nedeni ne kadar şanslı birisi olduğumu bilmenizi istemem. Hiç okul kırmayan öğrenci var mıdır acaba, mutlaka vardır da, bunlarınkine öğrencilik denebilir mi, onu bilmiyorum. Orta 2'deyim ve en yakın arkadaşım Feridun Koç'a çok ciddi bir şekilde araba çarpmış, boyunun altındaki sol kemik 3-4 yerinden kırılmış, ameliyata alınmış durumda evde yatıyor.

Feridun en ilginç arkadaşlarımdan biridir, yatılı okulda, 11 yaşımızda etüt sırasında bir kavgayla başlayan dostluğumuz yıllarca çok yakın olarak devam etti ve hâlâ da görüşüyoruz. 50 yıllık bir arkadaşlık, yarım dalya demiş durumdayız. Feridun'un ilginçliği, benim kadar yaramaz ve deli olması ama hiç sınıfta kalmadan liseyi bitirmesinde. Bunun bir tek nedeni vardı, Feridun ilkokulu bitirdiğinde yazın babasını kaybetmiş ve annesi Melek teyze onu Özel Kalamış Lisesi'ne yatılı yazdırmış ve ilkokul öğretmenliği maaşıyla onu okutuyor, ayrıca ablası ve kardeşi de aynı anda okuyor. Yani Feridun'un sınıfta kalma lüksü yok, bunu 11 yaşında fark eden ve hem ciddi yaramaz olup, hem de sınıflarını aksatmadan geçen Feridun hâlâ İngilizce öğretmeni.

Evden okula diye çıktım ama içim içimi yiyor, hafta sonu evlerine gittiğimde Feridun'un çok ağrısı vardı, nasıl olmuştur acaba diye düşünürken kendimi Erenköy durağından bir dolmuşa binip Kadıköy'e giderken buldum. Keyfim yerinde, şoförün yanındayım, tam Fenerylu'na bizim mahalleye geldik, dolmuş durdu ve sadece yanım boş, kapı açıldı ve yanıma müşteri bindi.

50 metre filan gittik ki kolumda bir okşamayla acıtma arasında bir temas var. Kendi kendime 12 yaşındaki çocuktan ne isterler ki diye düşünürken kafamı bir çevirdim ki annem bana bakıyor ama ne bakmak, o an arabanın altında kalsam daha iyi. Hiçbişey sormadı "Akşam evde konuşuruz" dedi ama akşam eve gitmek yerine köprü altında kalsam daha iyi. Yanlış anlamayın, annem bizi anormal dövmedi ama o bakış var ya, neler olabileceğini kestirecek deneyimim yok, neredeyse altıma kaçıracak durumdayım.

Neyse, Moda'ya Feridun'lara gittim, Melek teyze de kızdı ama çaktırmadan da arkadaşlığımızı ve yaptığımı seviyor, o yüzden rahatım. Tek sorunum Feridun'u güldürmem yasak, çünkü güldüğünde kemik ağrıyor ve dikişler patlar diye ödümüz patlıyor.

Neyse, akşam eve geldim ve annemle sorgu salonunun sorgu masasına oturduk. Anneme neden okulu kırdığımı anlattım, çok duygulandı ama okulu da kırmışım, onaylamaması gerekiyor ya, arkasını döndü ve mutfağa doğru giderken duygulu ama sert olmaya çalışan bir ses tonuyla, "Bir daha bana haber ver" dedi.

Aradan 2-3 ay geçti, bahar gelmiş, canım okula gitmek istemiyor, ikinci kez okulu kırdım. O zaman Şaşkınbakkal'da Galeri Edip erkek giyim mağazası var, sahibi dayımın eşi Sühendan ablanın halası ve Sühendan abla da arasıra orada çalışıp harçlığını çıkarıyor. O sıra nişanlılar ve öğrenciler. Devamlı çalışan da Zeynep abla, arasıra ona uğruyorum ve satış bile yapıyorum. Ben gidince Zeynep abla da nişanlısı Nejat ağabeyin karşıdaki dükkanına gidiyor.

Zeynep abla yine gitti, tam o sırada bir müşteri geldi ve ben gömlek satmaya çalışıyorum, kapıdan annemle çevirmen Nihal Yeğinobalı girdi. Annemle Nihal teyze buluşup hemen yandaki Divan Pastahanesi'ne çay içmeye gelmişler, annem de belki Sühendan ablayı görürüm diye gelmiş kapıdan bakmaya.

Bu kez de müşteri olduğundan dolayı yırttım ama ilk 2 okul kırmamda da anneme yakalandım. Sonuç ne mi oldu, 2 ay evde yatan Feridun sınavlara girip sınıfı geçti ve ben sınıfta kaldım. Bu sınıfta kalmam biraz da babamı protestoydu esasında, ben yatılı okumaya devam etmek istedim ama babam karşı çıktı. İlkokulu da yazacağım ama oradaki eğitim dönemimden dolayı yatılı okul bana iyi gelmişti, 4 saat etüt olduğundan mutlaka 2 saatini derslere ayırabiliyordum, yoksa ilkokul öğretmenim Sevim Baykal sayesinde okumaktan nefret etmiştim. Sınıfta kalınca babam beni tekrar yatılı verir sandım, çocukluk düşü olarak kaldı.

Orta 3'e geldiğimde okulun tiyatro kolundaydım ve Recep Bilginer'in "İsyancılar" oyununu sahneleyecektik. Geçen hafta kaybettiğimiz Kahraman Bapçum okulun sahibi ve müdürüydü, Tuncay Özinel'i yönetmen olarak çağırmıştı. Doğal olarak ben hem tiyatro provaları, hem de okul kırmalar yüzünden derslere fazla girmiyordum. Annem alışmış devamlı tanıdık doktorlardan rapor alıyor ki sınıfta kalmayayım.

Akşamüstü dersteyiz, ufak sınıflardan bir öğrenci geldi ve müdür yardımcısı Teoman beyin beni çağırdığını söyledin. Bişey yapmamıştım ama öğretmen yine ne halt ettiğim edasında bana bakarak gönderdi.

Teoman bey koltuğunda ve elinde bir kağıt, sallayarak bana "A be Ahmet, bu ne" diye gürledi. "Kağıt hocam" dedim gülerek. Yugoslav göçmeniydi beden hocası Teoman bey ve daha yüksek tonda, "A be al da bak ne kayıtmış bu".

Bakmamla bir kahkaha koptu bende, annem artık hep aynı doktordan rapor almaya utanmış ve Ferruh beyden almış raporu, rapordaki imza aynen şöyle "Jinekolog Doktor Ferruh Adalı" Teoman beyin hem aklı almıyor hem de benden cinsel olarak şüpheleniyor. Ben de bu bakışı yakaladım, kırıtarak "Aaaaa ne var hocam, erkekler de hastalanamaz mı" dedim ama öyle bir bağırtıyla odadan kovuldum ki, bütün okul beni merak etmeye başladı. Bu arada Ferruh amca aynı zamanda benim doğumumu yaptıran doktor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi