AKP, Erdoğan'sız değişime mi gidiyor!..

ABD artık Erdoğan'ın liderliğinde bir Türkiye istemiyor ama yeni kurulacak bir parti yerine AKP tipi bir partiyle devam etmek istiyor.

Cumhuriyet kurulalı beri yaşadığımız her duruma ve zamana en uygun öykü hangisidir diye sorsanız Aziz Nesin'in "Du bakali n'olcek" derim. Her seçimde, her yeni kurulan hükümette, her yeni yapılan darbede yada darbe sonrasında, koro halinde haykırıyoruz: "Du bakali n'olcek" diye. Yanıtı dilimin ucunda ama yazmaya dilim varmıyor, yine de en nazik bir şekilde yazmaya çalışayım, "Ne olacak, elinin körü olacak".

Kimsenin iktidardan düşüremez dediği AKP'yi 7 Haziran seçimlerinde HDP %13 oy aldı ve 80 vekille Meclis'e girdi, düşürdü. Anında herkes pusuya yattı, yine koro halinde başladık bağırmaya, "Du bakali n'olcek". Kolay değil, koalisyon kurulacak ama olmuyor, alt tarafı Meclis'te 4 parti var ama görüşmeler tıkanmış. Başlık değişiyor, "Du bakali Ahmet Davutoğlu n'apcek"ten "Du bakali Erdoğan kabul edcek mi"ye gidiyor, oradan demokratımsılar "Du bakalı Kılıçdaroğlu yanaşcek mi" demeye başlıyorlar ve Anayasa'ya aykırı br tutumla erken seçim kararı alınıyor ve yine başlıyoruz, "Du bakali n'olcek".

İktidarın zayıflaması ve Fethullah Gülen'le iplerin kopmasından sonra bütün Türkiye çalkalanmaya başladı esasında. Üstüne bir de darbe girişimine karşı yapılan darbe geldi ve tuz-biber ekti. Bunun ardından MHP genel başkanı Devlet Bahçeli başkanlık sistemini desteklediğini açıklayıp erken seçim isteyince Türkiye'de bütün dengeler birdenbire değişti. O andan itibaren Erdoğan'ı ikiye ayırmak gerekiyor, başkanlık hayaliyle siyaset yapan Erdoğan ve başkan olduğunu zanneden Erdoğan. Kimileri ikisinin arasında çok fazla fark olmadığını söylese de işin aslı öyle değil, yetkilerle başkan olmakla, yetkisiz kendini başkan sanmak arasında dağlar kadar fark var.

Bütün bu karmaşıklıklar yaşanırken AKP'de başka şeyler de konuşulmaya başlandı, mesela bitakım isimler Erdoğan tarafından silinmeye başlandı, geçen yazdığım yazıyı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu üstüne alınıp sahiplense de, üstü çizilen siyasetçi ne tek başına (Kendi itirafı üzerine) Süleyman Soylu yada dediği gibi son dönemde bakan olan diğer 3 vekil. Bir önceki seçimde de ismi çizilen ama son anda ısrar üzerine vekil yapılan bir kişiyi en azından adıyla ben biliyorum.

Bunların hız kazanmasıyla AKP içinde ve dışında AKP'nin başka bir parti doğurup doğurmayacağı tartışıldı. Cumhurbaşkanlığına benzer başkanlık seçiminde Millet İttifakı adı altında Abdullah Gül'ün adı çıkınca bu konu daha çok konuşulmaya başlandı. Zaten bundan önce de konuşuluyordu, Erdoğan'ın en yakınındaki kişiler artık tabiri caizse dışlanmıştı ve kendi aralarında toplantılar yapıyordu. AKP dışında kurulacak partinin merkez sağ bir parti olması düşünülüyordu ama Meral Akşener ve arkadaşlarının kurduğu İYİ Parti için de aynı misyon biçilmişti.

Ve birden her şey değişti, Meral Akşener, Abdullah Gül formülüne sıcak bakmadı, CHP'nin olmazsa olmazı olmasa da son ana kadar bekledi ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar helikopterine atladığı gibi İbrahim Kalın'la birlikte Abdullah Gül'ün bahçesine indi ve ardından Gül aday olmayacağını açıkladı.

Seçimleri yazmama gerek yok, Erdoğan ilk kez AKP'nin altında oy aldı, MHP ve BBP'nin oylarını düştüğümüzde her zamankinin tersine Erdoğan, AKP'yi sırtlamaktan çıktı ve AKP, Erdoğan'ı sırtlamış oldu. Nedense bu konu fazla yazılmadı, kimse üstüne gitmedi ama Erdoğan'ın beklediğinin tersine tek adamlık stratejisi kendi seçmeninde fire verdi.

Ve yine bir seçime giriyoruz, belediye olsa da Türkiye'nin kaderini belirleyecek bir seçim, çünkü AKP önemli büyükşehirleri kaybettiğinde başkanlık yeniden tartışılır noktaya gelecek. Benim düşüncemde bir değişiklik yok, erken seçimlerden sorumlu genel müdür ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli erken seçim ister ve tartışmayı sonlandırır. Seçimlerden sonra CHP-İYİ Parti ve MHP koalisyonu çıkar, bunun sonucunda Ergenekon daha rahat hareket eder, generaller kızağa alınmaz ve aynı 1991 seçimlerindeki ANAP'ın yıkılışının başlangıcı gibi AKP için "Du bakali n'olcek bu AKP" demeye başlarlar.

Ancak bir olasılık daha kulağıma geldi, ABD artık Erdoğan'ın liderliğinde bir Türkiye istemiyor (Ben de olsam istemem, içeride Trump, dışarıda Erdoğan) ama yeni kurulacak bir parti yerine AKP tipi bir partiyle devam etmek istiyor. İşte burada tekrar Abdullah Gül'ün ve Ali Babacan'ın adı geçmeye başlamış. Bu olur mu, olabilir, çünkü bu durumda AKP parti olarak yargılanmaktan bir yada iki dönem daha kurtulur ve unutturma yoluna gider ve işine gelir. Peki Erdoğan'ın işine gelir mi derseniz en çok onun işine gelir, yargılanmadan sıyrılmak ona verilecek en büyük ikramiyedir.

Üçüncü bir olasılık var mı derseniz, evet var, Suriye'ye girememe, bu yüzden kızağa çekilen 2 general olayını düşünüp başka şeylerle birleştirdiğinizde o da ortaya çıkıyor zaten.

Bu arada bişeyi yazmadan edemeyeceğim, Sayın Süleyman Soylu, bu yazdığım hiçbir olayın içinde adınız geçmiyor, sonra üstünüze alınıp da "Vay ben Erdoğan'ı mı devirecekmişim" diye yaygara koparmayın. Daha net yazayım, olacak olaylarda Süleyman Soylu TUNNE...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi