Nazım'ın eşi Münevver Andaç ve kaçışı!..

Bizler aydın olmakla devrimci yada komünist olmayı hep birbirine karıştırırız. Nazım'ı kaçırmak için komünist olmaya gerek yok, her aydının yapabileceği bişeyi yapıyor Refik Erduran.

Herkesin kafasında uzun yıllar soru işareti olarak kalmıştır Nazım'ın yurt dışına kaçmasına yardımcı olan, hatta tek başına cesaret eden Refik Erduran. Neden Refik Erduran, komünist midir, akrabası mıdır, hayır hiçbirisi değildir, Refik Erduran o sırada Nazım Hikmet'in baba bir kızkardeşi Melda Kalyoncu'yla nişanlıdır ve devamlı ailenin içindedir.

Bikaç kez yazdım, bizler aydın olmakla devrimci yada komünist olmayı hep birbirine karıştırırız. Nazım'ı kaçırmak için komünist olmaya gerek yok, her aydının yapabileceği bişeyi yapıyor Refik Erduran ve yıllarca sır küpü gibi de dimdik duruyor. Refik Erduran'ın aydın duruşu öyle bir duruş ki, Melda teyzenin bile bisürü şeyden sonradan haberi oluyor ama kaçabildiğinin haberini Münevver teyzeyle Nazım'ın annesi Celile Hanım'a Melda teyze veriyor, hem de kendisinin bilmediği bir şifreyle. O günü anlatırken söylediği çok anlamlı bir tümce var, "Celile Hanım'a söylediğimde sevinemedi, çünkü giden oğluydu" diye. Bu zor an'ı hep yaşamışızdır, çocuğun gitmiş ve ölümden kurtulmuş ama bir daha görme olasılığın sıfıra yakın ve acı burada sevinçten ağır basar.

Ben Melda teyzeyi tanıdığımda kendisinin Nazım'ın kızkardeşi olduğunu yıllar sonra öğrendim. İşin ilginci onu Kemal Tahir'in kızkardeşi diye belledim hep. Altlı üstlü otururlardı ve idolüm olan Kemal Tahir'in manevi kızkardeşiydi. Tabi çocukken manevi kızkardeş mantığını çözemediğimden hep kardeşler sandım. Daha sonra Kemal Tahir Vakfı'nı kurdu ve Kemal amcanın yayınlanmamış bütün yazılarını gün yüzüne çıkardı. Kanserli ve yatalak gibiydi ve ölene dek Vakfı yatağından idare etti. Düşün Yayınevi'nde "Mektuplar Dizisi"ni yayınlarken çok istemiştim babamla Kemal amcanın mektuplarını yayınlamayı ama babam çok ilginç bir yanıt vermişti: "Oğlum o kadar sık görüşüyorduk ki, hiç mektuplaşmadık" O masadan kim kaldı geriye diye düşündüm, aklımda sadece Selim İleri var ama o da henüz o yıllara göre genç, keşke birisi Aziz Nesin – Kemal Tahir tartışmalarını not etseydi, muhteşem bir Türkiye analizi çıkardı gibi geliyor bana hep.

Münevver teyzeyle Mehmet yurt dışına çıktığında düş kırıklığı başlıyor esasında. Daha önce de yazdığım gibi Nazım Vera'yla evlenmiş ve ziyaretlerine geldiğinde bile yanında ve başka otelde Nazım'ı bekliyor. 1973 yılında Münevver teyzeyi tekrar gördüğümde annemle konuşurlarken bişey çok ağırıma gitti. Münevver teyze Fransa'ya gelmek ister, en azından Abidin Dino gibi sayısız dostları vardır orada ve zaten gençliğinde Paris'te okumuştur. O dönemlerde iltica bu kadar sık kullanılan bir yol muydu yada Polonya'dan Fransa'ya hangi gerekçeyle iltica edecektir bilmiyorum ama Fransa'da oturum alabilmek için bir evlilik yapar Müzeyyen teyze, emekli bir albay diye kalmış benim aklımda. Bildiğimiz beyaz evlilik, sadece oturum için. Bunu çok az kişi bilir, herhalde Nazım'ın onuruna dokunmasın diye yıllarca saklanmış ama benim çok onuruma dokundu ta o zamandan beri ve Münevver teyzeyle Mehmet'e sevgim ve saygım daha da arttı.

Aradan yıllar geçti, TÜYAP kitabı sadece Düşün Yayınevi'nde çıkan Resul Hamzatov'u fuara davet etti. Şaka gibi gelecek ama bu yazıyı okuduğunuz gün geldi Hamzatov ve ben kendisini karşılamaya gidemedim, çünkü aynı gün oğlum Aziz Can öğlen bu dünyaya merhaba dedi. Akşam resepsiyona gittim ve kimse adamla ilgilenmiyor, herkes benim etrafımda, dertleri Aziz Nesin'in torunu.

Neyse fuarın ortalarına geldik, çevirmenliği Türkolog Vera yapıyor, onu da çocukluğumda Moskova'da tanımıştım. Öğlen Nazım'ın diğer kızkardeşi Samiye Yaltırım'la yemek yenecekmiş, hep beraber Kumkapı'ya bir meyhaneye gittik. Samiye teyze de Vâlâ Nureddin'in eşi Müzehher teyzeyle gelmiş. Vâlâ amcanın Ali'yle benim aramdaki adı "Oyuncakcı amca". Yüzüne değil ama anneme "Oyuncakcı amca"ya gidelim dermişiz, herhalde annem de O'na söylemiştir. Sanırım torunu geldiğinde oynasın diye hep oyuncaklar var evde ve biz de devamlı oynuyoruz.

Sohbet devam ediyor, kadehler içiliyor, derken kim açtı konuyu bilmiyorum ama söz Mehmet'e geldi. Samiye teyze rahatsız oldu ve Mehmet'i eleştirmeye başladı çıkan bir söyleşiden dolayı. Bu kez ben rahatsız oldum ve yaşım gereği haddim olmasa da birden Samiye teyzeye döndüm ve "Samiye teyze, siz kaç kez telefon açtınız, aradınız yada yanına gittiniz Mehmet'in, hangi hakla O'na kızıyorsunuz? Siz son 5-10 yıla kadar neredeydiniz, basın bile sizi neredeyse tanımıyordu" dedim. Ortalık buz kesildi, ben bile utandım, çok ağır olduğunun farkındaydım ama ben de bize bişey olmasın diye yurt dışına gönderilmiştim ve annemle babamı sadece senede 1-2 ay görebiliyordum, Mehmet babasını neredeyse hiç görmemişti ama diğer aile fertlerini de ve Münevver teyzenin Fransa'ya nasıl yerleştiğini ve bunu anneme nasıl nemli gözlerle anlattığını biliyordum, yaşamıştım. Çok ileri gitmiş olmalıyım ki, Müzehher teyze beni ayağınla dürttü ve sustum, zaten Samiye teyze de cevap vermedi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi