Seçimi kaç cinayete kazanırsın Erdoğan!...

Perde tekrar açıldığında herkes sahneye sırtını dönmüş, kımıldamadan duruyordu. Damat herşeyin farkındaydı ve fısıldayarak 'Bıbıcım, bu seçimi kaç cinayete alırız' dedi.

Evde, pardon sarayda herkes tedirgindi, yine yaklaşan bir seçim vardı ve artık hiçbişey eskisi gibi değildi. Evin babası, Türkiye'nin kahramanı, Ortadoğu'nun başı ve dünyanın tir-tir korktuğu adamın karizması artık yavaş yavaş siliniyordu. Çocuklar evin bir kenarına pısmış gibiydiler. Bakan damat en endişelileriydi, çünkü artık sadece damat değil, her kuruşta imzası olan birisiydi. Yani, ileride olası bir yargılanmada ilk hapı yutacaklardan birisiydi. Hatta "Beraber hapı yuttuk biz bu yollarda" tekerlemesi diline pelesenk olmuş, o da Devlet Bahçeli'nin seçim sonrası plesibit olma olasılığını çözmeye çalışıyordu. Bir fırsatını buldu ve eşinin kulağına "Plesibit olacak diye bu tekerleme dilime pelesenk oldu" diye mırıldandı. Eşi içinden "Madem pelesenk oldu, plesibit de iyi bişeydir" diye geçirdi.

Herşey esasında iyi gidiyordu, İsrail Başbakanı Netenyahu o demeci vermeseydi, yaşamlarına güle oynaya devam edeceklerdi ama Netenyahu, Türkiye'yle aralarında iyi gelişmeler olduğunu söyleyerek "Erdoğan artık iki günde bir yerine sadece altı günde bir bana 'Hitler' diyor" dedi. İşte aile bu açıklamadan sonra iyice tedirgin oldu, babalarının, dünyanın titrediği adamın demokratlaşmasından korkuyorlardı. Oysa Macron, Fransa Cumhurbaşkanı olduğunun ikinci ayında ne güzel söylemişti "Cumhurbaşkanlığı o kadar da güzel bişey değil, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile haftada bir konuşmak zorunda kalıyorsunuz" diye.

Evet, babada plesibit ve pelesenkden sonra performans düşüklüğü başlamıştı ve bunun bir ilacı olmalıydı. Kolay değildi işleri artık, cumhuriyet kurulduğundan beri (Ki bence hâlâ kurulamadı) siyaset tarihinin en büyük partisi olan AKP iktidarda kalabilmek uğruna kimi illerde aday çıkartmayacaktı. Bu esasında yenir yutulur bir yenilgi değildi, çünkü "HAYIR" dediğinde eldeki bütün illerin de gitme olasılığı vardı. Oysa ne kadar da güvenmişti hem Ergenekon'a hem de basın sözcüsü MHP'ye.

İsmet İnönü artık yoktu, kendisini sevmese de O'nun beyninde dolaşan ve kuyrukları birbirine değmeyen tilkileri ödünç almıştı. Ama yine işler istediği gibi gitmiyordu be kimi tilkilerin kuyrukları birbirine karışmış ve çözüm bekliyorlardı. Kolay değil, kuyrukları birbirine dolanan tilkiler yavaş yavaş önce birbirine hırlayıp ısırmaya başladılar, sonra da yemeğe. Yerine koyacak tilki bulmak kolay değildi artık, Netenyahu dünyaya önemli bir bilgi vermiş ve Erdoğan'ın yavaş yavaş çaresizleştiğini söylemişti.

Sıkkın bir şekilde banyoya gitti, küveti doldurdu, sıcak su dolu küvet iyi gelebilir diye düşündü. Tam soyunup küvete uzanacakken Devlet Bahçeli'nin "Sarı yelek giyenler çıplak yatmayı göze alsınlar" vecizesini anımsadı ve tüyleri diken diken oldu. Oysa ne zaman Devlet Bahçeli'yle görüşse içten içe gülümsüyordu, Bahçeli'nin sesi ona şarap içmekten sesi ve hançeri çatallaşmış dolmuş ve minibüs kahyalarını anımsatıyordu, konuşmanın sonuna doğru, "Sayın başgan, Aksıray, aksıray" diye bağıracak sanıyordu.

Korkusunu yendi ve suya daldı, sıcak suyun içinde titreyen tek adamdı, korkuyordu, tam o sırada fırladı ve "Evrak, evrak" diye bağırarak salona daldı. Amerika'da yetişen bilgili çocuklar evrekayla evrak arasında bağlantı kurmaya çalışırken adam "Savaşşşşşşşşş" diye bağırdı ve sahne indi. Perde tekrar açıldığında herkes sahneye sırtını dönmüş, kımıldamadan duruyordu. Damat herşeyin farkındaydı ve fısıldayarak "Bıbıcım, bu seçimi kaç cinayete alırız" dedi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi