Osaka mutabakatı Erdoğan’ı kurtarır mı?

Trump’ın konuşmasını S-400’lerin alımına yeşil ışık gibi yorumlamak son derece yanlış olur. Zira Trump, o konuşmasında Patriot füzelerinin alımı için yeşil ışık yaktı.

Japonya’nın Osaka kentinde gerçekleştirilen G-20 devletleri zirvesi, Erdoğan hükümeti için, 23 Haziran seçimlerinin ardından ilk gündemdi. Hatta Erdoğan bunu bir tweeti ile ilan da etmişti. Zira burada ABD ve Rusya devlet başkanlarıyla yapılacak görüşmeler, yerel seçimlerde zayıflamış ve uluslararası alanda tecrit olmuş Erdoğan hükümetine belli bir rahatlama getirebilirdi.

Nitekim, Temmuz ayının ilk yarısına takvimlenen S-400 hava savunma sistemlerinin Rusya’dan alımı, ABD ve NATO ile Türkiye hükümeti arasında tarihin en derin krizlerinden birisini tetiklemeye aday görünüyor. MSB Hulusi Akar, CHP ve İyi Parti’yi gezerek, olası S-400 yaptırımları karşısında burjuva muhalefetinin desteğini almaya çalışırken (ki, bu, Kürtlere karşı destek almak kadar kolay olmayacaktır) Erdoğan ise Osaka’da Trump’ı yaptırım uygulamaktan vazgeçirmeye çalıştı.

Donald Trump’ın dünya basını önünde Erdoğan’a hak veren bir konuşma yapması genel bir şaşkınlık uyandırdı. Burada Trump’ın öne sürdüğü hikâye, hızla yanlışlandı. Mesele, Obama hükümetinin Türkiye’ye Patriot füzelerini satmayı reddetmesi değil, teknoloji transferi yapmayı kabul etmemesiydi. Ki, Rusya da S-400’ler için Türkiye’ye herhangi bir teknoloji transferi yapmayı öngörmüyor. Türkiye 2,5 milyar doları bulacak bir ödemeyi, sadece füzeleri bulundurmak ve kullanmak için yapacak ve füzeler yine Rusya denetiminde kalacak. Dün ABD’ye, mutlaka teknoloji transferi isteğiyle yaklaşan AKP hükümetinin, bugün Rusya’ya öyle bir şart öne sürmemesi, krizin sebeplerinin daha derinde olduğunu gösteriyor.

S-400 alımı, Türkiye’nin güvenliğiyle ilgili olmaktan çok, Suriye’de kalma bileti gibi görünüyor. İdlib’de El Kaide’nin (HTŞ) hâkim olduğu bölgeyi koruyan Türk ordu pozisyonlarının Suriye ordusu tarafından bombalanması, giderek ısınan ve daralan bir alanı simgeliyordu. Bu alanı genişletmek için vize verebilecek yegane güç ise Rusya’dır. Dolayısıyla, AKP Hükümeti, Suriye’de uluslararası hukuka tamamen aykırı olarak asker soktuğu veya vekil gruplar aracılığıyla denetime aldığı bölgeleri elde tutmak ve Suriye’nin geleceğine, özellikle Kürtlerin hakları konusunda müdahil olabilmek için 2,5 milyar doları Rusya’ya bir nevi haraç olarak ödüyor.

Diğer yandan Donald Trump’ın konuşmasını S-400’lerin alımına yeşil ışık gibi yorumlamak son derece yanlış olur. Zira Trump, o konuşmasında da S-400 alımını "çok ciddi bir sorun" olarak tanımladı ve daha ziyade Patriot füzelerinin alımı için yeşil ışık yaktı.

Türkiye bir NATO ülkesidir, ABD’nin ekonomik-mali sömürgesi konumundadır, askerî bakımdan da esasen ABD’ye bağımlıdır, dolayısıyla bu seçeneğin açılmış olması, olayların yönünü bu tarafa doğru çevirebilir. Fakat ABD’nin teknoloji transferini yapması yine de çok da ihtimal dahilinde görünmemektedir. Keza, S-400 alımının bu saatten sonra iptal edilmesi, Rusya’nın kimi karşı hamlelerine sebep olarak Erdoğan hükümetini zor durumda bırakabilir.

ABD’nin askerî-sınai kompleksinin ateşli bir temsilcisi olan Donald Trump’ın S-400 alımına esnek yaklaşabileceğini varsaymak pek doğru olmayacaktır. Ama tabii, kapalı kapıların ardında Trump’a ne sözler verildiğini, ne hediyeler sunulduğunu henüz bilemiyoruz.

Ne var ki, yaptırımlar ihtimalinin zayıflaması, en azından daha hafif yaptırımlar ihtimalinin öne çıkması, haftanın başında dolar kurunda bir düşmeyi getirdi. Erdoğan hükümeti muhtemelen IMF programını uygulama yönünde atacağı adımlarla ABD’yle ve uluslararası sermaye ile gerilimi azaltma hattında adımlar atacaktır. CHP/İYİP muhalefetinin buna fazla bir itirazının olmayacağı öngörülebilir. Böylece Erdoğan en azından uluslararası konumunu iyileştirmeyi umabilir.

Hükümetin uluslararası konumu giderek dibe vurmaktadır. Kötüleşen ekonomik veriler, Türkiye’nin dış borcunu ödeyemeyeceği yönlü sinyaller vermektedir. Ekonomideki bozulma, AKP hükümetini, Kıbrıs’ta, Suriye’de, Libya’da yayılmacı maceralara doğru itmektedir. Kıbrıs’ta doğalgaz kaynaklarına el koyma çabaları Yunanistan, Güney Kıbrıs, Fransa ve Avrupa Birliği ile karşı karşıya gelme tehlikesini doğurmaktadır. AKP iktidarı Libya’da Trablus hükümetine dolaylı desteğini, aleni hale getirerek aktif savaş konumu almıştır. Hem ABD hem de Rusya’nın desteğini alan Halifa Haftar’ın "Ulusal Ordusu" ile fiili bir savaş haline girmiş görünmektedir. Suriye’de İdlib’de ise Suriye ordusu ile açık çatışma hali yaşanmaktadır.

2011 sonrası dönemde Erdoğan-Davutoğlu iktidarı, Müslüman Kardeşler orijinli grupları silahlandırıp destekleyerek bölgede bir yeni-Osmanlı kuşağı kuracağı hayaline kapılmıştı. Bu hayallerin çöküşünün ardından, Türkiye'nin vekil güçleri desteklemenin ötesine geçerek, bölgesel savaşlara bizzat dahil olduğu bir aşamadayız. İdlib ve Trablus'ta yaşananlar bu aşamanın birer görüngüsü. Bir ‘Türk emperyalizminin’ yaratılması için yapılan muazzam yatırımların gözlerimizin önünde çöküşüne şahit oluyoruz.

AKP hükümeti, ABD’nin bölge politikalarıyla kısmi konjoktürel çelişkiler yaşadığı için, çareyi Rusya’ya yanaşmakta bulsa da, bu kez, Rusya’nın politikaları ile daha derin bir çelişki içinde olduğu için, topyekün bir iflasa doğru gitmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi