'Konya'ya gidemedik, uzaya gideriz inşallah!'

Sinyalizasyon sistemi olmadan Konya'ya doğru yola çıkan hızlı trende yaşanan cinayete 'kader' diyen seçmenin Avrupa, o da kesmezse uzay düşü kurmasını beklemek niye aptalca olsun ki?

Bu hafta Türkiye, dünya haberlerinin yine ilk sıralarında yer aldı. Ankara'daki "yüksek hızlı tren" kazası haberi yazılı ve görsel medyanın gündemindeydi.

Oysa bu hafta, Türkiye'ye ilişkin dünya medyasındaki haberleri tararken iki başlığa odaklanmıştım. "Reform Eylem Grubu" toplantısı ve "Türkiye Uzay Ajansı"nın kuruluşunun yankılarına bakacaktım.

Reform Eylem Grubu, Avrupa Birliği ile "sözde" kalan ilişkileri görüşmek üzere arada bir de olsa toplanıyor. Özellikle de toplantının seçim öncesine denk getirilmesine özen gösteriliyor. Türkiye'nin AB ile 2016 Mart ayında vardığı göçmen mutabakatı karşılığında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize muafiyeti sözü verilmesinin üzerinden iki buçuk yıldan fazla zaman geçti. Bu mutabakat karşılığında AB, Türkiye'den aralarında yolsuzluk, terörle mücadele yasası gibi son derece temel başlıkların yer aldığı bazı konularda reform istedi. İlerleme bir yana o günden bu yana durum her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Hem özgürlükler hem yolsuzluk hem adalet hem de ekonomi konusunda. Buna rağmen kendilerine Reform Eylem Grubu adı veren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu her toplantının ardından bıkmadan usanmadan aynı açıklamayı yapıyor ve "7 başlık vardı. Bunlardan en önemlisi 'çipli pasaport'tu onu hallettik geriye 6 başlık kaldı" diyorlar. Yine öyle oldu. Ezber haline gelen bu laflar bir kez daha edildi. Seçmen saf, toplumsal hafıza zayıf, medya yoktu nasılsa...

Aynı resmî açıklama bir kez daha yapıldı: "Yargı ve Temel Haklar ile Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasılları başta olmak üzere AB üyelik süreci çerçevesinde gerçekleştirilecek genel siyasi reformlar ve Vize Serbestisi konularını ele aldık."

"Peki ne yaptınız?" diye soran yok.

Oysa Türkiye, AB ile arasındaki Gümrük Birliği anlaşmasının 2015 yılından beri yenilenmesini istiyor. Bu konuda en ufak bir umut bile görünmüyor.

Bundan daha önemlisi 2017 yılı Nisan ayından beri Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Türkiye'yi siyasi denetime aldı. Toplantıda bu konu da ele alınmış. Ne yapılmış derseniz, Türkiye'nin bunu haketmediğine karar verilmiş. Ardından da bu Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin zaten ideolojilere kurban edilmiş bir meclis olduğu görüşüne varılmış.

Eeee?

Bizim gibi durumu anlamayanlar için bir kez daha tekrar etmişler, "yeni pasaportların tanınmasıyla birlikte kriterler 6'ya düştü".

Avrupa medyasını taradım, toplantıyla ilgili tek satır yok. Olsun, seçmene masal gerek. Uyusun da büyüsün, tıpış tıpış Avrupa'ya yürüsün...  

İnanmadınız mı? Avrupa masalı tutmadı mı? O zaman sırada uzay ajansı var.

13 Aralık tarihli Türk medyası, Uzay Ajansı'nın "resmen" kurulduğunu dünyaya duyurdu. Dünyaya diyorum, çünkü Türk medyasının İngilizce versiyonlarında da haber, büyük başlıklarla yer aldı. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kurulan ajansın amacı, "Cumhurbaşkanınca belirlenen politikalar doğrultusunda Milli Uzay Programı hazırlamak" olarak tanımlandı. "Toplumun refahı ve milli menfaatler doğrultusunda" çalışacak ajans, dünyayı "kıskançlıktan çatlatmış" olacak ki, küçücük bir haber bile yapmamışlar. Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'nın bu konudaki "engin bilgi ve deneyimi"nin "yerli ve milli uzay" projesi ile titreyen başta NASA karalar bağladı diyecek halleri yoktu ya.

Durumu görmezden gelmişler.

İyi ki görmezden gelmişler. Ya, "Nasıl olur da sinyalizasyon olmadan hızlı tren çalıştırırsınız" diye sorsalardı, "Hızlı trenle Konya'ya gidemeyen Türkler, uzaya gitmeye hazırlanıyor" başlıkları atsalardı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi