Osaka’dan havuçsuz dönmek!

G20’nin en zayıf lideri diye anıldı ama Trump’ın yanında çektirdiği tek fotoğrafla ülkesindeki ekonomik krizi önledi. Gerçekten de öyle mi?

Osaka’da yapılan G20 zirvesinin hemen öncesinde Bloomberg’in internet sayfasında yapılan yorumu bir kenara not etmiştim. Türkiye’nin ve Erdoğan’ın zirvedeki pozisyonunu net ifadelerle ortaya koyuyordu. 

Erdoğan, G20’ye 13’üncü kez katılıyordu ama önemini giderek kaybetmişti. Mevkidaşları arasında ise en zayıf konumundaydı. 

O artık;

İstanbul seçimlerinde bozguna uğramış,

10 yıl aradan sonra ülkesini ekonomik resesyona sürüklemiş,

Batı ile ilişkilerini iyiden iyiye yıpratmış bir liderdi. 

Rus S-400’lerinin yakında teslim edilmesi halinde Türkiye, NATO ile kopma, yaptırımlar nedeniyle de ekonomik kırılma tehdidi altındaydı. Bu nedenle de Erdoğan, Trump ile yapacağı görüşmede, jeopolitik şansını ancak son kez kullanabileceği bir noktadaydı.  

Ama Trump için de benzer bir durum söz konusuydu. Çünkü o da Türkiye’yi Rusya ile derinleşen ilişkilerden çıkarabilmek, yeniden Batı ve ABD çizgisine çekebilmek için son fırsatını kullanacaktı. 

Benzer bir durum, Putin için de geçerliydi. O da Erdoğan’ın zafiyetini kendi yararına kullanmaya çalışacaktı ama Trump’ın eli daha güçlüydü. 

Beklendiği gibi de oldu. 

Bu tabloya rağmen kabul edelim ki, Erdoğan’ın zirve boyunca zafiyetini hissettirmemek için gösterdiği çaba takdire şayandı.

Protokol kurallarını altüst edip Trump’ın yanında verdiği bu tek poz sayesinde Türkiye ağır bir krizden kurtuldu. Dövizdeki artış frenlendi. Bu fotoğraf üzerine Anti Amerikancı dindar nesil medyasının, "Trump bizi hâlâ çok seviyor" yollu başlıkları ile de Türkiye ekonomisi nefes aldı. Bunları nasıl yok sayarız?

Görünen ya da bize gösterilenle yetinmek isteyenler bu fotoğraflarla avunabilirler. Gerçeği görmek içinse sahaya bakmak gerekiyor. Zirveden bu yana neler olduğuna yani. 

İlk yankılar Libya’dan geldi. Tam da zirvenin olduğu günlerde Türkiye yapımı bir İHA’nın Libya’da etkinliğini giderek arttırmaya başlayan Halife Hafter’e bağlı güçler tarafından düşürüldüğü haberi duyuldu. Hafter, tehditler savuruyordu Türkiye’ye karşı. Hemen ardından da Türkiye Dışişleri’nin açıklamasıyla, 6 Türk vatandaşı denizcinin Hafter güçlerince alıkonulduğunu öğrendik. Sosyal medyada yer alan, alıkonulanların aralarında genelkurmay istihbarat daire başkanının da bulunduğu bir grup üst rütbeli asker olduğu iddiası yalanlandı, ardından da 6 denizcinin serbest bırakıldığı açıklandı. 

11 Nisan’da yazdığım "Siz hangi şirketin diktatörüsünüz" başlıklı yazımda, Rusya’nın paralı asker organizasyonu Wagner adlı gruptan ve bu grubun Libya’da Hafter güçlerine verdiği destekten söz etmiştim. Bu destekle Hafter, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Türkiye ile Katar tarafından desteklenen İhvancı "Ulusal Mutabakat Hükümeti"nin merkezi Trablus sınırlarına kadar ulaşmıştı. Bu sayede de Trump ile de görüşmeyi başarmıştı. 

Türkiye’nin Trablus hükümetine desteğini arttırması ile Hafter, bir miktar geriletildi. Fehim Taştekin’in Gazete Duvar’daki "Türkiye’nin Libya savaşı kesinlikle tombaladan çıkmadı" başlıklı yazısını okumadıysanız okumanızı öneririm. Türkiye’nin aynı Suriye’de olduğu gibi Libya’da da yeni bir vekalet savaşına nasıl sürüklendiğini ayrıntılarıyla yazmış. 

Ben burada sadece Hafter güçlerinin Rusya’nın yanı sıra Fransa, BAE ve Suudi Arabistan tarafından desteklendiğini ve Trablus hükümetinin meşruiyetini giderek yitirdiğini, ABD’nin de yönünü Hafter’e doğru çevirdiğini söylemekle yetineyim. 

Bir başka başlık da Kıbrıs’tan geldi. Hatırlayalım, Kıbrıs adasının etrafındaki doğalgaz kaynaklarını çıkarmak üzere ABD'nin Noble ve Exxon Mobil şirketlerinin yanı sıra İtalyan ENI ve Fransız Total şirketleri Kıbrıs yönetimi ile yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde bölgede çalışıyorlar. 

Türkiye duruma tepkili, Kıbrıs’ın kuzeyinde bir yandan sondaj faaliyeti sürdürüyor, bir yandan da savaş gemisi bulunduruyor. 

Ortam böylesine gerginken Lefkoşa'nın kuzeyine Rus yapımı bir füze düştüğü haberleri geldi. İnandırıcı bulursanız Suriye'ye yönelik İsrail hava saldırısına  karşı ateşlenen bir Rus füzesinin parçalarıymış patlamanın sebebi. 

Ve son haber de Suriye’den yine. ABD ordusu, iki yıldan sonra ilk kez Halep’e havadan saldırdı. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı hedefin El Kaide olduğunu açıkladı. Suriye'de El Kaide, "Heyet Tahrir üş Şam" adı altında faaliyet gösteriyor. İdlib’in neredeyse tamamına hâkim olan ve Türkiye tarafından desteklenen bu grup, Rusya’nın ve Şam yönetiminin de hedefinde. 

Erdoğan yönetimi son yıllarda dış politikada Amerika’ya karşı Rusya, Rusya’ya karşı da Amerika kozunu oynadı. Bunun karşılığında da dış politika deyimiyle Rusya’dan havuç ABD’den sopa ya da Rusya’dan sopa ABD’den havuç yedi. 

Son derece tehlikeli bu politika, ABD ile Rusya birbirine karşı ise uygulanabilir ki, o bile tartışmalı. 

Ama ya ikisinin de çıkarları ortak düşerse. 

Libya örneği gibi. Suriye örneği gibi... 

Kıbrıs’ta da Rusya ve ABD’nin gaz konusundaki ortaklaşması hiç de sürpriz olmaz. Hele de Kıbrıs’ta doğalgaz arama faaliyetlerine en büyük desteğin Trump ve Putin’in yakın dostu ve ortak müttefiki İsrail tarafından verildiğini unutmayalım. 

G20’nin üzerinden hafta bile geçmeden üst üste gelen bu olayların hepsi birer tesadüf mü?

Yoksa ya havuç ya sopa günlerini de arar hale mi geliyoruz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi