kedidir, kedi…

bu insanların o malum klişeyle, ‘reklamın iyisi kötüsü olmaz,’ diye düşünmeleri de kuvvetle muhtemel ve bu kadar çok konu edilmeseler daha mı iyi olur acaba?

tek çocuklarda daha sık görülür, birkaç kızın ardından gelen oğlanlarda da. hep bir dikkat çekme merakı, eğer olumlu bir sebeple dikkat çekemezse, kınayan bakışları üstüne toplama ihtiyacı. ama asıl evcil hayvanlarda görülür, eve misafir gelsin, ilgi azalsın, evin şımarık kedisi hiçbir şey yapamasa, gider halıya çişini yapar. bu musibet insanlarda genellikle yirmili yaşların başında azalır; ama iş, ama okul sebebiyle hayata karışılmış, başka insanların, başka ilginç insanların varlığı fark edilmiştir. üniversite kantinlerinde eğlence kaynağı tiplerin biraz dahasürdürdüğü görülür ama "halıya işeyen kediler" hayatta kolay kolay tutunamaz.

ama işte bazen tutunuyorlar ya da kimileri bu ihtiyacı daha ileri yaşlarda hissediyor. insanın para kazanmak için olmayacak şeyler yapmasını bir miktar anlıyorum; çoluğun çocuğun nafakasıdır, okul taksitidir, defter-meyve parasıdır… görünürlüğün önemli, magazin basınında yer almanın şart olduğu mesleklerde çalışanları da anlıyorum. ama ilim-bilim erbabı dikkat çekmek için ne yapacağını şaşırdıysa burada bir sorun var bence.

son günlerde bu tür birkaç adam sosyal medya sayesinde gündemde. kadın versiyonları var, ara ara onlar da başlarını uzatıyor. isimlerini –kesseniz- anmayacağım. zaten derdim kimlikleri değil varlıklarının makul sayıldığı ortam.

birini, yıllar önce bir televizyon programında izlemiştim, örtülü genç bir kadının konuğuydu ki o da giyimi sayesinde, gözden kaçması mümkün olmayan bir insandır. "müslümanın tarzı olur mu?" gibi bir konuyu tartışıyorlardı; allah beni affetsin, yazarken bile gülmem tutuyor. o programda, bu bey, dikkat çekmeyecek şekilde giyinmenin önemine temas etmiş ve kendisinin de buna özen gösterdiğini vurgulamıştı. o kadar ki, pırlantanın şifalı olduğunu düşündüğü için evlilik yüzüğünde minik bir pırlanta taşıyordu ama gösteriş olmasın diye eşin adının yazıldığı iç kısımda! o raddede yani.

müthiş bir egosu var, anlaşılmayacak şekilde tashihle dolu twitlerini paylaşmaktan çekinmeyecek kadar büyük bir ego. adının çevresinde tekfirciliğe yaklaşmış bir müslümanlık dolaşmasa, "güzel" bir kafayla yazdığını düşünebilirsiniz. ve ayda bir, olmadı iki ayda bir ortalığı ayağa kaldıracak bir şeyler söylemeye dikkat ediyor ve her seferinde komploya bağlıyor; bu kez taraftar gruplarının gezi benzeri bir "kalkışma" yaratması için futbol takımlarının bir sermaye grubu tarafından finanse edildiğine sarmış. e bu zırvalığı okutabilmek için insanın tabii ki, başına acayip bir şeyler koyması gerekiyor. o da "eğitime, spora, kültüre karşı biriyim" buyurmuş. bir kere bu ingilizceden çeviri bir kalıp, türkçe "karşıyım" der geçeriz ve evet, yerli ve milli olmayı bizden öğrenecekler, dille başlayabiliriz. "pilates" yerine "flates" yazmış, internet sayesinde insan yazarken bilmediği konuların sağlamasını yapabiliyor, keşke başvursa. eğitim olmadan yazılar dolusu hurafeyi nereden öğrenecekti acaba? gerçi belki de isabet olurdu çünkü bu sözler, onun yaşında birinin ağzına değil de, fatih’in monden kahvelerinde postmodernizm tartışması yapan, gelecek endişesinden muaf, eleştiri süzgecinden mahrum islamcı gençlere daha çok yakışıyor, sanki.

hurafe, rekabetin güçlü olduğu bir alan. ânında karşısına biri çıktı; adını duymuş olduk. söylediklerinin bir kısmının daha önce dile döküldüğünün, o yüzden yeterince dikkat çekmeyeceğinin farkında olmalı ki, adet kanamasının tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu ileri sürmüş. gerçek bir yumurtlama hadisesi.

şaka bir yana, erkek bile olsa, yetişkin bir insanın buna inanması güç, bence. böyle olmayacak şeyleri, yayılabilecek şekilde söylemelerinin en önemli sebebi, git gide aklın dışına kayan muhafazakâr çevrede adlarını duyurmak, dikkat çekmek, ün kazanmak değil mi allah aşkına! ama etkileri bunun ötesine geçiyor, her türlü zırvalığın, hiçbir tutarlı gerekçe bile gösterilmeden islam’a ve kur’an’a mal edilebildiği bir iklim oluşuyor. adet kanamasıyla ilgili konuşmaya çocukların maruz kaldığını, bu rezil buluşmayı sağlayanların "cinsel eğitim" deseniz havalara fırlayacağını da unutmamalı. ve bu aşırılıkların kuyruğuna taktıkları "erken yaşta evlilik" vb. görüşler tekrar tekrar duyuluyor, kulak aşinalığı oluşuyor.

bu insanların o malum klişeyle, ‘reklamın iyisi kötüsü olmaz,’ diye düşünmeleri de kuvvetle muhtemel ve bu kadar çok konu edilmeseler daha mı iyi olur acaba? söylediklerini eleştirmek de zaman israfı ve şu kutuplaşma ortamında prestijlerini yükseltiyor. (aynı şeyi adeta onlarla yarışan, sahne performansı konuşulan "seküler" bilim insanı için de söyleyebiliriz, sanırım.) ve tepki aldıkça söyledikleri taraftarları nezdinde itibar kazanıyor. bence karşı’nın meczuplarına prim yaptırmak değil, akilleriyle konuşabilmeye çalışmak, şu kutuplaşma ve daralma ortamında çok daha iyi bir adım olur.

zaten kendine baktırmak isteyeni yola getirmenin en iyi yolu oralı olmamak, bence biz de öyle yapalım, bırakalım şu şımarık kediler kirlettikleri halılarda uyumak zorunda kalsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi