kürtler!

yine kürt hareketinin, türkiye muhalefetinin önemli bir kısmına, oy verebilecekleri bir parti ve tek adam’ı sarsan bir lider sunduğunu da hatırlamak gerek.

yüzdük yüzdük, kuyruğuna geldik. artık ne olacaksa olacak. hiçbir şey olmazsa bile haftaların gerginliği son bulacak. fakat kabul edelim, son virajda epey güldük, eğlendik. o da gelip geçecek ama kürtler ve kürt siyasetiyle ilgili söylenen, konuşulan pek çok mesele daha sonra da gündemimizde olacağı için birkaç hatırlatma yapma ihtiyacı hissediyorum.

şuna şüphe yok; kürtler bu toprakların tarihinin de, bugününün de, geleceğinin de parçası. ayrıca, politik bir özne olarak önce solun, sonra anaakım siyasetin belirleyici bir bileşeni. türk milliyetçiliğinden gözü dönmüş, aklı uçmuş olanlar dışında, sanırım buna itiraz eden olmaz.

peki kürtlerin kolay kandırılabilir olduğuna dair, farklı cepheleri aynı noktada buluşturan fikir nereden geliyor?

bence politika alanında "kürtler"i değerlendirirken öncelikle şunu akılda tutmak gerek; hani hep bahsettiğimiz, solun başarısızlığının sebepleri arasında saydığımız 12 eylül sonrası apolitik kuşaklar var ya, işte o sadece türklere mahsus bir gerçeklik. çünkü aynı dönemde kürtler, bugün kendilerini batı asya’da denklemin parçası haline getiren tarihsel önemdeki siyasal uyanışı örmekle meşguldü.

unutulmaması gereken ikinci noktaysa şu: türkiye’de, 1980 öncesine rast gelen, geniş kesimlerin politize olduğu dönem, maalesef politik eleştiri-özeleştiri süreçlerinin yeterince öznesi olamadı, o döneme dair anlatılar, öyküden efsaneye evrildi ve zaman zaman gerçeklikten epeyce uzaklaştı. ama 1990’lardan itibaren, kürtlerin politizasyonunun, o efsane versiyonu bile kat be kat artan bir yaygınlığa, derinliğe ulaştığını görmemek insafsızlık değilse bile aymazlık olur. türkiye’de, siyaseti "ödenen bedeller" üzerinden tartışma adeti var; oysa kabul edersiniz ki, siyaset elde edilen kazanımlar üzerinden değerlendirilmeli. kürt halkı sadece her aileden kayıp verilmesi, binlerce insanın yaşadığı yerden, evinden edilmesi gibi, sosyolojik sonuçları da olan bedeller ödemedi. aynı zamanda, sıradan bir esnafın, bir köylünün, büyük ihtimalle evinin dışında çok az zaman geçirmiş bir kadının, türkiye’deki siyasal partilerin programlarını, bölgedeki farklı ülkeler arasındaki gelişmeleri yorumlayabileceği çünkü buna ihtiyaç duyduğu çünkü bunun gündelik hayatını değiştirdiği bir iklim kurdu. diyarbakır’da, şırnak’ta, hakkâri’de, hatta urfa’da birkaç gün geçiren herkesin buna dair gözlemleri vardır.

bu noktada, kadın hareketinin etkilerini anmamak olmaz. türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde sol hareketlerin dahi kadınları ikincil konumlara, hatta ev işinin devamı olan görevlere layık görme adeti olduğunu hem kendi tecrübemiz hem de okuduklarımızdan biliyoruz. kürt kadınları bu kaderi değiştirdi; eşbaşkanlık sistemini oturtan ilk partinin o hareket içinde filizlenmiş olması bir tesadüf değil. ayrıca, bu hareket, kadınların gündelik koşullarını –tabii ki yeterli düzeyde değil ama- ciddi biçimde değiştirdi, kadın özgürlüğünü destekleyen pek çok kurum oluşturdu; ohal ve kayyumlar bunların kapısına kilit vurdu.

yine kürt hareketinin, türkiye muhalefetinin önemli bir kısmına, oy verebilecekleri bir parti ve tek adam’ı sarsan bir lider sunduğunu da hatırlamak gerek.

bütün bunları bir güzelleme olarak almayın lütfen. çünkü –benim fikrim çok önemli olduğundan değil ama- bu hareketin bütün dertlerimizin dermanı ve bütün sorularımızın cevabına haiz olduğuna inananlardan değilim. ama türkiye muhalefetinin son yıllarda yarattığından daha geniş bir siyasallaşma oluşturduğunu düşünüyorum.

sizin de dikkatinizi çekmiştir; türkler, özellikle de büyük şehirlerde yaşayanlar, bütün taşrayı, anadolu’yu, hatta kendilerinin doğusunda yaşayan herkesi, adeta "fıtrattan" kendilerinden daha cahil, görgüsüz ve kaba görüyor; ırkçılığı bile yarı yolda bırakan bu kendini beğenmişliği sadece cumhuriyetin kurucu ideolojisine içkin batıcılık ve ulusalcılıkla açıklamak mümkün değil. (ama bu başka bir tartışmanın konusu.) ancak örneğin kadıköylülerin önemli bir kısmının, batmanlıların ciddi bir bölümünün siyaset konusunda kendilerinden daha "bilinçli" olabileceği gerçeğini, bırakın bu gerçekliği, böyle bir ihtimalin varlığını bile algılaması mümkün değil ve bu, önemsiz bir münasebetsizliğin ötesinde siyasal sonuçlara yol açıyor.

öte yandan, kendileri adına, kendilerinin ödediği vergilerle işlenen cinayetlerin farkına varmaları bile yirmi yılı bulanların, devletle köh arasındaki ilişkilerden, sadece gazete okuyup televizyon izleyerek, biraz da sosyal medyada gezinerek haberdar olmak istemeleri, bu olmayınca "anlaşma"dan dem vurmaları işin bir başka boyutu. yakın tarihte, devletten medyaya, hiç kimse onlara gerçeği aktarma sorumluluğunu üstlenmezken, bu sorumsuzluğun hesabını sormak için kıllarını kıpırdatmamışken, kürtlerden hesap sormaya kalkmaları da üzerinde durulmaya değer.

aslında söylenecek çok şey var ama şunu sorarak bitireyim: adını daha önce duymadıkları bir adamın, anadolu ajansı tarafından aktarılan beyanatına bu kadar kolay itibar edenlerin, kürtler söz konusu oldu mu, herkese, her şeye inanmaya hazır olanların, önümüzde bu kadar uzun bir yol varken, hiç olmazsa bir durup düşünmelerinde fayda yok mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi