nur serter’in yapamadığını akp mi yapıyor?

neden örtülü kadınlardan beklentimiz cemaat hocalarıyla falan aynı? neden bu kadınların kimliklerini, kişiliklerini, tıpkı o hocalar gibi, örtülerine hapsetmek istiyoruz?

sizi sıkma pahasına ve gündem yoğun olmasına rağmen bir kere daha örtünme meselesiyle ilgili yazacağım.

öncelikle şunu söylemek istiyorum. kadınların zorla ya da kendi tercihleriyle başlarını örtmeye ya da açmaya karar vermeleri toplumsal olgular ve birçok toplumsal olgu gibi politik gelişmelerden etkileniyor. ama toplumsal olguları sadece politik gelişmelerle açıklamak mümkün değil. yani başörtüsüyle ilgili tek tek kadınların verdikleri kararları sadece 28 şubat vb. süreçlere bağlamak yanıltıcı.

geçenlerle sosyal medyada bir kayda denk geldim; istanbul’da bir meydanda kalabalık bir erkek topluluğu zikir yapıyordu. etraflarında en az onlar kadar kalabalık bir izleyici topluluğu vardı. bir kelimeyi –allah’ın adını- tekrar ederek belirli bir bilinç değişikliği hedeflenen bu ritüel gösteriye dönüştürülür mü? bir tür mahremiyeti olması gereken bu tecrübe, izleyen bakışların altında aynı sonucu verir mi? kendinden geçip allah’a, en azından var olan gerçekliğin dışında bir yere ulaşmaya çalışırken izleyen bakışlar tökezletmez mi? bu soruların cevapları üzerine düşündüğümde o ritüelin artık bambaşka bir işlev ve hedef taşıdığını görüyorum. "biz buradayız" demenin bir aracı artık o. dinsel değil siyasi bir edim. tekfircilerin istanbul’un göbeğinde, sokakta siyasi gösteri yapması bir sorun ama sonuçları her zaman istedikleri gibi olmayabiliyor. bu bazı izleyenlere cazip gelmiş olabilir. ama kendilerini müslüman olarak tanımlayanlar da dahil olmak üzere birçok kişiye ürkütücü hatta itici gelmiş olması da kuvvetle muhtemel.

akp iktidarı eliyle gerçekleştirilen dinselleştirmenin, özellikle genç nesiller üzerinde muhakkak ki etkisi olmuştur. ama dayatmaların, özellikle sınırlayıcı ideolojilerin dayatılmasının dünyanın her yerinde tepkilere de yol açtığını biliyoruz. çocukların zorla gönderildiği kur’an kursları, onlara saçma sapan fikirler empoze etmeye çalışan hocalar, hayatlarının korkunç adamların elinde heba olmasına sebep oluyor ne yazık ki. ama aynı zamanda o çocukları dinden uzaklaştırıyor.

kendi sınırlı çevremde bile başını açan kadınlarla karşılaşıyorum. bugün, başını örtmenin bu kadar çok avantajının olduğu bir dönemde, kadınlar başlarını açmayı tercih ediyorsa, bir zamanlar isyanın bayrağı gibi taşıdıkları örtülerini, bugün gözlerini örten, hayatlarını daraltan bir perde olarak görüyorsa, bunda o politikaların çok fazla etkisi var.

malum, "türkiye’nin nesi meşhurdur?" sorusuna, "lokumu, mezesi, sahilleri, komplo teorileri" diye cevap verilse yeridir. bu sadece uluslararası ilişkilerle ilgili değil; ülke içinde olup bitenler de bu minvalde açıklanıyor. bir yandan da, kadınların herhangi bir konuda tek başlarına karar verebileceklerine kimsenin aklı yatmadığı için, başlarını örtmeleri de, açmaları da bazıları tarafından, bu kararlarını aşan bir komplonun parçası, politik bir proje olarak görülüyor. bunlara göre birileri kadınları örtünmeye ya da başlarını açmaya ya da başlarını açmış gibi konuşmaya yönlendiriyor!

bu biraz da içinde yaşadığı toplumu gözlemleme ihtiyacı duymamanın bir sonucu. çok sık karşımıza çıkan, ‘ben bu toplumda ne arıyorum?’ ruh hali batıcılık ve kendini beğenmişlikten ibaret değil, aynı zamanda bu toplumla ilgili akp’nin anlatısına inanmanın da bir sonucu. maalesef, bugün kendisini muhalif olarak tanımlayanların bir kısmını bu anlatıya inananlar oluşturuyor.

gerçeklik bu mu, bu toplum tarihi boyunca hep muhafazakâr mı oldu, öyleyse edirne’den hakkâri’ye her şehrin sakinlerinin fotoğraf albümlerinde görülen, o diz hizasında, kolsuz elbise giymiş kadınlar kim? evet, o insanlar da müslüman ama müslümanlığın bugünkü tanımını ve dayatılan pratiğini benimsemedikleri belli değil mi? o dayatma,–çok partili dönemin tamamına yakınında- akp’nin öncülü olan sağ partilerin yönettiği bu ülkeyi solcuların yönettiği iddiasıyla birlikte sunuluyor.

ama zaman zaman muhalefetin de körüklediği kamplaşma bütün bunları konuşulamaz hale getiriyor. ve kadınların örtüsü bu kamplaşmanın belirleyici simgelerinden biri haline geldi. bir dönem sadece örtülü kadınlar üstlerinde kendileri adına konuşan bir simge taşırken artık örtüsüz kadınların da giysisi, saçları bir simge. (ahed tamimi’nin saçlarıyla ilgili yazılanlara hatırlarsınız.)

egemenler arasında rekabet olsa da kritik durumlarda birleşirler. erkekler de buna dahil. ama türlü ideolojik araç yüzünden kadınlar birbirlerine erkeklerin gözüyle bakıyor. ve giysi üzerinden yürüyen kamplaşma onların arasında daha büyük bir olgu haline gelebiliyor. saçlarını örtmemiş kadınlarla ilgili varsayımlar, kadınların cinsel pratikleriyle ilgili yargılanmalarına dayanan ayrımcılığı güçlendiriyor. ayrıca uzun zaman örtünün hem yoksulluk hem de cehaletle özdeşleştirildiğine şahit olduk. yoksulluk ve cehaletin aşağılanması zaten sorun ama bu klişeleştirme de az dert değil. bağdat caddesi’ndeki evinin dış kapı anahtarını unuttuğu için komşusunun zilini çalan ve temizlikçi sanılan kadının hikâyesini okumuş olabilirsiniz. birçok örtülü kadının kitap okumasının, müzik dinlemesinin şaşırtıcı bulunduğuna bizzat şahit oldum. kitap fuarlarında, kitaplara en fazla örtülü kadınların ilgi gösterdiğine de. örtülü kadınlarla ilgili varsayımlarımız ramazan boyunca oruç tutma ve genelde içki içmeme ihtimallerinin ötesine neden geçiyor? örtülü kadınların çarpıcı giyinmesi, makyaj yapması, bu tercihi yapmamış kadın ve erkeklere niye dert oluyor? neden örtülü kadınlardan beklentimiz cemaat hocalarıyla falan aynı? neden bu kadınların kimliklerini, kişiliklerini, tıpkı o hocalar gibi, örtülerine hapsetmek istiyoruz?

türkiye büyük bir değişimden geçiyor. insanları hayat tarzları üzerinden bölerek yürütülen bu süreçte kadınların giysisi önemli bir işaret haline geldi, getirildi. bu dönüşümün geriye döndürülmesi değil, geçmişten daha özgürlükçü ve eşitlikçi bir noktaya evrilmesi gerekiyor. bütün toplumu etkileyecek bu mücadelede kadınlara büyük bir rol düşüyor. birlikte yaşayacağız, birbirimizi dinleyeceğiz, anlayacağız. ama bununla kendisine politik temsil atfedenlerin buluşmalarını değil politika dışı alanlardaki temasları kastediyorum; zaten o politik temsiliyetlerin önemli bir bölümü gerçekliği değil iddiayı yansıtıyor. 

bu yazıyı yazarken biri daha önce örtülü olan iki arkadaşımın yaklaşım, öneri ve gözlemlerinden çok faydalandım. ama kendilerine zarar verme endişesiyle adlarını anamıyorum. sağ olsunlar, var olsunlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi