yine mi demokrasi

bugün emek sömürüsü halka 'ekonomi' başlığı altında sunuluyor. egemen siyaset ve medya, işsizlikten, yoksulluktan değil, 'iş dünyası' denilen sermayenin ihtiyaçlarından söz ediyor.

akp’nin iktidar olduğu yıllarda, muhalefette epeyce belirleyici olan bir fikriyat hasıl olmuştu. bu, türkiye tarihine dair yeni bir anlatı üzerine inşa edilmişti.

tarihe ilişkin hesaplaşmalar çok önemli, onlara değinmeden yani suya sabuna dokunmadan gerçek bir entelektüel ortam oluşturmak mümkün değil. ancak siyaset, en azından sol siyaset tarihle ilgili hesaplaşmalar üzerinden değil halkın güncel talep ve ihtiyaçlarını dikkate alarak yapılır, yapılmalı. ama 1990’lı yılların sonunda ve 2000’lerin başında, islamcı hareket kendisi için çok yararlı bir formül buldu; geniş halk kesimlerine bildik anti-komünist malzeme ve din istismarı üzerine kurulu bir propaganda, muhalif entelektüellere de, türkiye’nin başındaki her belanın chp iktidarından kaynaklandığına dair bir tartışma sundu. bu formülasyonun mimarları arasında fethullah gülen cemaati mensuplarının bulunduğunu söylemeye gerek yok. bunu "yiyen" çok oldu, türkiye tarihindeki bütün demokratik hamlelerin sağ partiler tarafından yapıldığına dair bir tez epeyce taraftar kazandı. yani öyle bir ortam oluştu ki, mesela 1961 anayasası’nın medine sözleşmesi’nden daha demokratik olabileceğini ima etmek bile darbecilikle bir tutuluyordu. maalesef feministler arasında bile bu fikirlerin taraftarları -sayıları ve etki alanları epeyce daralmakla birlikte hâlâ- var. maalesef diyorum çünkü islami herhangi bir siyasetin kadınlar açısından nasıl sonuçları olduğunu görmemek için ne olmak gerekir diye düşündüğümde kırıcı olmayan bir terim bulamıyorum.

"yetmez ama evet" bunun en önemsiz sonuçlarından biri, bence. önemli bir entelektüel grubun bütün enerjilerini bu teze cevap vermeye, bu tezi benimsemeye ayırmaları, o arada memleket sathında neler olup bittiğini tahlil etmenin gazetecilere falan kalması ayrı bir dert.

chp’in tarihinde kabul edilemez onlarca adım olduğu ortada, çok yakın geçmişte yine akla hayale sığmaz hatalar yaptı. fakat sağ siyasetin tarihinin ondan aşağı kalır yanı var mı? kaldı ki chp cumhuriyetin kuruluşundan sonra birkaç kez değişim yaşadı, o dönemden sonra iktidarda hiç uzun bir süre bulunmadı. buna karşılık sağcı partiler geleneği neredeyse hep iktidardaydı (kendi olmadığında fikirleri iktidardaydı) ve sadece isim değiştirdi! bahsettiğim tezi benimseyenlerin, sermayeyle, düzenle bir derdi yoktu ama yine de söylemek istiyorum; chp’nin bir burjuva partisi, bir düzen partisi olduğuna şüphe yok. diğer yandan sağ geleneğin demokrasinin temsilcisi olmadığı açık. seçmeninin ve tabanının eşitlik ve özgürlük fikrine çok yabancı olduğunu, ciddi bir kesiminin en korkunç anti-komünist hurafeleri benimsediğini, solculara, alevilere, kürtlere yönelik katliamlara falan sıcak baktığını hatırlatmaya gerek yok.

lafı uzatmayayım, ne kastettiğimi anladınız. türkiye muhalefeti uzunca bir süredir, yukarıda aktarmaya çalıştığım fikirler çerçevesinde düşünen birçok insanı kanaat önderliğine atadı. bunların bir kısmının geçtiğimiz dönemde bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde kripto akp’li işlevini gördüğünü söylemek abartma olmaz.

işte bu yerel seçimin en hayırlı sonuçlarından biri bizi bu fikriyatın etkisinden azat etmiş olması bence. peki, o fikriyat sadece sağ siyaset konusunda mı yanılıyordu, mevzu esas olarak demokrasi mi?

akp, dış politikada türkiye cumhuriyeti geleneğinden, tarihinden farklı bir çizgi izledi, izliyor. eskiden, türkiye’de en az ilgi gören konunun dış siyaset olduğu, gazetelerde en az dış haberler sayfalarının okunduğu söylenirdi, haklı olarak. artık bu değişti. dış politika hiçbir dönem olmadığı kadar halkın gündeminde, anti-emperyalizm teriminin bu kadar dolaşımda olduğu bir başka zaman olduğunu da hiç sanmıyorum. anlamının bu kadar çarpıtıldığına da şahit olmadım. bugün çoğunluk için emperyalizm karşıtlığı, türkiye’nin emperyalist bir güç olmasına engel olmaya çalışanlara karşı verilecek mücadelenin içeriği. olaylar böyleyken, emperyalizm ve abd lafı geçtiğinde, altıncı filo protestosundan bahsetmekle bu konuya soldan müdahale edemeyiz, değil mi!

bunun birçok sebebi var, öncelikle olayın üzerinden yarım yüzyıl geçtiği için herkes hatırlamıyor. ayrıca, altıncı filo’nun protesto edilmesi önemli bir anti-emperyalist eylem olmakla birlikte aynı dönemde dünyanın farklı yerlerinde, emperyalizme karşı çok etkili, uzun soluklu, söz konusu ülkenin kaderini değiştiren halk savaşları olduğunu da unutmamak gerek. bunların, solun ciddi bir kısmının tedrisatından neden çıktığı, sosyalistlerin, kendi tarihleri adına neden git gide daha fazla, sadece ekim devrimi’ni anar olduğu, üzerinde düşünülmesi gereken bir konu bence. öte yandan emperyalizmin ne olduğu değil ama işleyişi altıncı filo’dan ve onun simgelediği yıllardan bu yana çok değişti, türkiye’nin emperyalist sistem içindeki konumu da aynı değil. ve türkiye muhalefetinin görünürlüğü yüksek olan kesimleri, uzunca bir süredir emperyalizm meselesini aklından değilse bile gündeminden çıkartmış durumda. oysa bu konuda söylenecek çok şey var, emperyalizmle iktidar, emperyalizmle yoksulluk arasındaki bağları teşhir etmek bunların başında geliyor.

bugün emek sömürüsü halka "ekonomi" başlığı altında sunuluyor. egemen siyaset ve medya, bu başlık altında işsizlikten, yoksulluktan değil, "iş dünyası" denilen sermayenin ihtiyaçlarından söz ediyor. iktidarın -emperyalizm kavramı olmadan açıklanamayacak- dış siyaseti, yoksul gençlerin hayatına mal oluyor. böyle bir tarihsel anda, muhalefetin odağında demokrasinin olması size makul geliyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi