Milletvekili Leyla Güven ölmeye yürürken seçim gözlemlerim

AKP’nin ideolojisi için bütün bunlar değil vahim olan. Şu: Başörtülü kadınların başörtülerini açmaya başlamaları ve yeni fotoğraflarını birbiri ardına yayınlatmaktan çekinmemeleri.

Başlığı böyle koydum çünkü ideolojimden çok öte, benim için en önemli olan insan hayatıdır. Önce onu ve onun gibileri yasama dokunulmazlığından mahrum edenlere yardakçılık yapan CHP utansın, sonra da onu yavaş intihara zorlayan parti(ler); burada bırakayım başlık izahatını. Bu ortamda seçim süreci nasıl gözüküyor, ona geçeyim.

1) 23 Ocak PİAR yoklaması, AKP’nin 24 Haziran’a göre 8 ila 10 puan gerilediğini gösteriyor. Partide ipin ucunun elden fena kaçtığı endişesi ve bundan kaynaklanan ciddi bir telaş havası var.

Örnekler sebil. Tamamen tedbirsizlikten kaynaklanan tren kazalarını örtmeye soyunan özrü kabahatinden büyük resmî açıklamalar. Yolda taksi durdurup içindeki kadına tecavüz eden polisler. FETÖ’nün kökünün kazındığına ilişkin aralıklı resmî demeçler ve Yargı’da/TSK’de aralıksız devam eden, bazıları "79’ar kez ağırlaştırılmış müebbet"le sonuçlanan temizlikler.

Barış olsun diye imza veren akademisyenlere 25 ay hapis veren bir Yargı. Suriye’de talep ettiği Tampon Bölge’ye "bataklık" diyen ama "Orada TOKİ’ye bahçeli evler yaptırabiliriz" demeyi ihmal etmeyen bir dış politika. Devletin tank fabrikasını yabancı sermayeye satan bir Türko-İslam neoliberalizmi. İçeride en ufak bir hak talebini "Eyy!" diye başlayarak ağızlara tıkan ama Trump’ın "Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz" küstahlığını duymazlıktan gelen durumlar. İşçi grevlerini kararnameyle durdurmada duraksama göstermeme vaziyetleri.

Temmuz 2018’de söylediği, "İmam hatipli olmaktan gurur duyuyorum. Hep horlandık. Hamdolsun bu yerlere geldik" sözüyle anımsanan ve mühürsüz oya izin vermesiyle belleklere oturan YSK Başkanı Sadi Güven’in 22 Ocak’ta "56.495 seçmenin kaydı dondurulmuştur" demesi ve bundan 6 saat sonra "Mükerrer, sahte, hayalî seçmen yok" (…) diye demeç vermesi. Peki, ya "kaydırılan" binler ne olacak? Bu arada, İçişleri Bakanı Soylu "36.000 Suriyeli oy kullanacak" diye 17 Aralık’ta ilan etmiş vaziyette.

Ekonomiden hiç bahsetmedim. Yandaşlara kıyaklardan da. OHAL Komisyonu'ndan da. Faili meçhullerden de. Anayasa'yı şey etmeklerden de. Daha nelerden de.

***

2) Böyle bir ortamda AKP ve ideolojisi kaçınılmaz olarak ufalanmakta.

İlçelerde yüzlerce kişi istifaya başladı. CB eski başdanışmanı Aydın Ünal, "Kaçıyorum. Çürümeden, seviyenin düşmesinden kaçıyorum" diye gemiyi terk ediyor. TV sokak röportajlarında esnaf, artık nasıl korkmuyorsa, "AK Partiliyim, ama bir daha verirsem elim kırılsın" diyor.

"Bugünün Türkiyesi’nde ateistler, Müslümanlara göre Kuran’a daha uygun ve daha ahlaklı yaşıyor" ve "Namaz, siyasi iktidara itaat ifadesi olarak kılınıyor" diyen ilahiyatçı Cemil Kılıç, Yeni Akit’in hedef göstermesi üzerine önce din dersi öğretmenliğinden atılıyor, sonra hakkında soruşturma açılıyor.

Ve bu arada, seçimden sonra Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’in yeni bir merkez parti kurmak için hazırlığa başladıkları haberleri artıyor.

***

Ama AKP’nin ideolojisi için bütün bunlar değil vahim olan. Şu:

Başörtülü kadınların başörtülerini açmaya başlamaları ve yeni fotoğraflarını birbiri ardına yayınlatmaktan çekinmemeleri. AKP milletvekillerinin, "AK Parti kazanmazsa başörtülüler caddelerde yürüyemeyecek" diye korkuttuğu bir ortamda.

Üstelik, korkutanlara destek olarak, "Bir süredir #10yrchallenge maskesi altında tesettürden caymış gibi yapan hanım kızların yoğun fotoğraf paylaşımı, kanımca ya Adnancı ya da Fettoşcu bir grubun manipülasyonu" diye yazmaya tevessül edebilen bir ulusolcu gazeteci kadın bile mevcut.

Kuala Lumpur’a büyükelçi yapılan ABD vatandaşı Merve Kavakçı, 1999’da TBMM’de başörtüsü yüzünden saldırılara uğrarken onu kanadı altına almış Nazlı Ilıcak’ın müebbet hapse mahkûm edildiği bir ortamda, tahsilli başörtülü kadınların AKP’den uzaklaşmaları çok anlamlı bir gösterge. "Benim birey olduğum asla tartışılmıyor, sürekli birilerini temsil ediyorum; maskot oluyorum, köçek gibi oynatıyorlar beni" demeye başlamaları. "28 Şubat'tan farkı yok şu an yaşadıklarımın", "Bana bugün yaşatılanı ben 28 Şubat’ta bile yaşamadım" diye feryat etmeleri.

Bu gidiş o denli anlamlı ki, popülerlik puanlarına göre hangi adayın en yüksek oyu alacağını 2014’te Ankara’da (M. Gökçek, %35), 2017’de Fransa’da (E. Macron, %66,1), 2018’de de İtalya’da (M. Salvini, %39) doğru tahmin eden Google Trends’in, şimdi de İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun, Ankara’da da Mansur Yavaş’ın seçileceğini yazması bunun yanında basit kalıyor.

Rapora göre Ankara’da M. Yavaş 1.857.466 oy, M. Özhaseki 1.656.659 oy alacak. İstanbul’da ise E. İmamoğlu 4.975.452 oy, B. Yıldırım 4.422.624 oy.

***

3) Böyle bir seçim ortamında CB Erdoğan’ın iki zıt yola girmesi, durumu çivilemekte:

Birincisi, hiç yeni değil. Soğanları depolarda bastıktan sonra soğan, buğday, arpa, mısır, pirinç, domates salçası ve kuru bakliyat ithalatının başlatıldığı ülkede, süpermarketleri tehdit ediyor: "Hâlâ sebze meyve fiyatı düşmüyor. Hesabını sorarız." Partisinden yükselen sesleri paylıyor: "Trenden inen bir daha binemedi, binemez, bu tür şeyler olmasın!"

İkincisi ise yepyeni: Büyük olasılıkla içinden, ‘Recep! Sen Tayyip oldun olalı hiç böyle zulüm görmedin!’ diye geçire geçire Ankara’da Fazıl Say’ın piyanosundan sonat dinlemeye gidiyor. Samsun’da telefona sarılıyor, tesadüfen yanına gelen genç doktora kız istiyor babasından. Ordu’da havaalanına giderken konvoyu durduruyor, tesadüfen arabada duran oyuncakları yoldaki çocuklara dağıtıyor…

***

AKP ciheti çok özetle böyleyken, muhalefet ne yapıyor?

CHP ile İYİP ihtilaflı yerleri de paylaştıklarını ilan ediyorlar.

HDP, Meclis’te ziyaret edip bizzat gördüğümüz gibi, CHP’nin Kürtlerle birlikte anılmaktan ödünün midesine karıştığı bir ortamda tüyünü kıpırdatmıyor. Batı’da papaza kızıp oruç bozmayacağı anlaşılıyor. Hani ne derler, CHP utansın.

Mağdurlar İçin Adalet Topluluğu’nun "İkinci Yılında OHAL’in Toplumsal Maliyetleri" raporu açıklandı. Milletvekili Dr. Ö. F. Gergerlioğlu bildiriyor: "OHAL’in iki yılında 125.000 kamu personeli işten çıkarıldı. Her düşünceden 446.000 kişi hakkında adli işlem yapıldı. Halen 100.000’den fazla soruşturma, 48.000’den fazla da dava sürüyor. Kimse bunlara iş vermiyor. Hapistekilerin sayısı 33.000’den fazla".

‘Bunlar Fetöcülerdir, oh olsun!’ diyecek ulusalcı âdemlere: Şu anda Emin Çölaşan dahil Sözcü yazarları Fetöcülükten yargılanıyor. Yeter mi?

Bir de ilave yapayım: 12 Eylül’de üniversitelerden, o zamanın KHK’si sayılan 1402’yle "bir daha kamuda istihdam edilmemek üzere" 77 (yetmiş yedi) akademisyen atılmıştı. Şimdi KHK’yle atılan akademisyenlerin sayısı: 6.081. Bunların 189’u nasıl olduysa affı şahane’ye uğradı, net sayı: 5.892.

***

Son ve çok dallanıp budaklanabilecek haber: Türkiye’de Kürt meselesi başta olmak üzere tüm sorunlara şiddet dışı çözümler arayan aydınların başında gelen ve yaklaşık 1,5 yıldır iddianame yazılmaksızın tutuklu bulunan Osman Kavala, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baskın Oran Arşivi