Havaya bakan muhalefet

95 yıllık bir partinin suskunluğu,  seçim sonuçlarını okumamaktaki rahatlığı,  “biz böyle iyiyiz” oyun alanındaki kısa paslaşmaları, CHP yönetiminin ne yapmak istediğini gösteriyor.

CHP kendi derdinde… Siyaset üretemiyor. Parti sözcüsü Bülent Tezcan "OHAL’i sürekli hale getirecek bir yasa ile karşı karşıyayız.  Şu andaki teklif hala Meclis’e getirilmedi. OHAL kalkmayacak. OHAL kalıcılaşacak" diyor, ama Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklikle getirilmek istenen kalıcı OHAL’in ne olacağını kimsenin bilmediğini söylüyor. 

Sır gibi saklanıyor olabilir. Ancak Meclis’in etkin olduğu dönemlerde, taslaklar sızardı. Sızmalar genelde de muhalif partilerinden olurdu.

Yeni muhalefet biçimi sürekli şikayet etmeye dönüştü. Yasalaşacak yeni bir taslağın nasıl seçmenin vekilinden gizlendiğinin bile siyaseti üretilemiyor.

Daha da vahimi, siyasi okumaların nasıl oluyor da, rejim değişikliğinden ayrı okunuyor olması. Öyle olmasa Bülent Tezcan, "Meclis yetkileri tek adam rejimi tarafından gasp edilmektedir" dedikten sonra bu rejimin inşasında kum karan, çimento taşıyan MHP’den ve AK Partili vekillerden "çare" olmalarını ister miydi? Diyor ki; "MHP’ye, milli iradeye saygı duyan bazı AK Partili vekillere önemli görev düşmektedir. TBMM’yi devre dışı bırakan uygulamalar, kanun yaparak boşa çıkarılmalıdır"

Gezi eylemlerinin meşhur cümlesiydi… "Mesele üç beş ağaç değil. Sen anlamadın". CHP hala kabul etmek istemiyor. Ama mesele "üç beş yasa çıkarmak" değil. Asıl sorun Türkiye’nin demokratikleşmesinin ve siyaset alanının nasıl genişletileceğinin siyasetini üretmek. Meclis’in yetkisinin zayıfladığı gerçeğini kabul etmek.  "Salt çoğunluk" matematiğini görüp, bunu yok sayan naifliğe kapılmamak.

Gazeteci ve yeniden milletvekili seçilen Enis Berberoğlu’nun durumu için de Tezcan’ın açıklamaları gerçekten vahim. Siyasetsizliğin itirafı.  Yeniden milletvekili seçilen gazetecinin serbest bırakılması gerektiğini söylerken, "İlla yargılayacaksanız kaldırırsınız dokunulmazlığını" demenin açıklanabilir bir tarafı var mı? Dokunulmazlıkların kaldırılmasının imza ortağı bir partinin, siyasetçilerin rehin alınmasına yol açan bir uygulamayı hala meşru göstermesi neyin siyaseti? "Böyle bir şey olabilir mi? " yi daha ne kadar sürdüreceksiniz?

Parti içi savaşa baktığımızda, siyasetsizliği,  kurultay çağrılarına verilen yanıtta görebiliyoruz. Bülent Tezcan’a göre, "değişim" isteyenler istedikleri sayıya ulaşamayacaklar. Bunun bu kadar net söylenmesinin ardındaki neden kongre delegelerinin yönetime yakınlığı tabii ki… Ancak 26. Dönem Milletvekili, akademisyen, kurultay isteyenlerin çağrı heyetinde yer alan Prof. Gaye Usluer’in dediği gibi,  CHP’nin değişim talebini kişiler üzerinden değil siyaset üzerinden içeriklendirmek gerekiyor. Ne diyor Usluer; "Bizler, siyasetin içindeki figürler olarak etkili bir muhalefet yapabilmiş olsaydık bugün sizlere bu açıklamayı yapmak zorunda olmayacaktık. Göz göre göre gelen tek adam rejimine karşı cumhuriyeti layıkıyla savunamadık, milyonların katıldığı cumhuriyet mitinglerini, Gezi eylemlerini, referandum kampanyasını ve adalet yürüyüşünü iktidar yürüyüşüne dönüştüremedik"

95 yıllık bir partinin suskunluğu,  seçim sonuçlarını okumamaktaki rahatlığı,  "biz böyle iyiyiz" oyun alanındaki kısa paslaşmaları, CHP yönetiminin ne yapmak istediğini gösteriyor.

Gaye Usluer’in dediği gibi "ülkede rejimin değiştiğini, kendilerinin ise hiçbir şey olmamış gibi aynı siyaset anlayışıyla devam edemeyeceklerini" anlıyoruz.

Delegelerin sırtına yüklenen bu tarihsel yük, CHP yönetiminin ürettiği ve neden olduğu bir sorun. İdeolojik ve politik duruşu önceleyen bir siyaset anlayışı memleketin nefes alması için hayati. Belli ki oralarda oksijen fazla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi