Sandık demokrasisine T.C. Genel Başkanlığı darbesi!

YSK’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal etme kararı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bir darbeyle Türkiye Cumhuriyeti Genel Başkanlığı’na dönüştüğünün resmidir.

Erdoğan’ın konuştuğu beyaz kürsünün önünde kırmızı zemin üzerine altın sarısı 16 yıldızlı Cumhurbaşkanlığı arması var.

MÜSİAD’ın Genel Kurulu’nda konuşurken kürsüye takılan armadan da belli ki Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak konuşuyor Erdoğan.

Daha doğrusu görüntüye göre cumhurbaşkanıydı konuşan ama söylediklerine bakınca bir partinin genel başkanı çıkıyordu karşımıza.

"İstanbul’da bir oyun var, yolsuzluk var" diye başlamıştı cümlesine "Ben bir genel başkan olarak, halkımın oyunun arkasını takip etmek, onun sonucunu kovalamak zorundayım" diye sürdürüyordu.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile AKP Genel Başkanı arasında bir senteze varmıştı belli ki Erdoğan; Türkiye Cumhuriyeti Genel Başkanı…

Geçtiğimiz hafta sonu yaptığı bu konuşmasında Erdoğan öyle bir cümle kurdu ki İstanbul seçimlerine ilişkin olarak Yüksek Seçim Kurulu içersindeki dengeyi de dolaylı olarak açıklamış oldu.

CHP’lilerin, YSK’nın vereceği kararın olası sonuçlarına ilişkin değerlendirmesi üzerinden kurumun başkanını hedef almıştı Erdoğan:

"YSK’nin sayın başkanı kendilerine yapılan bu tehdit karşısında şu ana kadar niçin acaba yazılı açıklama yapmak suretiyle, siz nasıl olur da bizi tehdit edersiniz, demiyor."

Erdoğan’ın bu cümlesinden anlaşılan da şuydu; bu konuşmayı yaptığı 4 Mayıs Cumartesi günü itibarıyla İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi için YSK içerisinde istediği desteği bulamamıştı. Ancak YSK üyelerine dönük baskı, kuşatma ve tehdit giderek artan bir yoğunlukta sürüyordu.

İstanbul’u kaybettiğinden beri önce sonucu kabullenmiş görünen, sonrasında ise Cumhur İttifakı sözcüleri üzerinden seçimin yenilenmesi talebini dile getirttiren Erdoğan, son virajda kendini ortaya koymaya karar vermişti.

Hem de o kadar ki, büyük bir kusur işlediğini düşündüğü YSK’yı seçimi iptal ederek kendisini "aklamaya" bile çağırmıştı.

"Ortada bir yolsuzluk var, şaibe var, bu yolsuzluğun ortadan kaldırılması hem YSK’yı aklayacaktır, hem de milletimizi rahatlatacaktır."

Aslında Erdoğan özetle "Ben kazanana kadar seçim yenilensin" diyordu:

"Burada bir şaibe var, yolsuzluk var, açık, ortada. Gidelim millete, milli irade nasıl bir karar veriyorsa, başımız gözümüz, deriz, kabulleniriz."

Belli ki Erdoğan’a göre kendi adayı seçilmedikçe karar verenler milli iradeye dahil olmuyordu.

AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kaybetmesinden bu yana yaklaşık 40 gün geçti. Ancak İstanbul’u kaybetmeyi daha ilk günden itibaren hazmedememişlerdi.

Seçimden üç gün sonra, 2 Nisan’da İlçe Seçim Kurulları tarafından başlatılan yeniden sayım işlemlerini İstanbul İl Seçim Kurulu durdurmuştu. Sonra YSK sudan gerekçelerle İstanbul İl Seçim Kurulu’nun kararını bozmuştu.

4 Nisan günü belki de YSK’ya ve altındaki il ve ilçe seçim kurullarına dönük en ağır tehdit Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı Bahçeli’den gelmişti.

"İstanbul’da oyların tekrar sayımını durduran, sandık hilelerine ve usulsüzlüklerine ortam açan kim varsa tüm bağlantıları, tüm ilişki ağları araştırılmalı mutlaka sonuca bağlanmalıdır. FETÖ’yle iltisakları varsa tespit edilip gereği yapılmalıdır."

Aslında bahçeli daha Nisan ayının başında, seçimden birkaç gün sonra İstanbul İl Seçim Kurulu’nun hiç değilse bazı üyelerini "FETÖ"cü olmakla suçluyordu.

Aynı gün MHP Milletvekili Cemal Enginyurt attığı sosyal medya mesajıyla "mide bulandırma" operasyonu yapıyordu:

"Türkiye’de her kuruma Fetö soruşturması yapıldı, her kurumdan Fetöcü çıkıyor da bu YSK ya hiç Fetö soruşturması açıldımı? Açıldıysa kaç Fetöcü tutuklandı veya atıldı? Meraktan sordum, herhangi bir bilgim yok." (Yazım hataları aynen korunmuştur)

Zaten AKP, İstanbul’da seçimi yitirdikten sonra iktidar tarafından, devletin bütün güçlerinin katılımıyla büyük bir harekâta girişildi.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak dün 31 Mart’tan bu yana İstanbul üzerinde oynanan oyunları şu cümlelerle dile getirdi:

"Devlet gücü kullanılarak üretilenler seçimin sonucu değiştirilmeye çalışılmıştır. Bunlar tutmayınca devletin polisi, savcılar devreye sokulmuş, Büyükçekmece’de taşıma seçmen avına çıkılmıştır. Bu da yetmeyince KHK ile ihraç edilenlerin oy kullanamayacağı talep edilmiştir. Bu da yetmemiş YSK’nın dış müdahaleye kapalı sandık kurul üyeleri ile ilgili iddialarla seçimin iptali istenmiştir."

Geçtiğimiz hafta sonu, yani YSK’nın karar vereceği toplantının tarihi yaklaştıkça tehdidin dozu artıyordu.

Patronu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden çok büyük ihaleler alan Yeni Şafak’ın Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, 4 Mayıs günü yazdığı sosyal medya mesajında YSK’ya dönük tehdidi bakın nerelere taşıyor:

"YSK İstanbul seçimlerini mutlaka iptal etmeli. Çünkü; seçmen iradesi çokuluslu bir müdahaleye maruz kalmıştır. İptal etmezse; İstanbul’daki örgütlü hareket hakkında; Terör, casusluk, milli güvenlik eksenli derin bir soruşturma başlatılmalı. Bu bir Türkiye meselesidir."

Yani Karagül diyor ki kısaca, "Seçimi iptal etmeyen YSK üyeleri hakkında terörist ve casus olmaktan, milli güvenliği tehlikeye düşürmekten soruşturma açılmalı".

YSK’ya dönük tehditlere ilişkin son bombayı 5 Mayıs Pazar günü, öğleden sonra Anadolu Ajansı patlattı.

"İstanbul’daki seçim usulsüzlüğü soruşturmasında 43 şüpheliden 2’sinin ByLock kullanıcısı olduğu, 41’inin Bank Asya’ya para yatırdığı belirlendi."

Önceki gece tüm yandaş televizyonlarda neredeyse ilk haber oldu Anadolu Ajansı’nın bu kaynağı belirsiz haberi.

Dün sabah, yani YSK’nın İstanbul seçimleriyle ilgili nihai toplantıyı yapacağı gün bütün yandaş gazetelerde manşete çekilmişti bu haber.

CHP Sözcüsü Öztrak dün yaptığı açıklamasında bu oyunu boşa çıkarmaya çabalarken "Sandık sandık olalı böyle işkence görmemiştir" diyordu:

"Dün YSK’yı etkilemeye yönelik yeni bir oyun piyasaya sürülmüştür. AA tam da YSK’nın kararı öncesinde bir soruşturma ile ilgili bilgileri kamuoyuna sızdırmıştır. 43 sandık görevlisinin FETÖ ile irtibatlı olduğunu söylemiştir. FETÖ meselesi giderek çorbaya atılan sineğe benzemeye başlamıştır. İktidar için Bank Asya’ya para yatırmak FETÖ’cü olmaya yetiyor. Bu da seçimlerin yenilenmesi için gerekçe olabiliyor. Bank Asya’ya para yatıran iş adamı FETÖ’cü olmuyor, ihale üstüne ihale alıyor. Ama Bank Asya’ya para yatıran görevli FETÖ’cü oluyor."

İşte dün İstanbul seçimlerine ilişkin nihai kararını verecek olan YSK, iktidarın devletin bütün güçlerini kullanarak gerçekleştirdiği büyük bir kuşatma altında başladı toplantıya.

Ancak şu kesindi ki, YSK ister İstanbul seçimini iptal etsin isterse de etmesin Türkiye büyük bir krizin eşiğine gelmişti.

YSK’nın İstanbul seçimini iptal etmemesi durumunda AKP iktidarı Türkiye’nin tüm büyükşehirlerinde seçilmiş muhalif belediye başkanlarının halka hizmet götürmesini engellemek için yasalardan yönetmeliklere kadar her alanda büyük tuzaklar kurmaya başlayacaktı.

YSK, İstanbul seçimini iptal ettiğine göre, Türkiye seçmeninin büyük bir bölümünün sandıkla olan son bağını kopartma noktasına geleceği çok açık.

Bu kararla içinde yaşadığımız rejimin son demokrasi kırıntısı olan seçim sandığı da artık bütün geçerliliğini yitirdi.

Çok açık biçimde görülüyor ki her şıkta Türkiye’yi krize sokacak bu açmazın temel sebebi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bir cumhurbaşkanı tarafından değil, bir partinin genel başkanı tarafından yönetilmektedir.

YSK’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal etme kararı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin artık Türkiye Cumhuriyeti Genel Başkanlığı’na dönüştüğünün resmidir.

Bu sınırlı ve güdük sandık demokrasisine Türkiye Cumhuriyeti Genel Başkanlığı darbesidir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi