Efrin'e müdahale, Suriye'de federasyonu netleştirebilir

Rusya ve ABD’nin Efrin saldırısına onay verdiği oldukça belli. Türkiye’nin saldırısı karşısında Kürtleri yalnız bırakmayı tercih ettikleri de açık ortada.

Türkiye’nin Efrin saldırısında 1 hafta geride kaldı. Aktörlerin amaçları, hedefleri, niyetleri de belirmeye başladı. Her ne kadar perde arkasında dönen gerçek pazarlıkları hiçbir zaman doğrudan öğrenemeyecek olsak da bir takım işaretler mevcut.

Rusya ve ABD’nin bu saldırıya neden izin verdiği, amaçlarının ne olduğu, Kürtlerin neden yalnız bırakıldığı, Türkiye’nin hangi tavizleri verdiği, asıl amacının ne olduğu ve en nihayetinde Efrin savaşı nasıl bitecek ve bu sonucun Suriye’deki genel gidişatı nasıl belirleyeceği gibi sorulara cevaplar aranıyor.

Rusya ve ABD’nin Efrin saldırısına onay verdiği oldukça belli. Türkiye’nin saldırısı karşısında Kürtleri yalnız bırakmayı tercih ettikleri de açık ortada. Ancak Rusya ve ABD, öyle uzun süreli bir onay vermiş gibi görünmüyor. Her ne kadar Erdoğan, "amaçlarıma ulaşıncaya kadar devam ederim" havasında olsa da, hemen her gün Washington’dan gelen "itidal" ve "uzatmayın" mesajları, ABD’nin bu savaşa öyle Erdoğan’ın beklediği gibi süresiz göz yumacağını göstermiyor. Belki de Türkiye’ye tanınan bu kısa süre, Soçi Görüşmelerinin yapılacağı tarihe kadar.

Rusya, Türkiye ve İran, Soçi’de kurulacak çözüm masası konusunda anlaşalı epey zaman oldu, fakat PYD/YPG-Türkiye ihtilafı nedeniyle bu masa bir türlü kurulamadı. Daha doğrusu Türkiye’nin Kürt karşıtlığı nedeniyle bu masa kurulamıyor. Şu anda belirlenen tarih 29-30 Ocak 2018. Fakat Efrin saldırısı nedeniyle ya bu toplantı göstermelik bir biçimde sadece devletlerin buluşması şeklinde geçecek ya da ileri bir tarihe daha ertelenecek. Bu süreye kadar da Türkiye’ye Efrin için zaman verilecek.

Rusya cephesi, Soçi hazırlıklarını sürdürdüğünü ilan etse de, PYD cephesi Tev-Dem aracılığıyla Soçi’ye davet edilseler bile katılmayabileceklerini kamuoyu ile paylaştı. Açıklama, Rusya’nın Efrin tavrına dönük bir tepki içeriyor olmasının yanı sıra Soçi’ye katılma konusunda kesin bir kararın henüz alınmamış olduğunu da barındırıyor.

Fakat öyle görünüyor ki Soçi Toplantısı, Efrin saldırı kararının arkasında yatan önemli nedenlerden biri. Çünkü uluslararası güçlerin bu toplantıya biçtikleri anlam, federal bir Suriye haritasının görüşmelerini başlatmak. Yani Suriye’nin bundan sonraki siyasal geleceğini belirleyecek önemde bir toplantı. Öyle ki Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü de bu toplantının önemini "biz önemli, ilkesel ve eşsiz bir etkinlik olan Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi üzerinde çalışıyoruz ve bizce tüm güçler buna odaklanmalı" biçiminde ifade etti.

PYD olmadan bu toplantının bir anlamı olmayacağına göre ve Türkiye’nin Kürt karşıtlığı ortadayken beliren en önemli soru, PYD’nin de bu toplantılara katılması için Türkiye nasıl ikna edilir? Cevap, PYD ve Türkiye/ÖSO savaştırılarak. Hem de kontrollü, süresi ve yeri belirlenmiş bir savaş ile. Bunun için en "uygun" savaş bölgesi ise ne yazık ki uzun süredir Rojava ile birleşmeden Türkiye sınırında yalnız başına yıllardır bekleyen Efrin’den başka bir yer değil. PYD savaşı kaybederse zayıflamış bir biçimde masaya oturacak; Türkiye kaybederse gücü ve etkisini yitiren bir aktöre dönüşüp gelişmeleri izlemekten, kabul etmekten başka bir şansı kalmayacak. Ali Sirmen Cumhuriyet’teki köşesinde, Rusya’nın bir oldubitti ile Türkiye’ye boyun eğdirdiğini ve Soçi’deki masada Kürtleri kabul etmek zorunda bıraktığını belirtiyor. Her iki durumda da kazançlı çıkan başta Rusya olmak üzere uluslararası güçler.

Uluslararası güçlerin bu perde arkası planlarının bir diğer boyutu ise Rojava’nın doğal sınırlarını Fırat’ın Doğusundan başlayacak biçimde anlaşmış olma ihtimalleri. Üç parçalı federal Suriye’de Rojava’nın sınırlarını Fıratın doğusuna çekmek konusunda Rusya, ABD ve Türkiye anlaşıp ortak hareket ederek PYD’ye karşı tetikçilik görevini ise Kürt düşmanlığı ile bilinen Erdoğan ve Türkiye eliyle yürütmek. Böyle bir antlaşmaya ve göreve Türkiye kesinlikle hayır demez. Erdoğan ve savaş sözcülerinden yapılan açıklamalar da bunu zaten gösteriyor. Efrin’e saldırının amacı, 30km içeride güvenlik bölgesi oluşturmak, bu sayede YPG’nin çekilmesiyle Efrin’i en sonunda Esad rejimine teslim etmek olasılıklardan biri. HaberTürk yazarı Muharrem Sarıkaya’ya göre Rusya da aylardır böyle bir plan üzerinde çalışıyor ve Efrin’i Esad güçlerine teslim etmeyi istiyor. Bu doğrultuda Rusya, PYD’ye "Afrin’i rejime teslim ederseniz rejim sizi korur" teklifinde bulunuyor ve fakat PYD bunu kabul etmiyor. Ve dolayısıyla saldırıya onay veriyor.

Kürtlerin cephesinden Amerika ve Rusya’ya dönük "Kürtleri yalnız bıraktınız" eleştirileri bu noktada oldukça yerinde. Ama burada çok açık ki, PYD/YPG’yi karşısına alan üçlü bir ittifak söz konusu. Ve asıl amaç, bu savaşla birlikte Suriye’nin olası federal bölge sınırlarının fiili son şeklini verebilmek. Rusya ve ABD’nin burada PYD/YPG’ye karşı uyguladığı yalnız bırakma stratejisi, tamamen PYD’yi tercih yapmaya zorlamak: Küçük olandan vazgeçip daha büyük olanı seçmesi ve bununla yetinmesi. PYD/YPG’nin böyle bir tercihe zorlandığı kesin fakat bunu kabul edip etmeyeceği, Kürtlerin sergileyeceği askeri ve demokratik direnişle belli olacak. Direnişin asli unsurları bu rolü, sadece "demokratik güçlere" havale ederse, bu tayin edici bir etki yaratmayacaktır. Kaldı ki Türkiye’de 10 Ekim Ankara katliamı ile demokratik güçler geriye çekilmiş ve etkisini yitirmiştir. Avrupa’daki diasporanın gücü ise barışçıl sokak gösterileri ile sınırlı. Şimdiye kadar bu sınırlılık içinde yapılabilecekler zaten yapılıyor. Bir takım sonuçlar da alınıyor.

Üçlü ittifakın bu planı her ne kadar şu anda işliyor gibi görünse de burada devreye giren süre ve direniş faktörü, bu planı revize etmeye yol açacak. Bu direnişin başarılı olması durumunda, tüm kartlar yeniden karılmayı gerektirecek. Türkiye’nin psikolojik savaş medyasında çıkan haberleri bir kenara bırakıp biraz daha olgusal haber kaynaklarına ve yorumculara baktığımızda YPG savaşçılarının şimdiye kadar sergilediği direniş, TSK/ÖSO güçlerini oldukça zorlamış görünüyor. TSK/ÖSO güçlerinin giriş yaptığı yerlerden Efrin şehir merkezine en uzak mesafe 30km (Şenkal) ve en yakın mesafe 15km (Basraya) olmasına rağmen, bir haftalık süre zarfında anlamlı bir ilerleme kaydedildiği bile söylenemez. Ancak hinterland bağlantısı olmadan ve hava sahası askeri uçuşlara kapatılmadan Efrin’deki direniş de doğal olarak uzun soluklu olamaz.

Özellikle ABD’den yapılan açıklamalar, ABD’nin beklentisinin Kürt direnişinin kazanmaması ve uzun soluklu olmaması yönünde olduğunu gösteriyor. Bir yandan Türkiye’ye "aman ha dikkat vur dedik katliam yap demedik" babında mesajlar verilirken diğer taraftan ise PYD/YPG’ye de "siz de bu işin daha fazla uzamasına ve fazla can kaybına yol açmasına sebep olacak bir direniş sergilemeyin" mesajı veriliyor.

Öyle ki Pentagon sözcüsü Binbaşı Galloway’in söylediği iddia edilen şu açıklama (gerçi bu açıklamanın böyle olup olmadığı hala tartışmalı) bunu dillendiren bir ifade: "Diyelim ki buralarda bir yerlerdeki bir YPG birliği artık IŞID ile mücadele etmeyeceğiz, Efrin’deki kardeşlerimizi desteklemeye gideceğiz derse artık o zaman o gruplarla ilişkimiz kesilir (ya da PYD artık ortağımız olmaz!)". Galloway, bu açıklamayı Kamışlı üzerinden bir YPG konvoyunun Efrin’e doğru yola çıktığı haberleri üzerine yapıyor ve Efrin’e gidecek olan gruplara gitmeyin bırakın kardeşlerinizin bir kısmı ölsün ve savaşın süresini uzatacak adım atmaktan kaçının diyor adeta. Savaşın başından itibaren akla gelen en önemli sorulardan biri, PYD/YPG güçlerinin Kobane tarafından neden Azez bölgesine doğru bir hamle başlatmadığı ya da ne zaman başlatacağı? Galloway’in bu açıklaması, bu soru için de yeterli bir cevap veriyor. Yine ABD Dışişleri Bakanı Rix Tillerson’un yaptığı şu açıklama da bu minavelde anlam kazanıyor: "Askeri başarılar siyasi geçiş sürecinin başarısının garantisi değil". Yani, siyasi geçişte askeri başarılar tayin edici olmayacak, biz kendi siyasi planımızı uygulamaya devam edeceğiz diyor. Burada ABD ve Rusya’nın hangi konuda, nasıl ve neden uzlaştığı sorusu önem kazanıyor. Ya da Türkiye "bana son bir şans verin başaramazsam istediğinizi yapacağım" mı dedi?

Türkiye’nin Efrin saldırısı Suriye’nin federal sınırlarını netleştirecek bir "son savaş" olabilir. Ya da tam tersi. Daha da çözümsüz hale gelmiş bir Suriye savaşında bu kez Kürtler ve Türkler doğrudan çatışarak, Türkiye sınırlarının da yeniden belirleneceği bir sonuç da olabilir. Efrin’in kontrolü Türkiye’nin eline geçerse, Türkiye kendi topraklarındaki Suriye’li nüfusu da buraya yerleştirip bir nüfus değişikliği yapmayı da hedefliyor. Güvenli bölge isteğinin amaçlarından biri de bu. Burası aynı zamanda, Suriye savaşındaki cihatçı artıkların yerleştirileceği bir bölge olarak da görülüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Çetin Gürer Arşivi