Şêx Seîd, Öcalan ve Kürtler...

Bir tesadüf değil, Öcalan’a verilen idam cezası kararının Şêx Seîd ve arkadaşlarınınki ile aynı güne denk getirilmesi. Kürtlerin kollektif hafızasına devletin ulaştırdığı bir şiddet mesajı.

29 Haziran. Şêx Seîd ve arkadaşlarının Diyarbakır Dağ Kapı meydanında idam edilişlerinin 92. yılı. 29 Haziran 1925. Devlet arşivlerinde olmasına rağmen, bugün hala mezarı gizli tutuluyor.

29 Haziran. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı yargılamalarında idam cezasına çarptırılmasının 18. Yılı. 29 Haziran 1999.

Bir tesadüf değil, Öcalan’a verilen idam cezası kararının Şêx Seîd ve arkadaşlarınınki ile aynı güne denk getirilmesi. Kürtlerin kollektif hafızasına devletin ulaştırdığı bir şiddet mesajı.

Yıllar geçmiş olmasına rağmen devlet aklı, Kürt meselesine yaklaşımında bir arpa boyu yol almadı. Bırakın bir yol almasını, son 2 yıldır Kürtlerin evlerine başlarına yıkan, mezarlıklarını tahrip eden, cenazelerini defnetmeye müsaade etmeyen, tüm seçilmişlerini tutuklayıp Kürtleri içerde ve dışarıda sürgüne mecbur eden Erdoğan-Bahçeli savaş devleti, Afrika’yı, Amerika’yı keşfe giden beyaz adam sömürgeciliğinden geri kalmıyor. 

1925’te Şêx Seîd’i ve arkadaşlarını idam edenler, Kürt sorununun asma, kesme, öldürme, katliam, sürgün ve asimilasyon ile biteceğini sanıyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarını yeni ulus devletin inşasına ve Kürtlerin ve diğer azınlıkların yok edilmesine vakfettiler. Ama bu yöntem istedikleri sonucu getirmedi. Getiremezdi de… Ne Kürtler kendi kimliklerinden vazgeçtiler ne de ulusal, kültürel ve siyasal haklarını elde etme mücadelesinden.

Çok bedel ödediler. Çok kayıp verdiler, ama pes etmediler…

Devlet aklı da pes etmedi. Varını yoğunu, Kürtlerin asimilasyonu, katliamı, sürgün edilmesine adadı.

Öcalan’a idam cezası verilmesi üzerinden 18 yıl geçti ve elbet o tarihte konuşulanlar bugün çoktan unutuldu. Şimdi belki az kişi hatırlar o dönemin vaatlerini. Devlet aklı, topluma neler neler vaat etmemişti ki. Toplum, Öcalan’ın yakalanmasından neler neler beklememişti ki…

Gazeteci Mehmet Ali Birand, -Öcalan’la ilk röportajı yapan gazeteci- bir röportajında ölmeden önce yapmak istediğiniz en önemli şey ne sorusuna "Öcalan’la İmralı’da yeniden röportaj yapmak" diye cevap vermişti.

Devlet yıllarca Öcalan’ı Suriye’de, Lübnan’da izlemiş, suikastler planlamış, ele geçirmek istemiş fakat başaramamış. Öcalan’ı yok etmek ya da ele geçirmek, devletin "terörle mücadele" konseptinin temellerinden biriydi. "Başı" yok edince beraberinde sorunun da biteceği, çözüleceği sanılıyor (du). Devletin sanıları, toplumun acıları ile dolu...

Tam bir paronaya içinde, seferberlik halinde insanlar sokaklara salınmış ve toplum Öcalan’ın Türkiye’ye teslimini, yargılanmasını ve idam edilmesini izlerken bir yandan "yaşadıkları acıların" intikamını alıp rahatlamayı ve diğer taraftan PKK’nin dağılıp yok olmasını ve de artık sonsuza kadar Kürt sorununun bitmesini hesap ediyordu. Toplum öyle inandırılmıştı ki, tek hakim düşünce Öcalan’ın hapsedilmesi ve idamı ile tüm sorunlar nihayete erecek; savaş, şiddet ve Kürt sorunu hepten çözülecekti. Toplum buna amentü gibi inandırılmıştı.

Buna inanan toplumun, elbette 18 yıl öncesini yeniden düşünüp, o dönemde "devletimizin" (?) Kürt sorununu bitireceğine dair ne sözler, ne vaatler, ne umutlar dağıttığını ve fakat bunların hiç birini yapamadığını/neden yapamadığını sorgulamasını beklemediğim gibi aynı biçimde 92 yıl önce Şêx Seîd’i idam edip mezarını yıllardır saklayarak sorunu çözebildiniz mi diye sorgulamasını da beklemiyorum. Maalesef öyle bir toplum yok Türkiye’de.

Öcalan’a idam cezası verildiği gün, tüm dertlerini ve acılarını bir anda unutan, sevinç göz yaşlarına boğulup artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını, tüm sorunların bittiğini sanan o toplum, dünden farksız bugün de aynı psikoloji içinde olmalı ki Erdoğan-Bahçeli savaş devletinin, bakan Süleyman Soylu’nun, vaatlerine inanmayı sürdürüyor ve devletin Kürtlere karşı bugün yürüttüğü kazanması imkansızsavaşı kazanmasına "ramak" kaldığını sanabiliyor. Aynı yöntemi deneyip başka sonuçlar beklemek, Einstein için sonsuz olan iki şeyden birinin tanımı.

Öcalan, 18 yıldır Türkiye’nin Ebu Garib’inde tutuklu. Hiçbir avukatla görüşme yapmasına müsade edilmiyor. Yasal haklarını kullanamıyor. En son AB işkenceyi önleme komitesi CPT 2016’da Öcalan’ı ziyaret etmişti. HDP heyetinden milletvekilleri en son 5 Nisan 2015’te. Eski bakan ve AKP milletvekillerinden Beşir Atalay ise Temmuz 2013’te. Bu bayramda kardeşi Mehmet Öcalan’ın ziyareti de olmadı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Çetin Gürer Arşivi