Castro Allende'yi daha 1971'de uyarmıştı

'Orduya güvenme, halkı silahlandır'… Ne yazık ki Allende bunu dinlemediği gibi faşist Pinochet’yi 1973'te ordu başkomutanlığına getirmiş, 20 gün sonra da kanlı darbe olmuştu.

11 Eylül, ABD destekli faşist generallerin Salvador Allende liderliğindeki halk iktidarını askeri darbeyle devirmelerinin 45. yıldönümü... Darbeciler o gün ve sonrasında başta Allende olmak üzere binlerce demokratı katlettiler, işkenceden geçirdiler, insan haklarını ve özgürlükleri ayaklar altına aldılar.

Darbenin başını çeken General Pinochet, Amerikancı ve faşizan yapısı bilindiği halde, 23 Ağustos 1973'te, yani darbeden 20 gün önce Allende tarafından başkomutan tayin edilmişti...

Oysa, 1971 yılında Şili'ye uzun bir dostluk ve dayanışma ziyareti yapan Küba lideri Fidel Castro, Allende'ye, orduya asla güvenmemesi ve doğrudan halkı silahlandırması tavsiyesinde bulunmuştu...

11 Eylül 1973'te Allende darbecilere elde silah yiğitçe direnerek can verdi.

ŞİLİ DARBESİ ÜZERİNE ACI BİR ANI

1973 yazı, Albisola, İtalya...

Raslantı mıdır bilmem, belki de Ayperi’nin organizas­yonu, Şili Komünist Partisi’nden bir grup genç de o sırada Albisola’da... Allende iktidarına karşı CIA’nin kurduğu bir sürü komploya, sağın gittikçe daha da kitleselleşen karşı gösterilerine rağmen hâlâ sol iktidarın geleceğinden umutlular. Albisola’nın küçücük plajında Ayperi’nin çevirmenliği sa­yesinde saatlerce sohbet ediyoruz. Soruyorum:

"Türk subayları gibi Şili Ordusu’nun subayları da hâlâ Panama Kanal bölgesideki ABD askeri okullarında kontr-gerilla eğitimi görmeye devam etmiyorlar mı? Türkiye’de olup bitenleri biliyorsunuz. Allende bunlara nasıl göz yumuyor? Yarın ABD eğitimli generaller onun da icabına bakmazlar mı?"

Gerçekten de, bu askeri okullarda eğitim gören Şili su­bayla­rının sayısı 1969’da 107 iken 1972’de 197’ye çıkmıştı. Aynı dönemde Şili’ye ABD silah ve askeri donanım satışı da 1,6 Milyon Dolar’dan 14 Milyon Dolar’a yükselmişti. Fidel Castro’nun, ABD’­nin her an bir darbe tezgahlaması ola­sılığını göz önünde tutarak bu askeri işbirliğine son vermesi ve özellikle de halkı silahlandırması yolundaki tav­si­yelerini hiçe sayan Allende, Pinochet’yi de genelkurmay başkanlığına getirerek kendi sonunu hazırlamıştı.

Şilili genç komünistler ordunun darbe yapacağına pek ihtimal vermiyorlardı. Ayrıca dünya sosyalist sisteminin sol iktidara desteğinden o denli emindiler ki, "Sovyetler Birliği böyle bir şeye asla izin vermez", di­yor­lardı.

Kendilerine yine Türkiye örneğini hatırlattım.

"Sovyetler Birliği herhangi bir Amerikancı darbeye müdahale edecek olsa, bunu öncelikle sınır komşusu olan Türkiye’de yapması gerekmez miydi? Bizim sınır komşumuz. Müdahale etmek ya da en azından devlet terörü baş­la­yınca buna karşı çık­mak şöyle dursun, sizin yaşınızdaki dev­rimci gençler idam edilir­ken Podgorni Türkiye’ye dost­luk ziyareti yapmakta tereddüt etmedi."

İnanmak istemiyorlar:

"Ama Şili’de durum farklı, diyorlar. Bizde Komünist Partisi, Halk Birliği iktidarının belkemiğidir. Sovyetler Birliği Ko­münist Partisi kardeş örgütüne ve onun içinde yeraldığı halk birliğine dokundurtmaz."

Fazla da tartışmanın anlamı yok. En iyisi, fırsat bulmuşken Valonya'nın ünlü halk ozanı Julos Beaucarne'ın "Sierra" şarkısını Türkçeleştirmek... Şar­kı­ya Şilili gençler de bayılıyorlar. Birlikte söylemeye çalı­şıyoruz. Kimi Fransızca, kimi İspanyolca ve de İnci’yle ben Türkçe:

Huzura gidende, derdin diyende
Kapılar çarpılır, dehleniriz biz
Biz gariban dağlarda, aç susuz ovada
Elde ne bir bazuka, ne de mavzer omuzda


Belçika’ya döndükten sonra Sierra’nın Türkçe sözlerini kendisine ilettiğimde Julos son derece duygulanacak, özellikle de de Şili’deki darbeye duyduğu tepkiden ötürü Liège Radyosu’ndaki bir prog­ramına İnci’yi de çıkartacak, Sierra’yı Fransızca ve Türkçesi’yle birlikte söyleyeceklerdi.

Kendilerinden ayrılışımızdan birkaç gün sonra 11 Eylül akşamı Barbro ağlamaklı bir sesle telefon edecekti:

- İhtiyar’ı katlettiler.

Birden Albisola plajında sohbet ettiğimiz, hâlâ iyimserliklerini koruyan, Sovyetler Birliği’nin böyle bir darbeye izin ver­me­yeceğini söyleyen Şili Komünist Partisi üyesi gençleri düşünmüştüm. Ülkelerine dönmüşlerse, mutlaka onlar da içeri alınmış olmalıydı.

Ama olay Barbro ve Güneş açısından daha da acıydı. Allende’yi, sol iktidarın önde gelen yöneticilerini, o iktidarı des­tek­leyen sol aydın ve sanatçıları şahsen tanımışlar, dost­luk kurmuşlardı.

Tıpkı iki buçuk yıl önce bize nasıl kucak açtılarsa, şimdi Şi­li’­deki dostlarını kurtarmaya, kurtulabilenlere Avrupa’da kalma olanakları sağlamağa çalışacaklardı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi