Büyüme (küçülme) ve 23 Haziran seçimleri

23 Haziran seçimlerinde muhtemelen bu ikili, vicdan ve ekonomi, yine seçim sonuçlarında beraberce belirleyici olacak muhtemelen.

Dün (31 Mayıs 2019) TÜİK, 2019 senesinin ilk çeyreğine ilişkin büyüme (küçülme) oranını açıkladı.

Açıklanan sonuçlara göre Türkiye ekonomisi 2019 yılının ilk çeyreğinde geçen senenin (2018) ilk çeyreğine oranla yüzde 2.6 küçülmüş.

2018 senesinin son çeyreğinde de 2017 senesinin son çeyreğine oranla Türkiye ekonomisi yüzde 3.0 küçülmüş idi.

2019 senesinin ilk çeyreğinin büyüme (küçülme) oranının kaynaklarına baktığınızda da çok sevimsiz bir tabloyla karşılaşıyoruz:

TÜİK’in açıkladığı verilere göre Gayrisafi Sabit Sermaye Oluşumu (GSSSO yatırım demek) 2019’un ilk çeyreğinde geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 13 daralmış, muhtemelen en sevimsiz durum bu.

2018 genelinde bu oran yani yatırımların gerilemesi yüzde 1.7 idi; 2018’in son çeyreğinde ise GSSSO, 2017’nin son çeyreğine göre yüzde 12.9 gerilemiş idi.

Yatırım hacmi sürekli ve artan bir düşüş içinde, büyümenin eksi 2.6 çıkmasında en büyük pay muhtemelen bu, bu durum işsizlikteki artışın da temel nedeni.

Bu arada 2019 ilk çeyreğinde devletin nihai tüketim harcamaları 2018’in ilk çeyreğine göre yüzde 7.2 artış göstermiş, 2018’in genelinde de devlet nihai tüketim harcamalarının artış oranı yüzde 3.6.

Manzara şu: Yatırımlar düşüyor (ciddi oranda) ama devlet harcamalarını kısmayarak küçülmeyi belirli bir seviyede tutmaya gayret ediyor; hesaplamalar bu devlet tüketim harcamaları olmasa küçülmenin eksi yüzde 3.6 olacağını gösteriyor ama temel gerçek yatırımlar olmaksızın devlet tüketimi ile büyümenin sürdürülemeyeceği.

Devletin nihai tüketim harcamalarının bu ölçüde artması ciddi diyebileceğimiz bütçe açıklarına neden oluyor, muhtemelen Haziran sonunda 2019 senesi için öngörülen 80 milyar TL’lik bütçe açığına ulaşılmış olacak.

Bu durumun faiz oranlarını ve faiz oranları üzerinden yaşanacak kovma etkisini yani özel yatırımların azalması meselesini nasıl etkileyeceğini okurun insafına bırakıyorum.

Dış ticaret verileri de küçülme oranları ile tutarlı.

İthalat 2019’un ilk çeyreğinde geçen senenin aynı dönemine oranla yüzde 28.8 daralmış.

İthalatın 2018 senesinde gerileme oranı ise yüzde 7.9 idi.

İthalatın bu ölçülerde ve artarak süren daralmasının en temel nedeni hiç kuşkusuz büyümenin eksi çıkması; büyüme eksiye döndüğünde daha az enerji ithal ediyoruz, fabrikaların çarkları çok daha yavaş dönüyor, aynı fabrikalar daha az ara malı ve sermaye malı ithal ediyorlar, ithalat düşüyor ama bazıları ya cehaletten ya da milleti cahil yerine koyarak bu durumu çok olumlu bir gelişme olarak sunuyorlar, her iki durumda da Allah akıl fikir versin.

Tüm bu gelişmelerle birlikte Türkiye’de kişi başına düşen dolar bazında gelir 2007 seviyesinin de altına inmiş oldu; başka bir ifadeyle 12 senedir bırakın patinaj yapmayı ufaktan ufaktan geri vitese de takmış görünüyoruz.

Bu verilere TÜİK’in dün açıkladığı büyüme (küçülme) verileriyle birlikte çok sayıda yerden ulaşabilirsiniz, ben de küçük bir özet yapmaya gayret ettim; detayları merak edenler TÜİK’in sitesine girip öğrenebilirler.

TÜİK’in sitesinden Nisan 2019 itibarıyla trafiğe kayıt yaptıran motorlu taşıt aracı sayısının geçen senenin (2018) aynı ayına (Nisan 2018) göre yüzde 44.2 azaldığını da görüyorsunuz; muhtemelen bu somut durum ekonominin içinde bulunduğu durumu daha bir net gösteriyordur.

Benim esas merak ettiğim konu ise bu büyüme (küçülme) verilerinin 23 Haziran İstanbul seçimlerini nasıl etkileyeceği konusu.

Araştırmalarına saygı duyduğum bir öğretim üyesi mesela işsizliğin oy verme durumuna etkisinin sanıldığı kadar büyük olmadığını ifade ediyor; işsizlik-oy verme biçimi arasındaki ilişkinin zayıflığı acaba milli gelir azalması, fakirleşme, alım gücünün düşmesi için de geçerli mi?

Yoksa ekonomik koşullar ile oy kullanma biçimi arasındaki ilişki son senelerde güçlendi mi?

2002 AKP zaferi ile 1999 ve 2001 ekonomi krizleri arasında bir ilişki yok mu gerçekten?

DSP-ANAP-MHP koalisyonunun taraflarının 2002 seçimlerinde TBMM’ye giremeyişlerinin altında yatan temel belirleyici ekonomi değil mi idi?

31 Mart seçimlerinde AKP’nin İstanbul’u, Ankara’yı, Antalya’yı ve başka şehirleri kaybetmesinin altında vicdani meseleler mi yoksa ekonomi mi ağır bastı?

23 Haziran seçimlerinde de muhtemelen bu ikili, vicdan ve ekonomi, yine seçim sonuçlarında beraberce belirleyici olacak muhtemelen.

Siyaset bilimciler hangisinin ağır basacağını bize söylerler herhalde.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi