Türkiye on sene sonraki intihar psikolojisinden döndü

AKP’nin uğradığı seçim hezimeti İstanbul ve Türkiye seçmenini on yıl sonra muhtemelen karşılaşacağı büyük bir vicdani hesaplaşmadan hatta psikiyatrik bir travmadan kurtarmış gibidir.

Basında, "İstanbul kazandı, sıra Türkiye’de" (Artı Gerçek, İnci Hekimoğlu) ya da "Türkiye kazandı" başlıklı yorum yazılarına rastlıyoruz.

Doğrudur, bu yorumlara büyük ölçüde katılıyorum ama 23 Haziran seçimlerini Türkiye’nin kazanmış olması meselesi kanımca siyasi ya da ekonomik sonuçları olacak bir süreçten de öte bir şey.

Daha önce de yazmıştım, 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinin iki temel belirleyicisi oldu: Birincisi ekonomi ise, ikincisi de vicdan yaralarının tepkisi (hangisi önde geldi, çok net ölçemiyoruz, bilemiyorum).

Vicdanların aslında kanamaya başlaması yeni bir şey değil, en azından 6-7 yıl geriye götürmek mümkün.

Ve Türkiye toplumu, seçmenleri bu vicdan kanamalarına gerekli tepkiyi senelerdir vermedi, veremedi.

Bu durum toplumun bütünü için çok tehlikeli bir şey.

Vicdan yaralarını tek tek saymıyorum, olan bitenleri izleyen herkes zaten bunları biliyor.

Vicdan kanamalarının oluk oluk kanamalara dönüştüğü anlar da oldu, dönemin Başbakanının on beş yaşındaki oğlunu bir sokak olayında yitiren annenin yuhalattırması muhtemelen en vahim kanamalardan biri idi.

Soma faciasında bir danışmanın (!) yerde yatan bir madenciyi Başbakanı eleştirmek, protesto etmek istiyor diye yerde tekmelemesi, Çorlu tren kazasında (!) yetkililerin (!) cezasızlık zırhının arkasına saklanması aklıma gelen vahim olaylar.

Türkiye seçmeninin tüm bu çok sıkıntılı vicdan kanamaları karşısında gerekli sandık tepkisini üretememesini, bu gecikmenin nedenlerini muhtemelen ileride sosyologlar, sosyal psikologlar inceleyeceklerdir, mesele sadece siyasi değildir.

Ama bu durumun, bu vicdan kanamalarına tepkisizliğinin maliyetinin çok değil on yıl içinde yine bu tepkiyi üretemeyenlere büyük bir vicdani yük olarak geri döneceği de kesindi.

Bu vicdani yükün topluma nasıl yansıyacağını da bilemem doğrusu, bu konu beni aşar.

Ancak, gelinen kanama aşamasında dün (23 Haziran, 2019) alınan sonuç İstanbul ve Türkiye için büyük bir şanstır, kurtuluş müjdesidir.

Bu "kurtuluş müjdesi" ifadesini siyasi ya da ekonomik sonuçları açısından da değil, toplum psikolojisi için kullanıyorum.

Unutmayalım dünkü (23 Haziran) toplumsal tepkiyi sadece İstanbul değil, tüm Türkiye vermiştir.

İmamoğlu’nun Karadeniz gezisi İstanbul’u çok aşan bu toplumsal tepkinin bariz bir karinesidir.

Şunu da unutmayalım, İstanbul zaten Türkiye’nin küçük bir modeli, bir örneklemidir.

İstanbul’un tepkisine sosyolojik açıdan Türkiye’nin tepkisi gözüyle bakabilirsiniz.

23 Haziran seçim sonuçları, AKP’nin uğradığı seçim hezimeti İstanbul ve Türkiye seçmenini on yıl sonra muhtemelen karşılaşacağı büyük bir vicdani hesaplaşmadan hatta psikiyatrik bir travmadan kurtarmış gibidir.

On sene sonra bugünkü seçmenin çocukları, torunları "Baba, Anne, o olan bitenlere, hapisteki gazeteciler için, öğretim üyeleri için, sivil toplum temsilcileri için, Soma madencileri için neden en azından bir sandık tepkisi vermediniz?" diye sorabilirler.

23 Haziran sonrası en azından çok acıtıcı bu soruya insanların verebileceği bir cevap var artık.

Temennim, bu büyük vicdan kanamalarının yaşandığı ülkede iktidar partisinin ya da cumhur ittifakının adayına yüzde 45 oranında oy verenler de bu muhtemel sorunun altında ezilmemek için siyasal tercihlerini gözden geçirirler.

Mesele sadece siyasi ya da iktisadi bir tercih değil, bir vicdani tercihtir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi