‘Güvercin tedirginliği’ geri dönerken

Öyle bir ‘cesaret rüzgârı’ almışlar ki arkalarına, tehdidi görünmez ellerden çıkarıp güvenlik kameralarının önünde somutlaştırmakta hiç tereddüt etmemişler.

Akla gelmesi bile tüyleri diken diken ederken, dillendirmek çok ama çok zor. Ama madem ki bir kere telaffuz edildi o zaman meseleye tam da buradan bakarak en geniş kamuoyunun dikkatine, duyarlılığına ve mümkünse gücüne sunmaktan kaçmak, sorumluluğumuzdan da kaçmak olur.

Elimizdeki tek aracı kullanmak gerek.

Şimdi değilse ne zaman!?

Hukukçu Erdal Doğan ölümle tehdit ediliyor.

Öyle sıradan, önemsiz, bir ‘meczup’un kendine görev edinmesi gibi değil.

(Ki hiçbir tehdit önemsiz değildir ülkemizde ve tetikçilik için en uygun adayların sabıkalı ya da ‘meczup’ sınıfından olması son yıllarda sıkça örneğini gördüğümüz ‘ince ayar’ tercihlerdendir.)

Erdal Doğan uzun bir süredir çeşitli yollarla tehdit ediliyordu.

İşe yaramadığını düşündüklerinden, yeni bir aşamaya geçmeleri istendiğinden ya da planlanan zamanın geldiğinden şimdi kapıya dayandılar.

Ofisinin bulunduğu iş hanına gelen iki kişi, handa bulunanları sorguya çekip Erdal Doğan’ın işe geliş-gidiş saatlerinden, sekreterine kadar pek çok ayrıntıyı öğrenmeye çalışmışlar.

Öyle bir ‘cesaret rüzgârı’ almışlar ki arkalarına, 24 Aralık 2018’de tehdidi görünmez ellerden çıkarıp güvenlik kameralarının önünde somutlaştırmakta hiç tereddüt etmemişler.

Ne yazık ki Hrant Dink cinayeti de aynı aşamalardan geçerek ve yedi düvele haber vererek gerçekleşmişti.

Söz konusu kişiler tıpkı Ogün Samast’ın yaptığı gibi, Erdal’ın internetten edindikleri fotoğrafını handa bulunanlara göstererek teşhis yapmaya çalışmışlar.

Yani onlara hiç tanımadıkları bir hedefi yok etmek ya da sindirmek görevi verilmiş.

Zaten 6 yıldır çağrı üzerine koruma verilen Erdal, 24 Aralık 2018’de gerçekleşen olayı, 29 Aralık 2018’de İstanbul Koruma Şube Müdürlüğü’ne bildirmiş. Kendi çabasıyla elde ettiği kamera kayıtlarıyla birlikte.

Bugüne kadar yakın koruma verilmediği gibi kolayca teşhis edilebilecek kişilerle ilgili de savcılık ya da emniyet harekete geçmiş değil.

Oysa Koruma Şube Müdürlüğü’nün Erdal’ın başvurusunu derhal Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne ve savcılığa bildirmesi gerekir.

Ama öyle olmamış.

Doğan’ın son aktardığı bilgiye göre Terörle Mücadele, "Koruma Şube Müdürlüğü’nden talep gelmesi gerekir" derken, Koruma Şube Müdürlüğü de bildirdiğini iddia etmiş.

Adeta o çok bildik ‘topu birbirine atma’ durumu…

Özellikle insan hakları alanında çalışan ve muhalif kesimlerin savunmasını üstlenen avukatlar epeydir hedefte. 600’e yakın avukatın tutuklu olduğu, çok sayıda avukatın yargılandığı veya gözaltına alınıp bırakıldığı bir ülkede savunmanın pek çok yolla susturulmaya çalışıldığı ortada.

Ekonomide, iç ve dış siyasetteki derin dalgalanmalara çözüm olarak ırkçılık ve milliyetçiliğin yeniden bileylenmesi, başvurulacak yöntemlerin sınırsızlığı ve hedef olabileceklerin listesi konusunda öngörüde bulunmayı kolaylaştırıyor.

Hele de Doğan’ı araştıran kişilerle ilgili halen tek bir adım atılmamış, buna karşın Sedat Peker, cezaevlerindekileri bile tehdit edecek kadar güçlü bir cüretle ‘kuşandırılmışken’!

Daha bu satırları bitiremeden yeni bir haber düştü önüme.

HDP Hukuk Komisyonu Üyesi Ayşe Acar Başaran, milletvekillerine, belediye başkan adaylarına, merkez yürütme kurulu üyeleri ve parti meclisi üyelerine 3 Ocak’ta "İntikam Timi" imzalı tehdit mailleri geldiğini açıkladı.

Başaran’ın açıklamasına göre, maillerde "Bu ülke sahipsiz değildir", "Son bir defa uyarıyoruz aksi takdirde olacaklardan sorumlu değiliz", "Her şeyin bedeli ağır olacak bunu unutmayın", "Her şeyden öte geçmişin hesabını soracağız! O kazdığınız hendeklere gömeceğiz sizleri, çember daralıyor" gibi ifadelerin yanı sıra küfür ve hakaretler de var.

Havuz medyasının dışındaki gazeteciler, resmî din söylemine muhalefet eden din adamları, siyasetçiler derken liste uzuyor, hedef alınan kesimler genişliyor.

Ancak Erdal Doğan’ın doğrudan can güvenliğinin risk altında olmasının başka önemli nedenleri var.

Örneğin üç yıl önce randevusuz bürosuna gelen ve Kastamonu Ermenilerinden olduğunu söyleyerek, "Ağabeyimin eşinden boşanma davasına sizin bakmanızı istiyoruz" diyen şahsın, tam bu günlerde yeniden ve aynı nedenlerle aramasını "Sizin Ermeni davalarına baktığınızı biliyoruz, onun için sizi tutmak istiyoruz" diye açıklaması.

Reddedilmesi üzerine de ısrar ederek bu kez, Doğan’ın eşinin davayı almasını istemesi.

Söz konusu şüphelinin gerekçelerini "Ermeni" kimliği üzerine inşa etmesi ve Doğan’ın eşini de konuya karıştırması çok dikkat çekici. Erdal Doğan’ın hukukçu eşi, geçen dönem CHP’den milletvekili olan Ermeni asıllı Selina Doğan.

Doğan’ın hedef olmasında önemli davaları üstlenmesinin payı da çok büyük elbet.

Hrant Dink’in ve ailesinin avukatlığını yapan Doğan, Zirve Yayınevi katliamının ve Medet Önlü cinayetinin de müdahil avukatıydı.

Basit bir adli vaka olarak kapatılmak istenen İsmail Beşikçi Vakfı Başkanı İbrahim Gürbüz'ün öldürülmek üzere kaçırılması olayında da müdahil olmuş ve davanın kapatılmasını önleyerek, dosyayı Yargıtay aşamasına kadar götürmüştü.

"Tüm bu davaların ortak paydası, aynı karanlık yapı ve faillerin aktör olması" diyen Erdal Doğan "Bunun somut izlerinin adli belgeler ve deliller olarak soruşturma ve kovuşturma dosyalarına girdiğini" de vurguluyor.

Yürek ağrısıyla andığımız Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, öldürülmeden önceki son yazısında "Bilgisayarımın güncesi ve hafızası bu kesimdeki yurttaşlar tarafından gönderilen öfke ve tehdit dolu satırlarla yüklü.
Bu mektuplardan birinin Bursa’dan postalandığını ve yakın tehlike arz etmesi açısından da hayli kaygı verici bulduğumu ve tehdit mektubunu Şişli Savcılığı’na teslim etmeme rağmen bugüne değin herhangi bir sonuç alamadığımı yeri gelmişken not düşeyim.
Bu tehditler ne kadar gerçek, ne kadar gerçek dışı? Doğrusu bunu bilmem elbette mümkün değil. Benim için asıl tehdit ve asıl dayanılmaz olan, kendi kendime yaşadığım psikolojik işkence. Tıpkı bir güvercin gibiyim
..." diye tanımlamıştı ruh halini.

Dink’in öldürülmesinden tam 12 yıl sonra, "güvercin tedirginliği" artık bir kişiye, bir gruba değil geniş kesimlere yayılmaya başlamış bir duygu.

Rakel Dink’in dediği gibi "bebeklerden katil yaratan" bu karanlığı tanımlamak ve tanımak için başka ne olması gerekir ki…


*Yazının görseli sanatçı Esra Carus'un öldürülen gazeteci Hrant Dink'in 'Güvencin Tedirginliği' yazısına ithafen yaptığı çalışmaya aittir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi