İttifak mı istikşafi mi?

Ama pazarlık Erdoğan ve CHP ile sınırlı değil. Mesele bir kez daha Batı ve Avrasya yanlıları arasındaki bilek güreşinden kimin galip çıkacağı ile ilgili.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Türkiye İttifakı’ önerisi siyaset gündemini meşgul ediyor, günlerdir.

Medyayı, kamuoyunu ve tabii Cumhur İttifakı’nın bozulmasına yönelik işaretler nedeniyle öncelikle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi meşgul etmesi doğal da CHP’ye ne oluyor.

Türkiye İttifakı diyenlerin sözleri ve siyasi pratikleri, umut ettikleri ittifakın niteliğine ilişkin açık mesajlar veriyor.

Saldırıdan skandala dönüşen ‘Çubuk’ sonrası Erdoğan’ın açıklamaları, seçim öncesi kullandığı kutuplaştırıcı, suçlayıcı dili sürdürmesi, belediyelerdeki AKP’li meclis üyelerine "CHP’li başkanları çalıştırmama" talimatı, İstanbul yenilgisini kabul etmemekte ısrarı yeterli olmalı.

Olgular ortadayken CHP’nin çok hızlı ve net bir yanıtla karşılık vermesi ve gündemde tutması gereken başka konulara yönelmesi beklenirdi.

CHP Parti Meclisi dün bir bildiri yayınladı. Bildirinin büyük kısmı Çubuk saldırısına ve AKP’nin YSK’ya yaptığı İstanbul seçimlerini iptal talebine ayrılırken, Erdoğan’ın Türkiye İttifakı ile ilgili sözleri "CHP ve İYİ Parti’nin seçim öncesinde gerçekleştirdiği Millet İttifakı’nı seçmenler sandıkta geniş bir demokrasi ittifakına dönüştürdü" şeklinde tek bir cümleyle geçiştirildi.

PM bildirisinde sözü edilen "demokrasi ittifakı" CHP’nin 25 yıl sonra kazandığı büyük başarıyı borçlu olduğu, HDP başta olmak üzere İYİP ve SP’li seçmenlerin duymak istediği bir cümle olsa da hiç yeterli değil. Hatta kuşku uyandırıcı.

Tek Adam rejiminin değişmesi ve parlamenter rejime dönülerek, demokrasinin yeniden inşası umudunu taşıyan kitleler Millet İttifakı’na oy vermiş olsalar bile, CHP’nin önceki siyasal tavizleri -veya taktikleri- nedeniyle ödenen maliyetleri unutmuş değil.

Büyük çoğunluk, buna küskün CHP’li seçmenler de dahil HDP’nin eski genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi "bağrına taş basıp" oy kullandı.

Bir başka neden de CHP Genel Başkanı’nın tarihî önemdeki meselelerde partinin yetkili kurullarını ekarte ederek karar alması.

Örneğin milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusu henüz PM’de tartışılırken ‘meçhul’ bir yerden gelen telefonla "Anayasa’ya aykırı ama evet diyeceğiz" açıklaması yapması gibi.

Bu bir yana, Abdülkadir Selvi’nin Çubuk saldırısından önce "Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Türkiye ittifakı’na yönelik olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sürpriz bir teklif sunmaya hazırlandığı" iddiasına da CHP’den bir yalanlama gelmedi bugüne kadar.

Nitekim CHP PM bildirisinde yer alan "24 Haziran’dan bu yana yaşadıklarımız, hukukun üstünlüğünü, güçler ayrılığını, denge ve denetimi sağlayacak yeni bir mutabakata duyulan ihtiyacı ortaya koymaktadır" ifadesi, kapalı kapılar ardında sürdüğü iddia edilen ‘ittifak’ görüşmelerinin zeminini tarif ediyor.

PM toplantısından sonra CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek’in "IMF’ye gitmek zorunda kalacak Saray hükümeti, herhalde giderken de ‘ittifakla beraber gidelim, ekonomiyi duvara biz toslattık ama sorumluluğu herkese yükleyelim’ düşüncesindeler" sözleri ile Muharrem İnce’nin "İttifak hedeflere ulaşmak için yapılır. Hedefi demokrasiyi geliştirmek, güçler ayrılığını yerleştirmek, Türkiye'nin çağdaş demokratik bir ülke olması için yeni bir uzlaşma ortamı yaratmak olmayan hiçbir ittifak, Türkiye için çözüm değildir. Bu öneri Erdoğan'ın benim arkama düşün, beni güçlendirin, benim yaptığım hataları üstlenerek temizleyin, yüklerimden arındırın türünden ucuz bir politik manevradır" ifadesi CHP’nin ittifak koşulunu ortaya koyuyor.

Zaten Kemal Kılıçdaroğlu’nun daha önce kamuoyuna duyurduğu yeni anayasa önerisi de bu açıklamalarla örtüşüyor.

İyi de güçler ayrılığını en büyük tehdit olarak gören Erdoğan kendisini siyasetten silecek gelişmelere yol açacak bir demokratik hukuk devletini niye kabul etsin?

Eğer CHP demokratik parlamenter rejime dönüş karşılığında ‘devri sabık yaratmamayı’ vadetmiyorsa!

Erdoğan’ın sıkıştığı siyasal ve ekonomik dar boğazdan çıkmanın yolu olarak yeni ittifak arayışı içinde oluşu kendisi açısından makul elbette.

Ama pazarlık Erdoğan ve CHP ile sınırlı değil. Mesele bir kez daha Batı ve Avrasya yanlıları arasındaki bilek güreşinden kimin galip çıkacağı ile ilgili.

Bu benim yorumum değil.

Buyurun:

"Özetlersek MHP’yi dışlama girişimi ABD merkezli, ancak CHP’nin de hükümet dışında bırakılmaması gerekiyor. Eğer CHP yönetimi Milli Hükümet’te yer almayı kabul etmezse CHP bölünür. HDP/PKK ile işbirliğini istemeyenler, şu veya bu şekilde Milli Hükümet’te yer alır."

Görüldüğü üzere bazen Doğu Perinçek bile işe yarıyor.

Yani Avrasyacı kanat, CHP’yi döve döve HDP ve sol, sosyalist, sosyal demokrat kesimlerden ayrıştırarak totaliter bir rejimin payandası olmaya zorluyor.

Seçimler öncesindeki gündem belirleme iradesi zayıflamış, seçim başarısının heyecanı ve motivasyonu sönümlenmeye başlamış CHP ise yeniden savunma pozisyonuna dönmüş gibi.

Oysa CHP’nin yüzünü demokratik muhalefet odaklarına dönmesi, STK ve platformlarla işbirliğine yönelmesi, yurttaşların gerçek sorunlarını gündeme taşıyarak iktidarın söylemini ikincilleştirmesi gerekir.

Muhtemelen zamana yayılan YSK’nın kararı bile siyasal iklimin belirleyici faktörüne göre değişecektir.

Öne sürdüğü koşullar ne olursa olsun, CHP’nin hâlâ ittifak pazarlıkları yapması olsa olsa, 7 Haziran seçimleri sonrası iktidara yeni planlar için zaman kazandıran istikşafi görüşmelerin tekrarı olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi