‘Sistem’ size ne vaat etti Sayın Meral Akşener?

Demek bizim anlam veremediğimiz, şüphe duyduğumuz, bu yüzden de 'komploculukla' suçlanmamıza neden olan bütün soruların yanıtı Meral Akşener’i bekliyormuş.

Aylardır hatta -"Atı alanın Üsküdar"ı geçtiği 2015 seçimlerini milat kabul edersek- yıllardır muhalefetin iktidar karşısındaki tutumu tartışma konusu oldu.

Muhalefetin ana gövdesini oluşturmakla övünen CHP’nin, 2014 yılından beri ‘güvenilir istihbarat araçlarıyla’ genel merkeze ulaştırılan seçim sahtekârlıklarına ilişkin belgelere, bizzat Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk kez 2015 seçimlerinde sokaklara salındığını açıkladığı "sopalı milislere", bugüne kadar yalanlamadığı 24 Haziran gecesi "omzu kalabalık birilerinden" gelen telefonla geri çekilip ortadan yok olmalarına ilişkin onca yazı, söz, soru ortada kaldı.

Karanlıkta kalmış 24 Haziran gecesi Millet İttifakı’na dahil İYİP Genel Başkanı Meral Akşener ile SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da kamuoyu önüne çıkıp açıklama yapmaktan kaçanlardandı.

Şimdi anti-demokratik koşullarda, anayasa ve yasaların çiğnendiği, her tür seçim hile ve usulsüzlüğünün kamuya açık yapıldığı 31 Mart yerel seçimlerine hazırlanırken biz yeniden CHP veya İYİP’in bütün bunları niye dert etmediğini, niye gündemde tutmadığını, neden kamuoyunu da katarak bir meşruiyet tartışması başlatmadığını sorgulayıp duruyoruz.

Üstelik "yerel seçimlerde hile zor" demekte devam eden CHP’liler var. Bir önceki yerel seçimlerde Ankara’da, Üsküdar’da, Yalova’da yapılan seçim hilelerini unutmuş olabilirler ya da unutturmaya çalışıyor olabilirler ama, CHP’nin Ankara Büyükşehir adayı Mansur Yavaş, o tarihte de Melih Gökçek karşısında adaydı. Sayılmayan 15 bin oya rağmen Gökçek’in kazandığı açıklandı. Daha önemlisi Mansur Yavaş, o mücadelede yalnız bırakıldığı için CHP’den istifa etti.

Peki ne değişti?

Galiba değişen tek şey, Millet İttifakı’nın yalnız kendi aralarında değil, kendileri dışındaki bazı iktidar odaklarıyla da ittifak yaptığına ilişkin şüphe ve soru işaretlerinin yanıt buluyor olması.

Bu yanıtların en net olanı İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’den geldi.

Akşener, Iğdır'da aday göstermeyeceklerini açıkladı.

Akşener, "neden" sorusuna "HDP'nin kazanamaması için" karşılığını verdikten sonra hâlâ anlamayanlar olursa diye devam etti:

"Bizim aday çıkarmamız durumunda belediyenin HDP'li olmasına kesin gözüyle bakılıyor. Madem Iğdır'da HDP ile yarışacak bu sistem, biz Iğdır'da aday çıkarmayacağız. Bu yüzden AKP veya MHP'li bir belediye başkanının olmasında sakınca görmüyoruz."

Dikkatlerden kaçmasın, herhangi bir partinin değil "sistem"in HDP ile yarışacağına vurgu yapıyor.

Akşener "sistem"e, yani kendisinin ifade ettiği haliyle AKP ve MHP blokunun oluşturduğu sisteme karşı durmadıklarını, bu ‘sistem’ içinde HDP’ye yer olmadığını da ifade etmiş oluyor.

Bir tür itiraf ya da malumun ilanı olarak da değerlendirilebilir.

Daha ne desin…

Meral Akşener’in sözlerinin mikro ölçekte bir değerlendirme olduğunu, İYİP’in ve Millet İttifakı’nın temel stratejisi olarak yansıtılmasının abartı olduğunu iddia edecekler olabilir.

O taktirde "sistem" kelimesini yeniden anlamlandırmaları gerektiği gibi yanı sıra, Millet İttifakı’nın HDP ve diğer sol, demokratik kamuoyuyla birlikte görünmekten niye kaçındıklarını, niye dayatılan bu gayri meşru seçim koşullarına seslerini çıkarmadıklarını da açıklamaları gerekir.

Devam edelim;

24 Haziran gecesi CHP’nin çöken seçim sisteminin başına, hangi başarısı nedeniyle yeniden Onursal Adıgüzel’in getirildiğini, 

CHP’nin, PM toplantısında sert karşı çıkışlar olmasa Urfa Siverek için Mehmet Fatih Bucak gibi bir ismi belediye başkan adayı olarak göstermekte sakınca görmemesinin altında yatan nedeni,

Bu ismi listeye kimin soktuğunu, referansının kim olduğunu, hangi süreçlerden sonra MHP’nin bile onay vermediği bu ismi CHP’nin kabul ettiğini,

CHP’nin niye en fazla yüzde 7’lik bir oy potansiyeline sahip İYİP’e onca taviz verirken, yüzde 13 oyu olan, büyük şehirlerde bu oranın yüzde 14’e ulaştığı bilinen ve CHP’nin birlikte hareket etmesi halinde çok daha büyük bir kitleyi harekete geçirme, moda deyimle sinerji yaratma potansiyeli yüksek olan HDP’den uzak durduğunu,

Makul ve mantıklı gerekçelerle açıklamaları gerekir.

Yine de yetmez.

Cezaevinde yalnızlığa terk edildiğini kamuoyuna duyuran, ailesi ve kendisi maddi manevi ağır sıkıntı içinde olan ve çareyi ölüm orucunda bulan CHP’li Eren Erdem için, Enis Berberoğlu’na gösterilen duyarlılığın niye gösterilmediği de izaha muhtaç önemli konulardan.

İsyanını cezaevinden yazdığı mektupla duyuran Eren Erdem şu satırları yazmış:

"Hakimlerin talimat aldığı, bir milletvekilini ölüm orucuna getirecek kadar zalim olan bu ortamda, yaşamım boyunca yaptığım gibi barışcıl bir eyleme başlıyorum. Amacım dosyaya bakan mahkemenin oy birliğiyle verdiği kararın uygulanması herkese adaletin tescil etmesidir. Adalet orucu, açlık greviyle başlayan bu süre sonra (kısa bir süre) sıvıyı da keserek ölüm orucuna dönüşen bir zulme karşı en meşru direnme yoludur. Ben hep adaleti savundum. Adalet için 430 kilometre yürüdüm.

Adalet yaşatır, adaletsizlik öldürür. Ve ben, adil, demokratik ve tam bağımsız Türkiye için, adil yargılama hakkım için bugün itibariyle adalet orucunu, tüm kronik hastalıklara rağmen başlattığımı, ulusal ve uluslararası kamuoyuna bildiririm. Ve bu süreçte tüm tıbbi müdahaleleri reddettiğimi duyururum."

Belki Meral Akşener’in bahsettiği "sistem"in kendinden saymadığı isimlerden biri de Eren Erdem’dir.

"Sistem" içindeki bir partinin PM üyesi olan Eren Erdem bile tek çareyi ölüm orucunda görür hale gelmişse HDP Hakkâri Milletvekili ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Leyla Güven’in ölüm sınırında olması tabii ki umurlarında olmaz.

Leyla Güven’i ölüm sınırına getiren de "adaletsizlik".

Ölüm orucunun 85. günündeki Güven ne diyor:

"Tecrit bir insanlık suçudur. Biz de çeşitli vesilelerle bunu kaldırmaya, kırmaya çalıştık ama olmadı. Bu ceberrut, faşist devlet bizden bedel istiyorsa, bir Kürt kadını olarak bu bedeli seve seve vermeye hazırım."

Aslına bakarsanız, Millet İttifakı’nın bugüne dek demokratik hak ve özgürlükler alanına giren hiç bir temel konuda, kurumsal kimlikleriyle karşı çıktıklarını, kamuoyunu yanlarına alacak bir muhalefet yaptıklarını, ülkenin rejimiyle ilgili kritik konularda etkili tek bir hamlelerinin olduğunu görmedik.

Tarikatlardaki çocuk istismarlarından din eğitimi zorbalığına, gazeteci tutuklamalarından akademisyen yargılamalarına, YSK üyelerinin görev sürelerinin Anayasa'ya aykırı olarak uzatılmasından avukat tutuklamalarına…

Avukat Selçuk Kozağaçlı’nın babasının mezarı başındaki elleri kelepçeli fotoğrafı bile yetmedi muhalefetin ayağa kalkmasına…

Daha ne olsun…

Demek bizim anlam veremediğimiz, şüphe duyduğumuz, bu yüzden bir de "komploculukla" suçlanmamıza neden olan bütün soruların yanıtı Meral Akşener’i bekliyormuş.

Ama hâlâ yanıtsız bir soru var:

Bu kadar yatırım yaptıklarına göre "sistem" CHP ve İYİ Parti’ye ne vaat etti? 31 Mart’tan sonra nasıl bir ödül almayı bekliyorlar?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi