Yeter ki pozisyon bozulmasın

E tabii bizim Kürtler, Aleviler ve diğer ezilenler gibi sırtımızda yumurta küfesi olmadığından rahat rahat sallıyoruz!

YSK partilerin seçim pusulasındaki yerlerini açıklamış, seçmen sayısını da. Yurt içi seçmen sayısı 57 milyon 78 bin 61, tahmini sandık sayısı da 19 bin 175 imiş.

Tabii bu milyonlarca seçmenin kaç yüzünün aynı dairede yaşadığını, kaç bininin spor sahalarında kamp kurmuş seçmen olduğunu, kaçının yıkılmak üzere olduğundan boşaltılmış evlere sığınan seçmenler olduğunu söylememiş.

Mesela bu seçmenlerden kaçının resmî görevli olduğunu, bu görevlilerin kaçının çifte oy kullanmak için hazırlık yaptığını, kaçının oy kullanmaya doyamadan öte dünyaya giden seçmenler için anılarına oy kullanmak üzere hazırlık yaptığını da söylememiş.

Mesela kaç bin seçmenin sırf sandıklara damgalarını vurmak için Hakkâri’den Edirne’ye, Samsun’dan Mersin’e koşturup, sonra yine kitleler halinde geri dönecekleri yok açıklamada.

57 bin seçmen için bilmem kaç katı seçim pusulası, bir o kadar zarf bastırıp bastırmayacakları, ya da olması gereken sayıdan epey fazlaca mühür hazırlayıp, kaybolma ihtimaline karşı önlem alıp almadıkları gibi konulara yer verilmemesi de tabii çok endişe verici!

Sandık kurullarında yer alan muhalif üyelerin, muhalif parti gözlemcilerinin gerekli-gereksiz itirazlarını anında engellemek üzere, ‘itibarlı’ sendikadan seçilen sandık başkanlarının yetersiz kaldığı durumlarda sandıkları ‘emniyete’ alacak kaç korucunun görevli olduğu da belirsiz kalmış.

Hele son dakikada taşınacak, kaldırılacak, buhar olacak sandık sayısının tahmini olması en fenası.

Çok eksik buldum YSK’nın açıklamasını, çok.

Gel gör ki, daha da kötüsü varmış.

Meğer bunları dile getirmek, yazmak ve bu seçimlerin şimdiden meşruiyetini yitirdiğini, muhalefetin acilen "meşruiyet" meselesini gündeme taşıyarak karşı atağa geçmesi gerektiğini haykırmak bir tür iktidarın değirmenine su taşımakmış.

Seçim usulsüzlüklerini, hilelerini gündemde tutmak sandığa gitmeyi anlamsızlaştırmakmış, hatta iktidarın sol seçmeni dizayn etmesine yardım etmekmiş. Bir sürü doğru cümle de kursak, toplumun en ileri, en demokratik kesiminin sandıktan uzaklaşmasına katkı sağlıyormuşuz.

Bütün bu çok boyutlu hile formülleri bir yana İçişleri Bakanlığının ‘seçim korucuları’ adını verdiği ucube ve gri yapılanmayı bile görmezden gelmelerinin asıl nedeninin bu olduğu anlaşılıyor.

E tabii bizim Kürtler, Aleviler ve diğer ezilenler gibi sırtımızda yumurta küfesi olmadığından rahat rahat sallıyoruz! Üstelik bunu da bir sürü ezberi arka arkaya sıralayarak yapıyoruz…

Kısaca muhalefet için birer ‘bozucu etken’ olmanın ötesinde anlamımız yok. En azından bir kısım muhalif, demokrat, kendini ‘sol’da konumlandıran kesimler için mesele böyle deşifre ediliyor.

Ama öyle değil!

Önümüzde, masa başında çoktan dizayn edilmiş bir seçim var. Ve diyoruz ki, her şeye rağmen gidip oy kullanmak gerek ancak seçmenin moralini yükseltmenin yolu konuyu tartışmaya kapayarak, olağan şartlarda olağan bir seçim dönemi gibi sunmak olamaz.

Bu defalarca denenmiş ve hüsranla sonuçlanmış yöntemi yeniden denemenin seçmenin moralini yükseltmediği tersine umutsuzluk ve çaresizlik duygusunu arttırdığı ortada olduğuna göre ‘ezber’lerle konuşanlar biz olamayız değil mi?

Hele bunları söyleyerek farklı kesimleri rahatsız etmeyi göze alanlar olarak ‘sırtımıza bayağı da büyükçe yumurta küfesi’ aldığımız da ortadayken…

Oysa denenmemiş, yaratıcı yol ve yöntem bulmak zor değil.

İlk yapılması gereken, 52 kişinin bir dairede yaşayabileceğini iddia edebilecek meydan okumaya karşı konuyu bir "meşruiyet" sorunu olarak gündeme oturtmak olmalı.

Kamuoyuyla açık ilişki kurmak, yalnız toplumun yüzde 60’ını oluşturan memnuniyetsizleri değil yüzde 27 olduğu belirtilen kararsızları etkilemek için de şart.

Seçim hilelerinin yarattığı çaresizliği ve öfkeyi, tersinden bir motivasyon aracına dönüştürmek deyim yerindeyse bir sıçrama tahtası gibi kullanarak seçmenleri mobilize etmek niye hiç düşünülmez?

Ne muhalefet partilerine ne de seçmenlere boykot öneren var.

Tersine Rusya ve çeperindeki tek adam rejimlerinde olduğu gibi yüzde 80’le seçilmesini istemiyorsak, oy kullanmalı ve olabildiğince güçlü çıkmalıyız sandıktan.

Ama ‘mış’ gibi yaparak değil.

Seçim sisteminin seçmen belirlemeden SEÇSİS’teki son sayıma kadar tüm aşamalarının şaibeli olduğu gerçeğine boyun eğerek sandığa giden muhalefet partilerinden daha fazla seçmenin moralini bozan başka bir etken olamaz.

Yeter ki pozisyonumuz bozulmasın diyorsanız, o başka…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi