Yeni rejimden en çok CHP etkilenecek

Bakanlar Kurulu’nu atayacak olan Erdoğan ilk olarak kendisine biat edecekleri devletin tüm kademelerinde görevlendirecek. Muhalefetin ise bir araya gelmek dışında seçeneği yok.

Erdoğan ilk badireyi 16 Nisan referandumu ile atlatmıştı. Anayasa değişimi ile ilk etabı kazasız belasız tamamlayan Erdoğan, 24 Haziran seçimleriyle birlikte ise adına ‘anayasal’ denilen hukuksuzluğun yönetimini sağlama aldı. 24 Haziran’da yancısı MHP ile Meclis’te çoğunluğu da alan Erdoğan’ın bundan sonraki adımlarının devleti Erdoğanlaştırmak üzerine olacağından kuşku yok.

Erdoğanlaştırmak derken açalım.

Mevcut durumda zaten devletin üç erki yasama, yürütme ve yargı ‘yasal’ olarak Erdoğan’ın kontrolünde.

Devletin tüm kademelerine atama emrini sadece Erdoğan verebilir. Yüksek yargıya, tüm devlet kurumlarına yapılacak atamaların, yani üniversitelere, bakanlıklara, orduya, emniyete, istihbarata, aklınıza gelebilecek her bir yere atanacak kişilerin Erdoğan’ın onayı olmadıkça görevlendirilmesi mümkün değil.

Yalnız atama ile yetinmiyor, eskileri de ekarte ediyor Erdoğan. Belki şimdilik Meclis’e diğer partilerden seçilenleri ekarte edemedi ama içiniz rahat olsun, devlet kademelerinde kendisine ayak bağı olacak son kırıntıları da temizledikten sonra Meclis’te baş ağrıtacakları da saf dışı etmeye başlar.

'OHAL’i bitireceğiz' yalanıyla herkesi uyuturken, son OHAL kararnameleri ile bir yandan 16 Nisan Anayasası’na uygun düzenlemeleri Meclis’i saf dışı bırakarak yaptı, bir yandan da ilerde kendisine muhalif olacağı kokusunu aldığı –ki büyük çoğunluğunun Kemalist olduğundan kuşku yok–  20 bine yakın kamu görevlisini ihraç etti.

Gerçek işi Cumhurbaşkanlığı Sekreteryası olan Bakanlar Kurulu’nu atadıktan sonra Erdoğan’ın ilk olarak kendisine biat edecek, ağzından çıkacak her kelimeyi kanun belleyip iş yapacak olanları devlette görevlendirmek olacağını biliyoruz. Hazırlıklarını şimdiden yapıyor zaten.

Geçici bir süre için dikkate alacağı tek şey ‘fincancı katırlarını ürkütmemek’ olacak. Ayakları yere basıncaya kadar o ‘katırları’ ürkütmeyecek.

Adım adım, alıştıra alıştıra devlet kademelerine yerleştirecek kendisine biat edenleri.

CHP’ye ara sıra vereceği brifinglerde her şeyin kuralına uygun işlediğini de ana muhalefete kabul ettirirse tüm devleti Erdoğanlaştırmak için gerekli süre daha da kısa olur.

İşte Erdoğanlaştırma dediğimiz bu.

Bu saatten sonra beklenmemesi gereken bir şey daha var.

Artık kimse bir seçim ile Erdoğan’dan iktidarı alamaz. Yerel seçimlerde belediyeleri kaybetmesinin de bir önemi yok. Aldırır görevden hesabına gelmeyen yerel yöneticiyi, yerine de istediğini atar. Bu kadar basit...

Bu hukuksuzluklar için kim nereye başvuracak ki!..

Her şey onun elinde.

Parlamento için bir seçim daha bekler mi bilinmez ama HDP’den başlayıp CHP’ye, oradan İYİ Parti ve Saadet’e, en son da MHP’ye darbeyi vurup tek adam iktidarını tek parti iktidarına da dönüştürdü mü, rejim tamamen Erdoğanlaşmış olur.

Biz bu filmi değişik bir versiyonu ile görmüştük.

Humeyni 1979’da Paris’ten döndüğünde tüm rejim muhalifleri onu havalimanında karşılamıştı. İran’ın Şah sonrasındaki iktidarını muhaliflerle ortak kuran Humeyni tüm ipleri eline aldıktan sonra başladı tasfiyeye. Adım adım tamamladı tasfiyeleri. Birçok muhalifi katletti. Ülkeden kaçan kaçanaydı. Şah döneminde bile o kadar insan İran’dan kaçmamıştı. Nihayetinde 1983’e gelindiğinde ülke içinde tek muhalif kalmamıştı. İslam Cumhuriyeti’nin Şii versiyonu böyle yerine oturdu. Tüm bunları yapan Humeyni’nin en büyük destekçisi ABD oldu. Irak’ı İran’ın üzerine salan ABD, İran’daki milliyetçiliğin büyümesini, böylece Humeyni rejiminin ayakta kalmasını, giderek güçlenmesini sağladı.

Şimdi sıra Erdoğan’da.

Çoğu gitti azı kaldı. Son adımı da attıktan sonra İslam Cumhuriyeti’nin Sünni versiyonunu ilan edecek. Sanıldığı gibi öyle sadat madatla da yapmayacak bu işi. Çünkü ordu da jandarma da istihbarat da polis de artık elinde. Kimden niye korksun ki!..

Erdoğan bir savaşa ihtiyaç duyarsa –ki duyacağından şüpheniz olmasın– onu da kolaylıkla yapabilecek durumda. ABD’nin desteğiyle İran’la savaşır. Yanı başındaki Suriye ile savaşa girer.

Peki söz konusu bu felaket senaryosundan en çok kim zarar görür?

Türkiye’nin tümü, ilk etapta da hala ‘CHP’ye kim başkan olsun’ derdinden kurtulmayan CHP zarar görür. Bir kere CHP biter, CHP diye bir şey kalmaz. 16 Nisan referandumunu, 24 Haziran seçimini kuzu kuzu kabullenen, Enis Berberoğlu’nu verirken sesi çıkmayan, Eren Erdem için yeri göğü inletmeyen CHP’ye Muharrem İnce başkan olsa ne olur, Kemal Kılıçdaroğlu başkan olsa ne olur!.. Geriye kalanları da adım adım alıştırıp her birini tek tek alacaklar. CHP’nin son ferdi kalıncaya kadar düşüneceği tek şey Anayasa Mahkemesi’ne başvurmak, ordan belki -o da hala yasal olarak mümkünse- AİHM’e falan gitmek olacak.

Doğru, Kürtler de HDP’de zarar görür ama şunu da unutmayın, Kürtler bu tür saldırıların tümüne şerbetli. HDP’nin tek bir il örgütünde görev alanların yattığı hapis, gördüğü işkence, yaşadığı ölüm tüm CHP’lilerinkinden kat be kat fazladır. Tabi bunca saldırının yarattığı en önemli etkiyi de göz ardı etmemek gerekir. Bunca baskı Kürtlere korkudan korkmamayı öğretti. Kürtler öyle çok şey kaybettiler ki artık büyük çoğunluğunun kaybedecek bir şeyi de kalmadı.

Çözüm mü?

Erdoğan madem yasamayı, yargıyı, yürütmeyi yani her kademesi ve her birimi ile devleti ele geçirmeye uğraşıyor; o zaman alanları ona bırakmamak, muhalefeti en güçlü şekilde örgütlemek, Türkiye toplumunun geri kalanına cesaret aşılamak gerek. Topluma güven ve cesaret aşılamak için şu terörist, bu bölücü, falankes milliyetçi, filankes dindar demeden bir araya gelmek dışında bir seçenek yok.

Muhalefet iyi örgütlenir ise demokratik mücadeleyi esas alan sivil itaatsizlik eylemleri bu uğursuz gidişatın yegane ilacı olur.

İşin gerçeği ve özeti şu: Örgütlenmek için de bir araya gelmek, birbirine güvenmek dışında bir seçenek yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi