Sorular cevaplardan daha çok

Süreç nasıl gelişirse gelişsin maalesef Astana görüşmesinin sonucunda cevaplardan daha çok sorular ortaya çıktı. Çünkü Rusya, Türkiye ve İran'ın Suriye sorununun çözümüne bakışları farklı.

14 Şubat'ta Rusya’nın Soçi kentinde Putin, Recep Tayyip Erdoğan ve Hasan Ruhani bir araya geldiler. Tartışılan konulardan biri de İdlib'in geleceğiydi ki bu bölge halen silahlı çete gruplarının elinde. Suriye sorununu gündeme alan Astana görüşmelerinin dördüncüsüydü bu görüşme.

Rusya devlet başkanı çatışmasızlık bölgesinin oluşması için net adımların atılması gerektiğini vurguladı. Bu bölgede askerî bir operasyonun kaçınılmaz olduğunu Erdoğan anlamış ama buna karşılık da "ortaklarının" Suriye-Türkiye sınırında Türkiye kontrolünde bir tampon bölge oluşumunu kabul etmelerini istiyor. Putin misafirlerini karşılarken Soçi toplantısından bir ilerleme beklediğini belirtti. Suriye Arap Cumhuriyeti'nde hem karada hem de politik-diplomatik çabalar çerçevesinde bir normalleşmenin sağlanması için yeni bir ivme kazandırılması gerektiğini söyledi. Tabii ki Rusya devlet başkanının sözleri anlaşılır, Suriye’deki barışçıl çözüm süreci son dönemde takılıp kalmış. Açıklanan niyet ve inisiyatifler devam etmedi veya ana oyuncuların gerçek çıkarlarına zıt geldi.

Mesela, Türklerin söz verdiği çatışmasızlık bölgesi yerine İdlib'te çete gruplarının toplanması oldu ve burada Rusya’da yasak olan "El Kaide" ve diğer terör grupları kendi evinde gibi hissediyorlar kendilerini. İsrail hiç çekinmeden Suriye topraklarını rahatça bombalıyor ki buralara İran'a bağlı silahlı birlikler ve Hizbullah yerleşmiş.

30 Ocak 2018 yılında toplanması açıklanan Anayasa Komitesi bir yıl geçmesine rağmen halen de toplanamıyor. Bundan da daha öteye Suriye’nin geleceğini belirleyecek olan adaylar konusunda bir anlaşma halen de sağlanamamış.

Görüşmelerde Erdoğan, ABD birliklerinin Suriye’den çekilme sürecinin başlamadığından şikâyet etti. "Böyle bir çekilme öngörülmekte ama gerçeğinde halen de ortada bir şey yok" dedi. Tabii ki Türkiye başkanı ABD’nin çekildiği yerlere kendi ordusunu yerleştirmek istiyor böylelikle Fırat’ın öte yakasında yaşayan Kürtleri kontrol etmek istiyor. "Fırat’ın doğusunda Minbic'e kadar Kürt teröristler temizlenmeyene kadar rahat yok" dedi Erdoğan. Erdoğan’ın planlarına göre bu sözüm ona tampon bölge Suriye-Türkiye sınırı boyu (yaklaşık 900 km) uzayacak ve 32 km Suriye toprakları içerisine kadar inecek. Buraya 20-30 bin Türkiye özel kuvvetleri yanı sıra bir de İdlib'te bulunan "Suriye silahlı muhalefeti" çeteleri de yerleştirilmesi öngörülmekte.

Erdoğan, Putin’e "Biz, Rusya’nın Suriye’nin kuzeyinde oluşturulacak tampon bölge fikrine pozitif yaklaşmasından memnunuz" dedi. Halbuki bu öyle değil ve Rusya, Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda ısrarcı ve yabancı ülke birliklerinin bu topraklardan çekilmesinden yana. Tabii ki Şam ve Tahran da aynı tavrı sergilemekte.

Birkaç hafta önce Rusya Dışişleri Bakanlığı, Türklere 1998 yılında yapılan Adana Mutabakatı çerçevesinde Beşar Esad’la uzlaşmayı önerdi. Bu anlaşmaya göre Suriye hükümeti PKK'den desteğini çekmekte ve ona karşı mücadele etmekte. Türkiye ordusunun da anti-terör operasyonları çerçevesinde birkaç kilometre Suriye topraklarına girmesine izin verilmekte. Moskova ve Tahran tampon bölge oluşturmadan bu mekanizmayı şimdi de bu çatışma için kullanılabileceğini düşünmekte. İran Devlet Başkanı Hasan Ruhani konuşmasında Suriye ordusunun sınırda yerleşmesinin daha da kalıcı bir çözüm olacağını ve Şam'a farklı yolların dayatılmasının hiçbir şey getirmeyeceğini düşündüklerini söyledi. Ruhani, Adana görüşmelerine dönülmesinin Suriye ve Türkiye arasındaki "acı döneme" son vereceğini ve barışı getireceğini söyledi.

Süreç nasıl gelişirse gelişsin maalesef bu görüşme sonucunda cevaplardan daha çok sorular ortaya çıktı. Çünkü Rusya, Türkiye ve İran'ın Suriye sorununun çözümüne bakışları farklı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi