Bu halk bu katliamı unutur mu?

Roboskili aileler katledilen 34 evladının anısı için her hafta bir araya gelip adalet çağrısı yapıyor. Katillerin bulunması ve hesap sorulması taleplerini tekrarlıyorlar.

Türkiye yakın tarihinin en kanlı aylarından biridir aralık ayı...

Cumhuriyet döneminin soykırım düzeyindeki en önemli katliamlarından biri olan Maraş Katliamı, 19-26 Aralık 1978 tarihleri arasında, bir devlet organizasyonu olarak ve güvenlik güçlerinin desteği ile gerçekleştirildi. Yüzlerce alevi vatandaş çoluk, çocuk, kadın, yaşlı demeden hunharca katledildi.

‘Hayata Dönüş’ adı verilen cezaevleri katliamları 2000 yılında, Aralık ayının 19’unda gerçekleşti. Devlet güçleri, zaten elinde rehin olan devrimci tutsaklara karşı düzenlediği gazlı, yangın ve fosfor bombalı bir operasyonla 28 mahkûmu katledip cezaevlerini yeniden ele geçirdi!

Ve 28 Şubat 2011.

Devlet F-16 savaş uçakları ile Irak’tan sınır ticareti yapan 17’si çocuk 34 Roboskili Kürdü bombalayarak katletti.

Başta Erdoğan olmak üzere yetkililer, katledilenlerin Kürt köylüler olduğu ortaya çıkınca, katliamın yanlışlıkla gerçekleştirildiğini, 34 Roboski'linin PKK’li sanılarak bombalandığını itiraf etmek zorunda kaldılar.

Buna rağmen Erdoğan hemen dönüp, operasyonu başarı ile gerçekleştiren Türk Silahlı Kuvvetleri personeline teşekkürlerini beyan etmekte gecikmedi.

Sonraki günlerde katliam emrini kimin verdiği ve bu katliamın sorumlularının kimler olduğu asla açıklanmadı. AKP iktidarı ve Genelkurmay katliam nedeniyle ne özür dilemeye yanaştı ne de bu katliam için ciddi bir soruşturma yapılmasına izin verdi.

Göstermelik soruşturmalar ve Meclis araştırması sonuçsuz kaldı ve AKP-Devlet Koalisyonu bu katliamın benzer katliamlar, faili meçhul cinayetler ve diğer devlet cinayetleri gibi üstünün örtülmesi için ne gerekiyorsa yaptı.

TSK KUSURLU DEĞİL, PEKİ ÖLENLER Mİ SUÇLU?

Genelkurmay Askeri Savcılığı, Roboski soruşturmasında verdiği takipsizlik kararı ile TSK'nın kusuru olmadığını belirterek katledilen Kürtlerin suçlu sayıldığını ilan etmiş oldu.

Kürtler, Başbakan’ın da bu nedenle TSK’yi teşekkürle ödüllendirdiğine inanıyor.

Roboskili ailelerin sözcülerinden Ferhat Encü (O da diğer tutuklu HDP’li milletvekilleri gibi rehin alınıp zindana konuldu) takipsizlik kararı sonrasında yaptığı bir açıklamada, "Katliama dair bir kişi dahi görevinden alınmamıştır. Soruşturmanın safhasına dair bize bir bilgi aktarılmamıştır. Ortada olan tek şey bizlere zulüm, hakaret, tutuklama ve gözaltıdır. Türkiye bu kararı kabullenmemeli, kendisine insanım diyen bunu kabul etmemeli. 34 kişinin katilleri bizzat devlet tarafından aklandı. Bu insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek" dedi.

O dönem HDP milletvekili olan Ertuğrul Kürkçü de, "Bu katliamın bundan sonrasında halkın devlet ile hesaplaşması içinde cereyan edeceğini" söyledi.

Sonunda iç hukuk yollarını tüketen Roboskili aileler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdular.

Ama AİHM de süre aşımı ile ilgili bir savunma ihmalini gerekçe göstererek davayı reddetti.

7 yıldır sadece sorumluların ortaya çıkarılarak yargılanmasını, yani adaletin gerçekleşmesini isteyen Roboskili aileler, haklı olarak hem kızgınlar hem de kırgınlar.

Kırgınlığın ötesinde yaşadıkları olaylar nedeniyle büyük bir umutsuzluk ve hayal kırıklığı içindeler.

Başlarına gelen felaketin basit bir yanlışlık, vahim bir askerî hata ya da ihmal olmadığını çok iyi biliyorlar.

Üç beş kuruş uğruna sınır ticareti yapmak zorunda kaldıkları arazi Türkiye-Irak sınırına birkaç kilometre mesafede ve etraftaki tepeler neredeyse çepeçevre değişik askerî birliklerle çevrilmiş durumda.

Tam anlamıyla büyük bir gözaltı durumu hemen dikkati çekiyor.

Her gidiş gelişte olduğu gibi bu sefer de sınırı geçmeden önce askerî yetkililere bilgi verilmiş. Bütün yetkililerin bu grubun gidişinden haberi var.

Bu nedenle herkes devletin bu katliamı bilerek ve isteyerek yaptığına inanıyor.

EVLATLARININ MEZARLARI GÜNLÜK YAŞAMIN BİR PARÇASI

Roboskili aileler çoğu çocuk olan evlatlarının F-16 bombalarıyla özellikle vahşi bir şekilde katledilmelerinin acısını hâlâ içlerinde derinden hissediyor.

Evlatlarının mezarlarını ziyaret, çiçeklerine bakım, bazen onlarla konuşmalar günlük yaşamlarının bir parçası haline gelmiş.

Ben katliamdan üç yıl sonra Roboski’ye gidebildim. Çözüm süreci vesilesiyle uzaktan sürekli kontrol edilerek ama nispeten rahat bir şeklide Roboski’ye ulaşabildik.

Önce ailelerin sözcüsü Veli Encü ve katledilenlerin yakınlarıyla birlikte dernekte oturup katliamın nasıl olduğuna ilişkin bilgileri, duyumları dinledik. Anneler, babalar, kardeşler çocuklarını, kardeşlerini, yakınlarını anlattılar.

Katliam haberini aldıktan sonra neler yaşadıklarını, daha sonra iktidarın, devlet yetkililerinin, kurumların, özellikle de medyanın ve Türkiye kamuoyunun ilgisizliği, vurdumduymazlığı ve sessizliğine değinip nasıl bir hayal kırıklığı ve yalnızlık duyduklarını dile getirdiler.

Onları anlattıkça bizim gözlerimiz doluyor, söyleyecek bir laf bulamıyorduk.

Bir anne çocuğunun sağa sola dağılmış parçalarını nasıl topladığını, bir abi uzuvları dağılmış kardeşini nasıl teşhis ettiğini anlatıyordu.

Bombalananların dördü yaralı olarak kurtulmuştu. Ancak askerlerin olay yerine gitmelerine izin vermemesi nedeniyle müdahale edilemediği için, biri hariç can vermişlerdi.

Anlatılanlardan serseme dönmüş gibiydik. Bu insanlar başlarına gelen bu felaketin, acımasız, insanlık dışı katliamın bir tek nedene dayalı olduğunu çok iyi biliyorlardı.

Kürt oldukları için katledilmişler, devlet dönüp bir ‘pardon, yanlışlık oldu’ bile dememişti. Katliama tepkiler fazla olduğu için standart devlet tarifelerinin üzerinde bir tazminat ulufesini, sus payı, can bedeli olarak vermeye kalkmışlar ama cevabını da almışlardı.

Hiçbir Roboskili aile devletin gönderdiği bu kirli tazminata elini bile sürmemişti. "Biz tazminat değil adalet istiyoruz" demişlerdi.

Sus payını almayı reddettikleri için devletin öfkesi, nefreti ve hışmı daha da artmış, artık sürekli yoğun ve fiili baskılar olağan hale gelmişti.

Askerler hiçbir şey yapmasalar bile, arada birkaç katırlarını öldürerek "Biz buradayız" mesajı veriyorlardı.

Daha sonra etrafı çepeçevre askerî birlikler ve garnizonlarla kuşatılmış tepeler arasından, katledilen evlatları için yaptıkları yeni mezarlığa doğru yürüdük.

Katliamın kurbanları çoğu akraba, kardeş, yeğen, kuzen ya da yakın arkadaş 34 Roboskili siyah mermerden yapılma mezarlarda yan yana yatıyorlardı.

Anneler, babalar, kardeşler, akrabalar ellerinde çocuklarının fotoğrafları mezar mermerlerini okşuyorlar, çiçekleri temizliyorlardı...

Yürek burkan bir manzaraydı.

Bir süre mezarlar arasında dolaşarak, katledilen güleç yüzlü çocuklarla, gençlerle tanıştık. Ailelerin çocuklarıyla ilgili anlattıkları hikâyeleri dinledik.

Ve Roboskili ailelerle gözyaşları içinde vedalaştık. Bu katliamı unutmayacağımız, unutulmaması için de elimizden geleni yapacağımız sözünü vererek.

Sonra dönüp son bir defa geriye baktık.

Aileler evlatlarının fotoğraflarını bağırlarına basmışlar evlerine dönüyorlardı.

Roboskili aileler her hafta çocuklarının anısı için bir araya gelip adalet çağrısı yapıyor. Her ayın 28’inde de Adalet Eylemi ile katillerin bulunması ve hesap sorulması taleplerini tekrarlıyorlar.

Bıkmadan usanmadan adalet istiyorlar, katillerin bulunmasını talep ediyorlar.

7’inci yıl anmaları yine güvenlik güçlerinin baskı ve engelleme girişimleri ve tacizlerine rağmen gerçekleşti.

Bu çabalar boşuna…

Bu halk bu katliamı da diğer katliamları da unutmaz. Unutmayacak…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi