Halklar aç, diktatörler silahlanıyor

İran da Türkiye de halklarının yoksulluğuna rağmen hızla silahlanıyor. Ekonomisi güçlü olmayan, dışa bağımlı bir ülkenin sadece silahlanması neye yarar?

Birkaç gün önce İran Cumhurbaşkanı Ruhani, ilk yerli savaş uçağının prototipinin tanıtım töreninde Türkiye’ye ortak savaş uçağı üretme çağrısı yaptı.

Türkiye ile İran’ın, Pakistan’ın da katılımıyla savunma sanayii alanında işbirliği yapabileceğini söyledi.

Malum, Türkiye kendi helikopterini, kendi tankını ve hatta Erdoğan’ın sıkça dile getirdiği, kendi savaş jetini yapmanın peşinde.

İran da kendisini savunma gerekçesiyle sürekli silahlanan bir ülke.

Kısa, orta ve uzun menzilli füzeler ile başka birçok ağır silahlar üretebiliyor. Hatta nükleer silah yapımı için gereken teknolojiye dahi sahip olduğu söyleniyor.

Nükleer bomba yapımına yönelik faaliyetlerinden, ABD ve Avrupa’nın başını çektiği ambargolardan kurtulabilmek amacıyla şimdilik vazgeçmiş görünüyor.

Ama nihai amacının bu olduğunu cümle alem biliyor.

Gerekçeler malum. ABD, İsrail, Suudi Arabistan vb. tehditler var.

Nitekim Ruhani, neden silahlandıklarını açıklama ihtiyacı duyuyor. Kuşkusuz bunu dış dünyaya değil, açlık ve yoksulluk nedeniyle sokaklara çıkıp gösteriler yapan kendi halkına anlatmaya çalışıyor.

‘Dış tehditler’ diyor. ‘Bizi yok etmek isteyen güçler var’ diyor.

Kulaklarımız ne kadar da aşina bu sözlere. Beka endişesi, ‘Türkiye’nin iç ve dış düşmanları’ masalı neredeyse 100 yıldır ısıtılıp ısıtılıp anlatılıyor.

‘Dış güçler’ dendikçe ülke silahlanıyor. Beka endişesi yüksek sesle dile getirildiği zaman demokrasi falan es geçilip militarizme kucak açılıyor. Bu masalların peşinden koşan azımsanmayacak bir kesim, oylarıyla diktatörlüğe bile olur verebiliyor. 

Kısa sürelerle demokrasiye hamle ettiğimiz zamanlar da oluyor tabii ama rejim, en kısa sürede bu sapmalarla baş etmesini iyi biliyor!

Gelsin darbeler, muhtıralar, vesayet... Gelsin 15 Temmuz...

MOLLALARIN MİLİTARİST  DİKTATÖRLÜĞÜ

Birçok açıdan İran’la aramızda pek bir fark yok. Hatta benzerlikler var.

İran halkı da diktatörlüklerden kurtulamadı. Şah rejimimin ardından kurtarıcı gibi iktidara gelen Mollaların diktatörlüğü de dış tehditler gerekçesiyle militarist bir rejime dönüştü. Bu dönüşümde halkın desteğini almanın tek yolu düşman yaratmaktı.

Tıpkı Türkiye gibi. İşler ne zaman sarpa sarsa bütün dünya biraraya gelip Türkiye’yi dize getirmeye çalışıyordur.

Ülkenin başına hangi bela gelmişse sorumlusu başta ABD ve Avrupa olmak üzere dış güçlerdir.

Bugünlerin gözde masalı, bu kez Türkiye’ye karşı başlatılan ekonomik savaş.

Baş düşman Trump’ın yüzünden memleket ekonomik krize yuvarlandı. Türk parasının değeri neredeyse yarı yarıya düştü. Enflasyon yüzde 20’lerin üzerinde. Türkiye’nin daha dün yakın dostu olan bugünkü düşmanları ülkeyi bölmek ve parçalamak istiyor!

Siyaseten tıkanmış her beceriksiz iktidar için bu düşmanlarla mücadelenin yolu aynı, güçlü ordular ve daha çok silah. Kendi masallarında bile savaşın ekonomik olduğunu söyleseler de ne gam. Modern ve en öldürücü silahlarla donanmış bir ordu, gerekirse ABD dolarına karşı da savaş açar!

Peki ama silahların çoğunu hala dışardan alıyorsunuz, döviz borcunuzu katlıyorsunuz yani. Ona karşı geliştirilen argüman da o zaman, "ulusal silah sanayimizi güçlendirmeli, yerli yapımları arttırmalıyız". Geçenlerde Erdoğan  "Silah sanayimiz güçleniyor, her türlü savaşa hazırlıklıyız" mealinde bir açıklama yaptı.

Ruhani de bunları söylüyor aşağı yukarı.

Tahran'da düzenlenen ve 'Kevser' ismi verilen yerli savaş jeti tanıtım toplantısında, savunma sanayisinde maliyeti düşük ve etki gücü yüksek silahlar üretmek istediklerini belirterek, bu sahada gittikçe güçlendiklerini ifade etti.

Silahlanma gerekçelerini de şöyle açıkladı:

"Bazıları askeri gücümüzü artırdığımızda, savaş istediğimiz sonucuna varıyor. Ama bu aslında barış arayışı, çünkü biz savaş istemiyoruz. Eğer caydırıcı olmazsak diğerlerine bu ülkeyi işgal konusunda yeşil ışık yakmış oluruz."

Öyle anlaşılıyor ki ülkelerini yöneten muktedirler, barışı çok sevdikleri için, düşmanları caydırmak için, alabildiğine silahlanıyorlar. Hem de ülkelerinin yoksulluğu pahasına yapıyorlar bunu.

MUKTEDİRLERİN DERDİ KENDİ İKTİDARLARI

Sormak  gerek. Bu muktedirler barışı çok istedikleri için mi, kendi iktidarlarını korumak amacıyla mı silahlanıyorlar acaba?

İran’la Türkiye’ye bakıyoruz. İki ülke de nüfus olarak da yaklaşık aynı, 80 milyon civarında. İki ülkenin de ekonomik durumu iyi değil. Çözülmemiş birçok sorun var. Halklarının büyük bir bölümü yoksul. Hatta her iki ülkede de açlık sınırında olan milyonlar var.

İran’da daha geçtiğimiz ay açlık ve yoksulluk nedeniyle gösteriler oldu. Üstelik İran petrol ve gaz ülkesi. Buna rağmen kaynaklar silahlanmaya harcandığı için ciddi bir fakirlik söz konusu. Üstelik de uzunca süren ekonomik ambargonun etkileri henüz geçmeden şimdi ABD’nin yeni bir ekonomik saldırısı ile karşı karşıya.

Cumhurbaşkanı Ruhani, İran’ı önceki ambargonun yıkıcı etkilerinden kurtarmak amacıyla işbaşına getirildi. Devletin içindeki bir kesim, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik bunalımın toplumsal muhalefeti tetiklemesinden korktu. Ahmedinejad’ın militarist, keskin politikası yerine uzlaşmacı ve Batı ile ekonomik ilişkileri yoluna koyabilecek bir politikacı tercih edildi.

"Amaç ne pahasına olursa olsun nükleer silah sahibi olmak değil, bunu bir süre erteleyebiliriz" diyen kesim işbaşına geldi.

Tabii nükleer silah üretim sürecinden şimdilik vazgeçildi ama İran’ın silahlanma faaliyeti hız kesmeden devam ediyor. Büyük ölçüde kaldırılan ambargo ise Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesiyle yeniden başlıyor.

Daha şimdiden İran’ın da ulusal parası, dolar karşısında büyük kayıplara uğradı. Ülke eski ambargonun etkilerini atlatamadan ciddi bir ekonomik krize doğru yol alıyor.

Buna rağmen cumhurbaşkanı Ruhani, uçup uçmayacağı bile belli olmayan, eski bir Amerikan uçağından kopyalanmış, tamamı yerli olduğu söylenen savaş uçağını tanıtırken övünüyor.

Erdoğan’ın ülke ekonomik krize batarken yerli silah üretimiyle, milliliği tartışılır yerli tankla, yerliliği kuşkulu helikopterle övünmesi gibi...

İran da Türkiye de hızla silahlanıyor. Halklarının yoksulluğuna, ülkenin çözüm bekleyen hayati sorunlarına rağmen.

Ekonomisi güçlü olmayan, üretim yapamayan, dışa bağımlı bir ülkenin sadece silahlanması neye yarar?

Bu silahların asıl amacı barış ya da caydırıcılık değil.

Muktedirlerin iktidarını korumak olmasın?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi