Koray Düzgören

Koray Düzgören

İktidarın meşruiyet kaynağı, devlet partisi CHP

Binali Yıldırım’ın adaylığını Anayasa ihlali ilan eden CHP şimdiden gayri meşru sayılacak yerel seçimi kabul mü edecek? Yoksa, sadece söyleyip geçecek mi?

Bana, "2019’da Türkiye siyasetinde nasıl bir değişim istersiniz?" diye sorsalardı, Türkiye siyasetinin ve tabii toplumun öncelikle CHP vesayetinden kurtulmasını dilerdim.

Bazı CHP’liler, partilerinin devletçi, milliyetçi ve AKP’ye can veren, kan veren uygulamalarını, oportünizme varan pasifizmini, ‘dostlar alışverişte görsün’ misali yapay muhalefet anlayışını eleştirdiğimizde kızıyorlar.

Sağcı, milliyetçi partilerle kol kola, yan yana ittifaklar yaparken büyük şehirleri AKP’nin elinden kurtarabilmenin tek çıkar yolu olan Kürtlerle, HDP’yle işbirliği yapmaktan bucak bucak kaçıyorlar.

Bu güç birliğinin aynı zamanda faşizme karşı güç birliği olması gerektiği gerçeğini ise adeta hiç önemsemiyorlar.

İçlerinde farklı düşünen ve konuşanlar kuşkusuz var. Ama onların sözü değil, Kemal Kılıçdaroğlu ve çevresinde topladığı emir eri durumundaki parti yöneticilerinin sözü geçiyor.

CHP’liler, partilerinin içindeki tek adam sultasına karşı çıkamadıkları için bütün yetkileri elinde toplayan tek adama da etkin bir şekilde karşı çıkamıyorlar. Çıkarmış gibi yapıyorlar.

CHP’nin tek adamı yerel seçimden neredeyse bir yıl önce Ankara ve İstanbul’da sağcı adaylarla seçime gitmeyi kafasına koyduğunu, bu konuda tek başına karar verdiğini saklamıyor.

AKP-MHP Koalisyonu’nun savaş kararlarını anında destekliyor. Suriye’ye yapılan uluslararası hukuka aykırı müdahale ve işgallere onay veriyor. Avrupa kurumlarında devletçi anlayışı gereği AKP uygulamalarını desteklemekten çekinmiyor.

İktidarın devlet güdümündeki yürüttüğü uygulamalara, hukuksuzluklara ve özellikle Kürt bölgelerindeki baskıya ve zulme sesini çıkartmıyor.

Kılıçdaroğlu, HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının Anayasa'ya aykırı bir şekilde kaldırılmasına imkân sağlayan değişikliklere onay vererek iktidara çok büyük bir destek sunmasının gerekçesini hâlâ açıklayabilmiş değil.

İşbaşına geldiğinden bu yana adeta AKP’nin gayri resmi koalisyon ortağı gibi çalışıyor.

Cumhurbaşkanlığı için MHP ile birlikte Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstererek Erdoğan’nın yüzde 51.79’la kazanmasını kolaylaştıran o oldu.

7 Haziran 2015 seçimlerinde ancak yüzde 40,87 oy alarak çoğunluğu kaybeden AKP’yi iktidardan uzaklaştırma fırsatı doğmuşken AKP-CHP Koalisyonu tuzağına bilinçli olarak düşen ve Erdoğan’nın 1 Kasım darbesine imkân tanıyan da oydu.

7 Haziran'da yüzde 13,2 oy ile ile 80 milletvekili çıkaran HDP'nin, kurulabilecek bir koalisyonda iktidar ortağı olma ihtimalinin önüne geçti. Böylece devletin 'Kürtleri çökertme planı'nı hayata geçirmesine destek vermiş oldu.

Ondan sonra da CHP’nin AKP-devlet koalisyonuna desteği artarak sürdü.

1 Kasım seçimleri ve AKP’nin çoğunluğu yeniden kazanması ile 24 Temmuz 2015’te çözüm sürecine son verilerek Kürt meselesinde yeniden savaş konseptine dönülmesinin yolu da açılmış oldu.

CHP, Kürt şehir ve kasabalarına yönelik aylarca süren sokağa çıkma yasaklarını, abluka uygulamalarını destekledi. Kanlı operasyonlara destek verdi.

Sivillere yönelik katliamlara, insan hakları ihlallerine ‘hendek bahanesi’ ile sesini çıkarmadı.

Devlet uygulamalarını, hele de terörle mücadele kılıfına sokulmuşsa hep onayladı.

16 NİSAN 2017 ANAYASA REFERANDUMUNDA CHP

CHP, 16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa Referandumu’nun şaibeli sonuçları karşısında da yine devlete biat çizgisini sürdürdü.

Evet oyların yüzde 51.41, hayır oyları yüzde 48.59 çıkmış olsa da bu sonuçlara büyük bir çoğunluk inanmadı.

‘Evet’ ile ‘Hayır’ oyları arasındaki farkın sadece 1 milyon 393 bin olması, tartışmaları da beraberinde getirdi.

Buna, YSK’nın sayıma geçildiği sırada aldığı, ‘mühürsüz zarf ve pusulaların dışarıdan getirilmedikçe geçerli sayılması’ yönündeki kararı eklenince şaibe iddiaları daha da yoğunlaştı.

CHP lideri Kılıçdaroğlu tepki olarak, YSK’yı ‘seçime gölge düşürmek’ ile suçladı. Gerekli itirazların yapılacağını söyledi!

Yöntem olarak, YSK’ya (Yüksek Seçim Kurulu) ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurulacağı duyuruldu. Böylelikle referandum sonuçlarına itiraz eden partili gençlerin ve seçmenlerin YSK’ya yönelik protesto gösterilerine son verilmesini sağladı.

Bu göstermelik itirazlarla iş geçiştirildi ve ‘hayır’ oyu vererek tepkilerini dile getirmiş ve anlamlı bir karşı cephe oluşmasını sağlamış çeşitli kesimlerin bir araya gelerek bir muhalefet bloğu oluşturmasının önüne geçilmiş oldu.

Kılıçdaroğlu bu sorunda da bir muhalefet liderinden çok sorumlu mevkide bulunan bir devlet görevlisi pozisyonunda tavır almış oldu.

Yine, muhalefetin ateşini soğutan, hızını azaltan ve gerektiğinde gazını alan bir görevli gibi davranmıştı.

Referandumun üzerinden neredeyse 1 yıl geçmişti ki, Kılıçdaroğlu 2018 Şubat’ında katıldığı bir TV programında "referandumda yüzde 51,2 hayır çıktı" dedi. Ancak ne bir daha bu sözü ağzına aldı ne de bu söze ilişkin bir girişimde bulundu.

24 HAZİRAN GECESİ KILIÇDAROĞLU NEREDEYDİ?

24 Haziran’da yapılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde ise CHP, MHP’den ayrılanların kurduğu İYİ Parti ve Saadet Partisi ile Millet İttifakı'nı gerçekleştirdi.

HDP ile ittifak bir yana bu konuda görüşme bile yapılmadı.

Sonuçların ilan edilmesi sırasında yine AA sahnedeydi.

Seçim sonuçlarının sağlıklı bir şekilde alınmasını sağlamak amacıyla kurulan Adil Seçim Platformu sayımın başladığı saatlerde çökünce ya da çökertilince bütün Türkiye, AA’nın şaibeli olduğu sonradan anlaşılan verilerine bakarak sonuçları öğrenmeye çalıştı.

Daha gece yarısı olmadan başta CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce olmak üzere CHP’nin yetkili sözcüleri kısa bir süre önce yaptıkları, seçimin ikinci tura kaldığına ilişkin ifadelerinden vazgeçerek, Erdoğan’ın ilk turda kazandığını kabul ettiklerini açıkladılar.

Bütün gece ne İnce ne de Genel Başkan Kılıçdaroğlu medyanın karşısına çıkmadıkları gibi ortalıkta hiç görünmediler. Seçmenlerine ve partililere herhangi bir açıklama da yapılmadı. Tam bir dağınıklık ve perişanlık sergilendi.

Ertesi gün ve daha sonra yapılan açıklamalar ise o gece ne olduğu konusunu aydınlığa kavuşturamadı.

Buna karşılık CHP’nin bazı yetkililerinin seçim gecesi tehditlere maruz kaldıkları ve AKP’nin silahlı milislerinin kışkırtmaları nedeniyle daha vahim olaylar çıkmaması için YSK önünde protesto yapılmasını engelledikleri iddiaları ortaya atıldı.

Buna rağmen şimdiye kadar bu iddialara ve Adil Seçim Platformu’nda neler olduğuna ilişkin herhangi bir açıklama yapılmış değil.

Bu seçimle ilgili şaibeler de geçiştirilmiş oldu.

CHP’nin itirazları her zamanki gibi sıradandı ve tabii ki bir netice vermesi beklenmiyordu.

CHP DEVLETİN MUHALEFET PARTİSİ Mİ?

Şimdi 31 Mart’ta yerel seçimlere gidiyoruz. CHP yine Kılıçdaroğlu’nun sağcı adaylardan medet umma klasiğini bozmadı. Ankara ve İstanbul için biri eski ülkücü, diğeri de eski ANAP’lı iki sağcı aday bulup çıkardı. CHP’nin bütün seçim umudu şimdi bu iki adayda odaklanmış bulunuyor.

Ayrıca CHP Kürtlerle, HDP ile görüşmeme, onlarla yan yana durmama klasiğini de bozmadı. Yine İYİ Parti ile güçlü bir seçim ittifakına giderken Kürt oylarını çantada keklik sayarak, "Sandıkta ittifak" diyerek HDP seçmeninin kendisine mecbur olduğunu söylemeye devam etti.

Peki CHP parti olarak 24 Haziran seçimlerindeki yenilgiden sonra ne yaptı? Seçmene hangi yeni fikirlerle ve önerilerle gidiyor? Bu seçimde neyin vurgusunu yapacak?

Önümüzdeki dönem iktidarın giderek vahim bir hâl alan uygulamalarına karşı nasıl karşı duracak?

Hızla faşizme yürüyen bir iktidara dur diyebilmek için kimlerle nasıl bir işbirliğine, güç birliğine gidecek.

Bu konularda CHP’den bir şey duymak mümkün değil.

Sadece içi boş, bilinen itirazları yapmaya devam ediyorlar.

Meclis Başkanı, Anayasa'nın 94. Maddesi'nin açık hükmüne rağmen İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday gösteriliyor, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel doğal olarak tepki koyuyor:

"Madem aday oldun, Meclis Başkanlığı koltuğunu bir an önce bırak. Meclis Başkanı olarak atacağın her imza kanunsuz, vereceğin her karar hukuksuz, harcayacağın her kuruş zimmet suçudur" diyor.

Peki çok güzel, bunu hepimiz destekliyoruz ama siz bu konuda ne yapacaksınız?

Bu suçlamayla başvuracağınız ve sonuç alabileceğiniz bir kurum var mı? Daha doğrusu anayasanın çiğnenmesi suçunu kovuşturacak bir yargı makamı kaldı mı?

Kalmadıysa, o zaman bu anayasa ihlali ve YSK’nin son kararlarıyla şimdiden gayri meşru durumuna düşmüş yerel seçimi kabul mü edeceksiniz?

Yoksa, daha önce yaptığınız gibi sadece söyleyip geçecek misiniz?

CHP olarak iktidarın neredeyse bütün gayri meşru faaliyetlerine meşruiyet sağladınız, şimdi de bu seçimin meşruluğunu mu sağlayacaksınız?

Sonuç olarak CHP, ülkede yüzde 60’lara yükselen muhalefet gücünün önüne set çeken bir partidir.

2019’da Türkiye siyasetinde değişmesini en çok istediğim şey bu durumun son bulmasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi