Terör destekçisi mi arıyorsunuz? Aynaya bakın yeter!

Suriye’deki terör örgütleriyle ilişkileri uluslararası yayınlarda ve raporlarda belgelenen iktidar, HDP’yi ve seçmenini terör destekçiliği ile suçlamaya kalkıyor.

Seçim süreci iktidarın neredeyse bütün muhalefeti, ama özellikle de HDP’yi ve hatta seçmenlerini teröristlikle suçlamasıyla iyice zıvanadan çıktı.

Kirli ve pespaye seçim tartışmalarını midem bulanmış bir halde izlerken Ahval sitesinde yayınlanan bir makale dikkatimi çekti.

Başlık şuydu:

"IŞİD Türkiye elçisinden tüyler ürperten iddialar: Görevim Türk istihbaratıyla ilişkileri yönetmekti"

HS Today adlı bir internet sitesinde üst düzey bir IŞİD militanı ile yapılan röportajın özeti yayınlanmıştı.

Abu Mansur al Magrebi adlı IŞİD emirinin özellikle de Türkiye ile ilişkiler konusunda anlattıkları şeyler çoğunu bildiğimiz halde çok çarpıcıydı.

Türkiye’deki siyasi ve ekonomik karmaşayı, kaosu ve çürümüşlüğü yansıtan haber ve yorumlar arasında sıkışmış kalmış bu röportajın üzerinde biraz durmak gerektiğini düşündüm.

Çünkü anlatılanlar sadece bir IŞİD yöneticisinin itirafları olarak değerlendirilemez. Bu itiraflar, Türkiye’nin terör örgütü IŞİD ve bu örgütün yöneticileri ile nasıl bir ilişki içinde olduğunu belgelemesi açısından büyük önem taşıyor.

Önce bu röportajı yayınlayan siteyle ilgili bir iki bilgi aktarmalıyım.

Homeland Security/Today.US (İç Güvenlik) adlı site, Uluslararası Ekstremist Şiddet Çalışmaları Merkezi adlı bir kuruluşun yayını.

Başta ABD devletinin çok değişik organlarına -Bunlara CIA, FBI dahil- ve özel kurumlara, CNN, BBC, Fox TV dahil birçok medya kuruluşuna terörizm, güvenlik ve benzer meselelerde danışmanlık yapan, bu konularla ilgili olarak üniversitelerle de işbirliği içinde olan bir kuruluştan söz ediyoruz.

Bağdat'ta bir hapishanede tutuklu olarak, büyük bir olasılıkla hakkında verilecek idam kararını bekleyen eski IŞİD lideri ile röportajı yapan da bu merkezin direktörü Anne Speckhard, Georgetown Üniversitesinde öğretim üyesi. Bu röportajda birlikte çalıştığı Ardian Shajkovci de yine aynı merkezde görev yapan bir bilim insanı.

Anne Speckhard’ın en önemli ilgi alanlarından biri IŞİD. Bu konuda şimdiye kadar iki kitap yazmış ve değişik ülkelerde yaklaşık 600 teröristle röportajlar yapmış.

Bu kısa araştırmayı, röportajın ne kadar güvenilir olduğunu öğrenebilmek amacıyla yaptım ve edindiğim bilgilerin özetini sizlere de aktarmış oldum.

Çünkü burada yansıtılan olaylar, açıklamalar ve değerlendirmeler, -Tabii IŞİD militanının söyledikleri ne kadar doğru ayrıca araştırılması gerekir- bir iddia olarak bile Türkiye’nin başını ciddi olarak ağrıtma ihtimali olan bilgiler.

BİNLERCE TERÖRİST SINIRDAN NASIL KOLAYCA GEÇTİ?

"Benim Rakka’daki işim uluslararası olaylarla ilgilenmekti" diyor IŞİD yöneticisi Abu Mansur al Magrebi.

"Görevim IŞİD’in Türk istihbaratıyla ilişkilerini yönetmekti. Hepsi Türkiye elçiliği görevine sahip emir rütbesine yükselmeden önce sınır bölgesinde çalışırken kendiliğinden oldu." diyerek hikâyesine devam ediyor.

‘Türkiye elçiliği’ sözü boşuna söylenmiş bir laf değil. Gerçekten de egemen bir ülkenin resmi temsilcisi, elçisi gibi ağırlanmış Türkiye’ye geçtiği zamanlarda.

Özel korumalar, şahsına tahsis edilmiş arabalar, konutlar vb. hepsi IŞİD elçisi için sağlanmış.

Faslı bir cihatçı olan Mansur Kazablanka üzerinden İstanbul’a gelerek Türkiye’nin güney sınırından -Tabii elini kolunu sallayarak- Suriye’ye girmiş.

Mansur’a verilen ilk görev Türkiye sınırından geçerek IŞİD’e katılmak isteyen, yeni üyeleri denetlemek olmuş.

"Görevim Türkiye’ye gelen yabancı mücahitleri karşılayan ajanları yönetmekti. Bu kişiler İstanbul’a gelen yabancı katılımcıların Suriye sınırındaki Gaziantep, Antakya, Şanlıurfa gibi şehirlere yolculuklarını organize eden, IŞİD’den para alan kimselerdi. Türkiye’dekilerin çoğu IŞİD’e biat eden ancak silahsız gruplardı".

"Gelenlerin büyük çoğunluğu Kuzey Afrika’dandı, Avrupa’dan gelenlerin toplamı 4 bin civarında olmalı."

Söylediği rakamlar meselenin vahametini göstermesi açısından çok ilginç.

Tunus’tan 13 bin, Fas’tan 4 bin kişi gelmiş. Libya’dan az katılım olmuş. Bunlar sadece 2015 yılına kadar olan rakamlar.

Devam ediyor IŞİD emiri:

"2014-15 yılları içinde yaklaşık 35 bin yabancı mücahit ülkeye giriş yaptı. Sonrasını bilmiyorum ama rakamlar giderek azaldı."

Röportajı yapan Anne Speckhard, Mansur’un verdiği bu rakamların Suriye’ye yurt dışından yaklaşık 40 bin milisin katıldığını tahmin eden uzmanların verileriyle tutarlı olduğunu yazıyor.

Röportajcı, IŞİD savaşçılarının sınırı geçip Türkiye’de tedavi görme izinleri olup olmadığını sorduğunda Abu Mansur’un sadece bir Emir değil, aynı zamanda bir diplomat olduğunu anladıklarını söylüyor.

"Türk istihbaratı ile IŞİD emniyet güçleri arasında yaralanan milislerin sınırdan geçişi konusunda bazı anlaşmalar ve tolerans vardı. Türk istihbarat teşkilatı MİT ile çok sayıda yüz yüze toplantı yaptım."

Türk hükümeti içinden tam olarak kimlerin IŞİD üyeleriyle görüştüğü sorulduğunda ise Mansur, "Ekipler vardı. Bazıları MİT, bazıları ordudan, 3-5 farklı grubu temsil eden ekipler vardı. Toplantıların çoğu konuşulacak konuya göre ya Türk askerî tesislerinde ya da onlara ait ofislerde oldu. Bazı dönemler her hafta görüşüyorduk. Toplantıların çoğu sınıra yakın yerlerde, özellikle Gaziantep’te olurken, Ankara’da da toplantılar yapıldı."

Bu noktada Anne Speckhard şunları yazıyor:

"Türk hükümet yetkilileriyle Ankara’da görüştüğünü duyduğumuz andan itibaren Mansur’un gözümüzdeki statüsü IŞİD büyükelçisi olarak değişti, çünkü yaptığı iş buydu. ‘Sınırı rahatça geçiyordum, bana araç tahsis ediliyordu ve koruma eşliğinde gidiyorduk. Beraberimde iki-üç kişi daha oluyordu ve ekibin lideri bendim.’

TÜRKİYE, IŞİD’İN YARDIMIYLA KUZEY SURİYE’Yİ İSTİYORDU

Mansur, Erdoğan’a bağlı bir istihbarat görevlisinin kendisine "Cumhurbaşkanı’nın kendisiyle bizzat görüşme istediğini" bildirdiğini ancak bu görüşmenin gerçekleşmediğini de iddia ediyor.

Röportajda anlattıklarına bakılırsa Abu Mansur hükümetin güvenlik işlerine bakan yüksek makamlardan yetkililerle anlaşmalar yapıyordu.

Mansur’a göre iktidarın amacı IŞİD’i sınır bölgesinde tutarak Kuzey Suriye’yi kontrol etmekti. "Kessab’dan Musul’a kadar tüm Kuzey Suriye’yi istiyorlardı."

IŞİD emiri, Türkiyeli yetkililerle yapılan görüşmelerde Osmanlı İmparatorluğu’nun tekrar kurulması konusunun da gündeme geldiğini anlatıyor, "Türkiye’nin vizyonu buydu." diyor.

"Bu vizyonu tüm Türk devletinin paylaştığını söyleyemem. Çok sayıda yetkili bunun gerçekleşmesini istemiyor." diye de ekliyor.

Bu da çok ilginç…

Bu konudaki ayrıntıları yazının orjinalinde bulabilirsiniz.

Burada benim önemsediğim konu, Türkiye’yi yönetenlerin nasıl pervasızca ve fütursuzca bir terör örgütü ile kurduğu ilişkiler.

Söz konusu olan, bu terör örgütünü ve militanlarını kullanmayı amaçlamak ve de bol bol kullanmak. Devletin bütün olanaklarını bu iş için seferber etmek.

Yoksa silahlı bir ihtilafı çözmek amacıyla bir devlet ya da temsilcileri bir terör örgütü ile görüşür. Zaten görüşmeden bir sorunu çözmek söz konusu olamaz.

Nitekim devlet, hem Oslo görüşmeleri sırasında hem de İmralı sürecinde terör örgütü olarak nitelendirdiği PKK ile -sorunun çözümüne inanmasa ve niyeti başka olsa da- görüşmeler yaptı.

Şimdi bunların hepsini inkâr ediyor ve o görüşmelere katılan Kürt tarafının temsilcilerini cezalandırıyor.

IŞİD’li cihatçı Mansur’un röportajındaki açıklamalar bu iki yüzlülüğü ortaya koyuyor.

Bu konuya ilişkin son alıntı devleti yönetenlerle IŞİD arasındaki kirli ilişkilerin boyutunu göstermesi açısından çok önemli:

"Yaralılarımızı Türk hastanelerine göndermek için anlaşma yaptık. Tedavi için gelenlerin pasaportlarına bakılmıyordu, kapılar tamamen açıktı. Ambulanslar hiçbir soru sorulmadan sınırdan geçebiliyordu. Önceden haber verirsek istediğimiz gibi sınırı geçiyorduk."

Bu konuda Suriye iç savaşının başından bu yana birçok haber çıktı. Birçok itiraf, hatta açılan bazı davalar vesilesiyle iddianamelere giren belge ve bulgular oldu.

Daha geçenlerde, 19 Şubat’ta eski El Kaide lideri terörist Ebu Muhammed el-Cevlani’nin bir çatışmada yaralandıktan sonra getirildiği Antakya’da tedavi edildiğine ilişkin haberler çıktı.

Tabii bu haberleri kimse duymadı. Hiçbir yetkili bir açıklama yapmadı. Ve bir süre sonra da zaten kimse bu konudan bahsetmez oldu.

Geçmişte buna benzer bir yığın olay var. Neredeyse hiçbiri yalanlanmış değil.

Bu konuda IŞİD’li cihatçı Mansur'un röportajda anlattıklarının büyük bölümünün doğru olduğunu gösteriyor.

İktidar bu röportajda da ortaya konulduğu gibi Suriye’de teröristlerle, terör örgütleriyle çok yakın ve kirli bir ilişki içinde olmuş ve hâlâ da olmaya devam ediyor.

İçin ilginç tarafı, Suriye’de teröre bu kadar bulaşmışken ve bu ilişkiler uluslararası yayınlarda, raporlarda ve diğer mecralarda belgelenirken kalkıp da HDP’yi ve HDP seçmenini teröristlikle, terör destekçiliği ile suçlamaya kalkıyorlar.

Terör destekçisi arıyorsanız, bir zahmet en yakın aynaya dönün yüzünüzü!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi