Neo-Antiemperyalizm: S-400’ler için Trump’a rüşvet!

Türkiye S-400’leri alsa da almasa da ağır bir bedel ödeyecek. Ülkenin bu duruma düşürülmesinin tek nedeni birinci yılını dolduran Tek Adam Rejimi.

Cumhurbaşkanı Tokyo’daki G-20 Zirvesi’ne giderken çok rahat görünüyordu.

Gazetecilerin, ABD yönetiminin S-400 alımı nedeniyle Türkiye’ye uygulayacağını ilan ettiği çeşitli yaptırımlara ilişkin bir sorusuna, giderayak şu yanıtı vermişti:

"Şimdiden doğmamış bebeğe don biçiyorsunuz. Ambargonun uygulanacağı ne malum.Alt kademedekiler bunu istiyor ama durumu önce Başkan Trumpla başbaşa görüşeceğiz."

Görüştüler... Peki ne oldu?

Saray’ın dış ilişkiler kadrosu, ABD’den ambargolarla ilgili gelen her haber sonrasında aynı değerlendirmeyi yapıyordu.

"Onlar (ABD Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Senato ve Temsiciler Meclisi’nde çoğunluğa sahip Cumhuriyetçi ve Demokratların liderleri ve hatta başkanın danışmanları) ne derse desin Erdoğan Trumpla görüşürse durum değişir. Cumhurnaşkanı bir yolunu bulur onu ikna eder."

Bu politikayla Tokyo’ya gidildi ve Trump'la beklenen görüşmeler yapıldı.

Şimdi zirve sonrası Erdoğan’ın açıklamaları ile buna uyumlu (!) pompalanan haber  ve yorumlara baktığımızda ambargo işi sanki halledilmiş gibi bir hava yaratılmak isteniyor.

Aslında buna kendileri bile fazla inanmamış olacaklar ki Erdoğan açıklamalarının bir yerinde, "Şimdiden kesin bir şey söylemek zor. Bakalım, neler olacağını görelim" diyerek zaman kazanma politikasının devam edeceğini ifade etti.

Peki Trump’ı ikna etmek için bu görüşmede ona ne gibi öneriler (rüşvetler) sunuldu. Malum, Trump bir iş adamı ve sadece paradan, kardan, çıkardan ve avantadan anlıyor.

TRUMP’A SUNULAN MİLYAR DOLARLIK RÜŞVETLER

Erdoğan bunları da açık açık söylüyor. Bunun nihayet bir serbest piyasa mekanizması olduğunu ifade ediyor. Ve anlatıyor:

Bir kere ABD’ye daha önce önerdiği, ticaret hacminin 75 milyar dolara çıkarılması önerisinin revize edildiğini, bu miktarın 100 milyara çıkarıldığı bilgisini veriyor.

Menbiç’e girebilmek, orada güvenli bir bölge kurup o bölgelerden Kürtleri temizleyebilmek niyetiyle Trump’ı ikna etmek için bu rakam önce 20 milyardan 75 milyar dolara çıkarılmıştı.

Altı aydaki artışa bakın! Tek adam rejiminin gücü işte burada!

Meclis’te görüşme, medyada ve kamuoyunda tartışma falan yok.

Lider 75 diyor, dış ticaret hacmi arttırılıyor. Olmadı, pazarlık amacıyla 100’e çıkarıyor. Olmadı yeni silah siparileri veriliyor.

Kimin sırtından?  Vergi veren milyonların sırtından.

Bu rakamları duyunca Trump’ın gözleri fal taşı gibi açılmış olmalı!

"Türkiye ne üretiyor ki ABD’le dış ticaret bu seviyeye gelebilsin?" diye sorabilirsiniz.

Asıl soru Türkiye ABD’den neler alacak ki dış ticaret hacmi bu seviyelere gelebilsin? olmalı.

Erdoğan bu sorulara da kendisi cevap veriyor.

Ticaretin asıl amacının silah olduğu ortada.

116 tane F-35 alınacağını tekrarlıyor. Bu alımın 25 milyar dolar civarında olacağı söyleniyor.

"Söyleniyor" diyorum, çünkü bu konularda kesin bir fiyat asla telaffuz edilmiyor. Pazarlıklar da, alış verişler de kapalı kapılar ardından yapılıyoır.

Erdoğan’ın Trump’a rüşvetleri devam ediyor.

Belki Patriot hava savunma füzeleri için de söz vermiş olabilir. Çünkü Türkiye’nin bu füzeler için resmen talepte bulunduğu zaten biliniyor.

Yine Erdoğan açıkladığı için, son rüşvetin Boeing yolcu uçakları için verilen sipariş miktarının 30’dan 100’e çıkarılmış olduğunu öğreniyoruz.

Bu da neredeyse 30 milyar dolar tutuyor.

Tabii kesin rakamı, parasını bizler ödüyor ve ödeyecek olsak da bilmemize imkân yok. Bunlar yüksek devlet faaliyetleri. Vatandaşların bu bilgileri öğrenmesine gerek yok.

İlk sipariş de yine Erdoğan tarafından 2017’nin Eylül’ünde yine Trump’a rüşvet olarak verilmişti.

Suriye’de Kürtleri ezmek için ABD’nin desteğinin sağlanabilmesi için...

S-400’LERİN ALIMI UĞRUNA ÖDENECEK BEDELLER

Bu rüşvetlerin, devletin kasasından çıkan, vatandaşın ödediği ve kim bilir daha kaç sene ödeyeceği vergi gelirlerine dayanılarak verilen bu sözlerin sebebi ne?

Bunlar ülkenin gerçek ihtiyaçları mı?

Yoksa ABD ve Rusya ile girişilen ve adına denge politikası denilen beceriksiz oyunda Türkiye’nin ödemek zorunda kaldığı ve daha da kalacağı bedeller mi?

Türkiye ABD’yi, özellikle Suriye ve Kürtlere yönelik politikalarında yanına çekebilmek için Rusya ile dengelemek isterken Putin’in oyununa düştü.

Özellikle Suriye’de Kürtler ve müttefiklerinin büyük kazanımları, devletin değişmez Kürt düşmanlığını çn plana çıkararak Suriye politikasına dönüştürünce Rusya’ya biat edilmek zorunda kalındı.  

Suriye’de uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle oyun masasından dışlanmışken 360 derecelik bir politika değişikliği ile Rusya’ya teslim olundu.   

Türkiye, hiç ihtiyacı olmadığı halde Putin’in dayatması ile S-400 hava savunma füzeleri almaya karar verdi. Putin’in amacı malum.

NATO ve Batı cephesinde Türkiye eliyle huzursuzluk, gerginlik yaratmak.

Bunun için Türkiye adeta Rusya’ya rehin oldu diyebiliriz.

Oysa bir NATO üyesi ve ABD müttefikinin bu sistemi edinmesi imkânsız bir şeydi. Buna rağmen Saray’ın dış politika dahileri (!) hem S-400’leri hem de ABD üretimi en son nesil F-35 savaş uçaklarını alabileceklerini zannettiler.

ABD’yi idare edebileceklerini, Trump’ı da rüşvet ve vaatlerle kandırabileceklerini sandılar.

Bu tartışmaları kısa geçiyorum.

ABD ve NATO cephesinden kesin karşı çıkışlar ve yaptırım kararları kesinleşinceye kadar, hatta Tokyo toplantısına kadar başta Erdoğan ne diyordu?

"Türkiye bağımsız bir ülke. İstediği ülkeden istediği silah sistemini alabilir."

Buna da anti emperyalizm diyorlardı.

Rusya emperyalizmine biat ettiklerini ve özellike Suriye’de asla Rusya’nın sözü dışına çıkamadıkları halde...

Ne diyordu geçenlere Savunma Bakanı Hulusi Akar, S-400 füzlerinin alımı konusunda?

"Bir çözüm bulmak zorundayız. Bu füzeleri alamazsak Rusya’nın müeyyidelerine maruz kalırız."

Kimse bu sözün üzerinde durmadı. "Ne demek istiyorsun?" diye sormadı.

Demek ki ABD S-400’ler alınırsa, Rusya ise S-400 alınmazsa müeyyide uygulayacak.

Ülkeyi getirdikleri noktaya bakın...

Her durumda bedel ödenecek.

Buna anti emperyalizm diyenler var!

Buna olsa olsa neo-antiemperyalizm demek uygun olur.

Bu günlerde tek adam rejiminin birinci yılı tartışılıyor.

Fazla uzağa gitmeye gerek yok. İçine düşürüldüğümüz çıkmaza bakmak yeterli!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi