Tahran’daki hezimetin sebebi Kürt düşmanlığı

Erdoğan’ın İdlib’de ateşkes çağrısı zirvede kabul edilmedi. Putin öneri üzerine, Türkiye’nin El Nusra ve IŞİD’in sözcülüğünü yaptığını ima etti.

Türkiye, İdlib meselesinin görüşüldüğü Tahran’dan beklenildiği gibi eli boş döndü.

Hatta eli boş dönmenin de ötesinde hezimete uğradı. Çünkü bu kez görüşmeler kapalı kapılar ardında değil, medyaya açık olarak yapıldı. Bütün dünya kimin ne söylediğini duydu.

Türkiye İdlib’de maaş ödediği, destek verdiği ve kolladığı cihatçı örgütleri kurtarabilmek niyetiyle ateşkes ilan edilmesini önerdi. Amaç Suriye ve Rusya’nın İdlib’de cihatçı örgütlere ve destekçilerine karşı başlamış olan operasyonu durdurmak, olmazsa geciktirmekti.

Tahran’da da bunu denedi, ama başaramadı. Rusya ve İran İdlib’deki cihatçı güçleri temizleme konusunda kararlı olduklarını gösterdiler. Operasyonun devam edeceği anlaşıldı.

Erdoğan ise ısrarla ateşkes ilan edilmesi gerektiğini söylerken Rusya ve İran onu dinlemedi bile. Ateşkes yerine cihatçı örgütlere silah bıraktırma, bırakmayanları ise imha etme konusunda anlaştılar. Erdoğan’ın itirazları bir sonuç vermedi. Bu konudaki önemli maddelere katılmasa bile ortak bildiriyi imzalamak zorunda kaldı.

Tahran zirvesinde Türkiye açısından başka bir skandal daha yaşandı.

Erdoğan'ın "İdlib'e askeri operasyon olmasın, önce ateşkes teklif edelim" sözlerine karşı Putin, "Burada silahlı gruplar yok, El Nusra, IŞİD bu toplantıya katılmıyor. Biz teröristlerin yerine konuşmuyoruz. Onların silahlarını kullanmayacaklarını söyleyemeyiz" diyerek Türkiye’ye adeta cihatçı örgütlerin sözcüsü imasında bulundu.

Tabii Türkiye cihatçılara zaman kazandırmak adına bu öneriyi yaparken  Erdoğan’ın geçmişte PKK’nin ateşkes çağrılarını, "Teröristlerle ateşkes yapılmaz" diyerek reddettiğini hatırladık.

Türkiye’nin Suriye’de cihatçı örgütlerle içli dışlı oluşu zaten bilinen bir gerçekti. Zirve’de de gerek ateşkes önerisiyle, gerekse Putin’in bu öneriye verdiği manidar cevapla açıkça terör örgütleriyle görüşen ve pazarlıklar yapan bir devlet durumuna düşmüş oldu.

Putin aynı toplantıda, yine Erdoğan’a cevap olarak kararlı bir dille, "Siviller bahane edilmesin İdlib teröristlerden temizlenecek" dedi.

 

ERDOĞAN’A GÖRE ATEŞKES ÖNERİSİ KABUL EDİLDİ

Sonuç bildirisi de Rusya ve İran’ın istediği şekilde yayınlandı. Ateşkesten söz bile edilmedi. Türkiye’de buna boyun eğdi.

Zirve daha öncekiler gibi kapalı kapılar arkasında yapılsaydı Saray, Dışişleri Bakanlığı ve iktidarın propaganda organları gerçeğin tam tersini yansıtmakta bir sakınca görmezlerdi.

Bu seferi bunu yapamadılar. Tahran zirvesinden duydukları memnuniyetsizliği, içine Rusya eleştirileri de katarak ifade etmek zorunda kaldılar.

Buna rağmen Erdoğan, Tahran dönüşü uçakta yaptığı açıklamada ateşkes önerisi kabul edilmiş ve ortak bildiriye girmiş gibi konuşmakta bir sakınca görmedi.

Erdoğan, Saray medyasının uçaktaki temsilcilerinin, 'Tahran’daki 3'lü zirvenin Türkiye açısından en olumlu, en memnuniyet verici yönü nedir' çanak sorusunu şöyle yanıtladı:

"Ateşkes rejiminin sürdürülmesi konusunda mutabakatın oluşması"

Bunun 12 maddelik 'Ortak açıklamaya da yansıdığını ileri sürdü. Açıklamada, silahların bırakılmasına işaret edildiğini söyledi ve bunu kendine göre yorumladı.

"Metinde tabii ki diplomatik bir dil kullanılıyor. Ama bunu, silahların bırakılması veya ateşkes gibi bir ifadeyle ortaya koyarsak, o zaman daha iyi anlaşılır. Bölgeye çok daha iyi mesaj olur" cevabını verdi.

Yayınlanan bildirinin 3’üncü maddesinde, 'ateşkes' ifadesinden söz edilmezken, 4 maddede, 'Terörist grupların ateşkes rejimine katılmış veya katılacak olan silahlı muhalif gruplardan ayrıştırılmasının sivil zayiatın önlenmesi bakımından da dahil olmak üzere büyük önem arz ettiğinin altı çizildi' deniliyor.

Öte yandan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da bu konuda çok hayret uyandıran bir açıklama yaptı. Kalın Daily Sabah Gazetesi’ne yazdığı bir yazıda "Türkiye'nin İdlib'de 12 gözlem noktası bulunuyor. Türk askerlerinin varlığı, muhtemel bir saldırıyı önlemenin tek garantisi. Zira Rus savaş uçakları ve rejim kara kuvvetleri, Türk askerleri oradayken bir saldırı gerçekleştirmeyi göze alamaz" dedi.

Adeta oradaki 12 gözlem noktasında bulunan askerlerin canlı kalkan olacaklarını söylemiş oldu.

Ayrıca, "Ruslar saldırıyı göze alamazlar" diye yazdığı makale yayınlandığında Rus uçakları, yoğun olmasa da İdlib’deki cihatçı hedeflerini vurmaya devam ediyorlardı.

 

İDLİB VE DİĞER SORUNLARIN SORUMLUSU ANKARA

Tahran Zirvesi İdlib operasyonu ve sonrası açısından çok önemliydi.

Çünkü İdlib Suriye’nin bütünlüğünün sağlanması için aşılmasın gereken son engel.

Buna rağmen Türkiye, ABD ve bazı Avrupa ülkeleriyle birlikte Suriye’de savaşın bitmesini istemiyor.

Çünkü İdlib’in cihatçılardan temizlenmesi ile Suriye’nin yeniden kurulabilmesin önünde sadece Kürtlerle yapılacak anlaşma kalıyor.

Kürtler şu anda Suriye Demokratik Güçleri yapısı içinde Suriye topraklarının dörtte birini ve ekonomik kaynaklarının da önemli bölümünü denetliyor. 

Bu şartlarda Kürtlerin Yeni Suriye’nin yapılanmasında bazı kazanımlar elde edecekleri muhakkak. 

Bu kazanımların ne olacağı önümüzdeki süreçte Kürtlerle Şam yönetimi arasındaki görüşmelerde, pazarlıklarda ortaya çıkacak.

İşte Türkiye’nin uykularını kaçıran bu süreç.

Ve Türkiye’yi yönetenler bu sürecin adım adım ve kaçınılmaz olarak yaklaşmakta olduğunu çok iyi biliyorlar.

Bildikleri halde bu sonucu engelleyebilmek, olmadı geciktirebilmek ya da bu amaçla Kuzey Suriye’yi istikrarsızlığa sürükleyebilmek için ellerinden geleni yaptılar. Hala da yapmaya çalışıyorlar.

AKP-Devlet Koalisyonu Rus savaş uçağının düşürülmesi sonrasında Rusya’ya biat ederek Suriye denklemine girebildi. Sırf Kürtlerin kazanımlarını engelleyebilmek gerekçesiyle Putin’in Türkiye’yi değişik amaçları için kullanmasına izin verdi. İnanmadığı halde Astana ve Soçi süreçlerine katılarak Suriye’deki kendi gündemini gerçekleştirmeye çalıştı.

Rusya’nın desteği ve izni sayesinde Kürtlere karşı Kuzey Suriye’de mevziler kazandı. Bu mevzileri zamanı gelince yine Rusya’nın talebi ile boşaltmak zorunda kalacağını bildiği halde…

Suriye denkleminde yer alabilmek adına savaşın başından beri desteklediği ılımlı-radikal cihatçıların çeşitli Suriye kentlerinden çıkartılarak İdlib’de toplanması planının gerçekleşmesi için çalıştı.

Ve artık yolun sonuna gelindi. Türkiye İdlib’deki cihatçı örgütlerle bir süredir görüşüyor ve pazarlık yapıyor. Onların bir kısmını belki silah bırakmaya ikna edecek ama büyük bir çoğunluk buna yanaşmıyor. İkna edilenlerin nereye, nasıl nakledilecekleri de henüz bilinmiyor. 

Operasyonun yoğunlaşmasıyla yeni bir göç dalgasının başlaması bekleniyor.

Öte yandan İdlib’de sayıları 30 bin kadar olan silahlı cihatçının da büyük oranda Türkiye’ye geçiş yapmalarından korkuluyor.

 Ortaya çıkan bütün bu sorunların ve olası insani dramların büyük oranda sorumlusu Türkiye’nin Kürt düşmanlığını esas alan yanlış politikaları.

Bütün bu sorunlardan kurtulmanın bir yolu var.

Kürtlerle diyalog. Hem ülke içinde hem de sınırların ötesinde Kürt realitesini tanıyarak Kürtlerle birlikte hareket etmek…

Türkiye’nin tek çıkış yolu bu…

Ama Türkiye’yi yöneten ‘Akıl’ bunu yapamaz. Bildiği yoldan şaşmayacak.

Bu yanlış politikalar nedeniyle ağır bedeller ödenmeye başlayıncaya kadar…

İlk bedel İdlib’de ödenecek. Diğerleri peşinden gelecek.

Dileriz yol yakınken bu gerçek anlaşılır…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi