Yerel yönetim mi? Saray’ın yereldeki şubesi mi?

Seçim sonuçları ne olursa olsun, fark etmez. Yerel yönetimler bir vesayet sisteminden daha ileri başka bir vesayet sistemine geçiyor. Belediyeler artık Saray’dan yönetilecek.

Bugün yerel seçimler için oy kullanıyoruz.

Gece yarısına doğru sonuçlar alınmaya başlanacak.

Şu ittifak ya da bu ittifak, kim kazanırsa kazansın mutlaka politik sonuçları olacak. Ve bu konular kuşkusuz gece yarısından itibaren çok tartışılacak.

Çok farklı yorumlar, analizler, değerlendirmeler yapılacak.

Tartışmalar içinde yerel yönetimler meselesi ne kadar yer alacak, ne kadar değerlendirilecek kestiremiyorum.

Bu nedenle ben burada meselenin özünü değerlendirmek istiyorum.

Çünkü kampanya boyunca bazı adaylar yerel yönetimlerden söz ederek yerel halka ilişkin bazı projeler açıklamış olsalar bile onların sesi fazlaca duyulmadı.

Seçimin amacı, yerel yöneticileri seçmekti. Adaylar da önümüzdeki dönem nasıl bir yerel yönetim modeli uygulayacaklarını, ne gibi projeler gerçekleştireceklerini, hangi sorunları nasıl çözeceklerini anlatacaklardı. Anlatmaları gerekirdi.

Ama böyle olmadı. İktidar meseleyi beka sorunu olarak değerlendirdi.

Her şey normalmiş gibi davranıldı. Yerel yönetimlerin meseleleri pek gündeme bile gelmedi.

Aslında Erdoğan kampanyanın bitmesine birkaç gün kala nasıl bir yerel yönetim modelinin uygulanacağını bütün açıklığıyla dile getirmişti.

Cumhurbaşkanı ile uyumlu çalışamayacak bir yönetimin, yani aynı parti ya da ittifaktan olmayan bir başkanın belediye çalışanlarının maaşlarını bile ödeyemeyeceklerini ve iflas edeceklerini söylemişti.

Bunu dile getirirken bir dayanağı da vardı.

Erdoğan’ın Ağustos 2018’de çıkardığı bir kararname ile belediye ve yerel yönetimlerin de tek hesap denilen merkezi bir hesap sistemine dahil olacağı karara bağlanmıştı.

Bu kararnameye göre yerel yönetimlerin, her türlü gelir ve gider durumlarını bir ay önceden tahmin ederek hazineden, yani Saray’dan izin istemeleri gerekiyor.

Saray ya da Saray’a bağlı Maliye Bakanlığı’nın izni ile bu paralar ödenebiliyor.

AKP iktidarı daha önce yerel yönetimlere merkezi idareden ayrılan payı da yüzde 15’den yüzde 10’a düşürmüş, yerel yönetimleri iyice merkeze bağımlı hale getirmişti.  

YEREL YÖNETİMLER TAMAMEN SARAY’A BAĞLANDI

İdari açıdan bütünüyle merkeze bağlı olan yerel yönetimler bu son kararname ile mali bakımdan da doğrudan Saray’a bağlanmış oldu. Saray’ın onayı olmadan belediyelere bir kuruş bile ödenek verilmesi söz konusu olmayacak.

Zaten 16 Nisan referandumunda kabul edilen tek adam yönetimi anayasası da cumhurbaşkanına yerel yönetimler üzerinde büyük yetkiler tanıyordu.

Aslında buna bile gerek yoktu. Türkiye’nin yerel yönetimler sistemi aşırı merkeziyetçi bir anlayışla oluşturulmuştu ve yerel yönetimlere, belediyelere fazla bir yetki bırakmamıştı. Güç merkezde toplanıyordu.  

Söz gelimi Kürt belediyelerine kayyım atanması da yeni dönemin değil, eski vesayetçi dönemin yasa hükümlerinden yararlanılarak gerçekleştirilmişti.

Buna rağmen işbaşındaki Kürt belediyeleri eski mevzuatın kısıtlayıcı, aşırı merkezi hükümlerini zorlayarak, özellikle kültürel alanda ve sosyal belediyecilik anlamında bir hayli iş yapmışlardı.

İktidar tarafından atanan kayyımların ilk hedefleri de ilk planda bu çalışmalar olmuş ve bunların hemen hepsi ortadan kaldırılmıştı.

Türkiye’de zaten yerel yönetimlerin aşırı merkeziyetçi anlayışın bir sonucu olarak vergi toplama yetkisi bulunmuyor.

Oysa yerel yönetimlerin, hele de özerk olabilmesi için vergi koyabilmesi ve bu vergileri toplama yetkisinin olması gerekiyor. Yerel yönetimler emlak vergisini bile sadece topluyor, tahsil ediyor ve merkezi idareye aktarıyor.

Yerel yönetimlerde zaten tam bir merkezi vesayet sistemi geçerliydi.

16 Nisan Anayasası ile bu sistem bütünüyle Saray’ın vesayetine geçmiş oldu. Ağustos 2018 kararnamesi ise yerel yönetimleri Saray’ın yereldeki şubeleri durumuna indirgedi.  

Kayyım atamaları nedeniyle bir süredir yerel yönetimler zaten yerel halkın oylarıyla seçilmiş, onların ihtiyaçlarını karşılayan kurumlar olmaktan çıkarılmış, merkezi idarenin uç beyleri haline getirilmişti.

Şimdi bu durum çok daha olağan bir uygulama olarak Saray yönetimi tarafından yaygınlaştırılarak sürdürülecek gibi görünüyor. Kayyım atanmasa bile belediyelerin hiçbir önemi kalmayacak ve belediyeler Saray’ın mali dayatmasıyla karşı karşıya kalacaklar.

Seçim sonuçları ne olursa olsun, hangi ittifak ya da partiler ne kadar belediye kazanırsa kazansın fark etmez.

Yerel yönetimler bir vesayet sisteminden daha ileri başka bir vesayet sistemine geçecekler. Artık Saray’dan yönetilecekler.

Kısıtlı da olsa yerel demokrasinin, seçmen iradesinin son kalıntıları da bu şekilde ortadan kaldırılmış olacak.

Türkiye’de çağdaş anlamda yerel yönetimler zaten yoktu, şimdi tümden tabela kurumları haline gelecekler.

Peki, bu iş yürür mü?

Yürümeyeceğini görmek için fazla bekleyeceğimizi sanmıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi