YSK kararı: Seçim kanunu ayaklar altında

Kanunlara ve 58 yıllık içtihadına aykırı ‘iptal’ ve İBB seçimlerinin tekrarı kararını veren YSK, seçilenin ve seçmenin hakkının çiğnenmesine alet oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "hepimiz aynı gemideyiz" konuşmasında şöyle diyordu:

"Demokrasinin ve hukukun kuralları içinde yürüttüğümüz siyasi rekabet bu büyük birlikteliğin engeli değil, tam tersi zenginliği olmalıdır."

Oysa ne siyasi rekabet, ne seçimin güvenilirliği, ne de herhangi bir başka konu, demokrasi ve hukukun kuralları içerisinde yürütülüyor.

En yakın ve vahim örnekleri, 31 Mart seçimleri sürecinde yaşandı:

1- KHK ile kamu görevinden ayrılanların aday olup seçildikten sonra mazbatalarının elinden alınması...

2- İstanbul seçiminin iptaline varan ağır hukuk ihlalleriyle dolu süreç.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) gerekçeli kararını nihayet açıkladı:         

754 sandıkta, sandık kurulu başkanları kanuna aykırı şekilde belirlenmiş. Bu sandıklarda oy kullanan seçmen sayısı 212.276 olduğu için seçim sonucuna etki edecek nitelikte bulunmuş.

Haliyle herkes, "demek ki AKP’nin çaldılar iddiası yalanmış" meselesine kilitlendi.

Ancak asıl vehamet, okkalı yalanlar değil. Seçim hukukunun (da) ayaklar altına altına alınması.

Kanunlara ve 58 yıllık içtihadına aykırı ‘iptal’ ve İBB seçimlerinin tekrarı kararını veren YSK, seçilenin ve seçmenin hakkının çiğnenmesine alet oldu.

Hukukçu Doç. Dr. Volkan Dülger’e göre durum şöyle özetlenebilir:

"İki takım maç yapıyor. Federasyon hakemi, kuralları, sistemi belirliyor. Maça çıkıp kazanıyorsunuz. Hakemin hatalı davranışı olmamasına rağmen itiraz yapıldı ve maç iptal edildi diyelim. İyi de ben hakemi seçmedim, ne suçum var? Ama maç tekrarlanıyor... "

7 MADDEDE YSK KARARINDA AĞIR HUKUK İHLALLERİ

Her şeyden önce YSK’nın, 31 Mart İstanbul seçimi itirazlarında aldığı karar ve uygulamaları, birden fazla AĞIR hukuka aykırılıklar içeriyor.

Ne ilginçtir ki Millet İttifakı ve demokrasi güçleri, söz konusu ağır ihallerle ilgili tek bir girişimde bulundu, o da kabul görmedi.

Neydi o? Seçimin sadece İBB değil, tüm İstanbul için tekrarı.

Muhalefet, yapılan asıl usulsüzlüğü, hukuksuzluğu ayrıntısıyla kamuoyuyla paylaşmalı ve buna göre tedbirleri almalı.

Yoksa 31 Mart’ta nasıl seçim kanunu uygulanmadıysa 23 Haziran seçimi de demokrasi ve hukuk kurallarına göre işleyemez.

YSK’nın gerekçeli kararı üzerine konuşulacak elbet. Ancak bununla kalmayıp tarihî hukuksuzluğa kayıt düşmek, unutmamak ve takip etmek gerekiyor.

Anayasa hukukçusu Doç. Dr. Didem Yılmaz’ın 21 Mayıs’ta artıTV’de SözBizim’de aktardığı kanun ve içtihada göre YSK, seçimin iptalinde bir değil, iki değil... En az yedi ağır hukuksuzluğa imza attı. Neydi bunlar?

I- SEÇİMİN İPTALİ, SÜRE BAKIMINDAN HUKUKSUZ:

1. Seçim hukukunu bilenlerin, süre bakımından itiraz etmesi gerekiyordu. Nedense bu, hiç konuşulmuyor! Oysa sandıklar açıldıktan sonra ilçeye gider. İlçeden ile gönderilir, tutanaklar birleştirilir ve seçim sonuçlanır. İtirazlar, ancak tutanağın verilmesinden sonraki 7 gün içinde yapılabilir. AKP ise 16 Nisan’da olağanüstü başvurusunu yaptı.

2. İtiraz süreci, mazbatanın verilmesiyle başlamıyor. Mazbatanın hukuki değeri yok. 1 Nisan’da il birleştirme tutanağı hazırlandığına göre süre 8 Nisan’da bitti. Büyükçekmece için yapılan itirazın da süresi geçmişti.

3. Diyelim ki YSK, 58 yıllık içtihadını bir kenara bıraktı, mazbatadan itibaren süreyi işletti. İmamoğlu’na mazbata 17 Nisan’da verildi. Olağanüstü itiraz 16 Nisan’da yapıldı. Ek dilekçeler 20 ve 22’sinde verildi. İlk dilekçenin zaten süre yönünden reddi gerekiyordu. Öbürlerinin de reddedilmesi gerekiyordu, zira yeni bir başvuru değildi.

SONUÇ: Seçimin iptali kararı, ne kanuna ne içtihada uymayan bir süredeki itiraza dayanarak verildi. Kanun düzenlemelerinde, bazılarına uyarım bazısına uymam denemez.

II- SEÇİMİN İPTALİ, KONU AÇISINDAN HUKUKA AYKIRI

1. YSK; gerekçeli kararında belirttiği gibi sandık kurulu oluşumuna ilişkin iptal kararı vermez. Çünkü seçim tarihi belirlendiğinde seçim takvimi belirleniyor. Kurulların ne zaman oluşturulacağı, itiraz ve şikâyetlerin süresi oturmuş bir düzene bağlı.

YSK, şimdiye kadar sandık kurullarının oluşumuna dair iptal kararı vermedi.

2 Mart’ta sandık, ilçe ve il seçim kurulları kesinleşti. Şunu karıştırmamak lazım: Sandık kurulu oluşumu, sandık kurulu işlemlerinin hukuki geçerliliğini etkilemez. Çünkü oluşum, kanunda belirtiliyor. Kanun, kurul üyesi eksik kaldıysa çevredekilerden seçebilir, diyor.

Eğer ilçe seçim kurulu buna aykırı hareket ettiyse bu bir seçim suçu. Seçimin iptaline ancak ne zaman götürür? Kanuna aykırı oluşan bir sandık kurulu, seçmenin oy kullanmasını engeller, muhalefet şerh düşmek ister, engellerse... Bunlara İŞLEM deniyor.

Seçim kanununda usul çok net. O yüzden oluşumlar, iptal sebebi olmaz.

3- Yine AKP, kendi itirazında "tam kanunsuzluk var" diyor. Dolayısıyla sandıklarda yapılan TÜM seçim ve seçim işlemleri yok hükmündedir, yolsuzdur diyor. Ama sadece bir tanesinin, İBB’nin iptalini istedi.

Üstelik AKP, YSK’dan önce bu talebini açıkladı ve "YSK buna uymak zorundadır" dedi. Eğer hukuka aykırılık, seçimin iptali dışında giderilmeyecekse tüm seçim iptal edilir. Ama bu da yapılmadı.

4- Mazbatanın iptaline gelelim. En yakın örnek, Yalova seçimi. (2014 Yalova kararı da yayınlanmadı). Malum, 6 oyluk farkla seçim iptal edildi fakat mazbata iptal edilmedi. Mazbata, ancak seçilme yeterliliği olmadığı zaman iptal edilir. Yani 23 Haziran’a kadar İmamoğlu’nun görevde kalması lazım.

5- Hadi o da olmadı. Büyükşehir başkanlığı koltuğunun boş kalması durumunda Meclis, kendi içinden birini başkan seçer. Meclis seçemezse İçişleri devreye girer. Ne oldu? Mazbata iptal edilince vali görevlendirildi.

O ZAMAN 24 HAZİRAN DA İPTAL EDİLMELİ

Kamu görevlilerine ilişkin düzenlemenin 2018’de yapıldığını da hatırlatalım. Dolayısıyla sandık kurullarında ağır yetki gaspı varsa, 24 Haziran genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimini de kapsıyor...

31 Mart’ta seçim hukuku uygulanmadı. Keyfiliğin ötesinde bir durum söz konusu. Bu durumda 23 Haziran seçimi, hangi kurallara göre yapılacak?

Doç. Dr. Yılmaz, iptal kararıyla oy ve yurttaşlık hakkı etkisizleştirildi, diyor. Yani hukuken bir değeri kalmadı. Sonuçta 13 bin farkla biri seçildi, biri seçilmedi. Siyasi tercihlerin güvence altında olması lazım.

Seçimin yapılması kabul edildiğine göre en azından bir takım yollara -ayrıksı durumdaysa ayrıksı tedbirlere- ihtiyacımız var. Bu, her aday için geçerli.

Aksi takdirde 23 Haziran’da ve sonrasında seçme ve seçilme hakkı güvence altında değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi