Kindar gençliğin ezberleri

Önyargılı olmak böyle bir şey: Ne olduğunu anlamayı, ne dendiğini dinlemeyi, ısrarla reddetmek. Merak dahi etmemek. Kendi bildiğinin dışında her şeye gözünü, kulağını kapamak.

Konuştuğumuz şeye bakın. Medya ve sosyal medya aracılığıyla toplumun ne hale getirildiğini görün. Yüreklere ekilen nefretin, haksızlık ya da günah olması bir yana, herkese ne kadar zarar verdiğini anlayın.

İktidarını yalanlarla, hilelerle, tahrifatla ayakta tutabilenlerin çaresizliği ve sıkışmışlığı büyük. Acı olan, bu ‘hikâye’leri gerçek zanneden veya gerçek olduğunu zannetmek isteyenlerin çokluğu.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, bir TV programından kesilip servis edilen sözleri üzerine esnaf gençle videosunun detaylarında boğulmak, asıl konudan sapılmasına neden oluyor.

Binali Yıldırım’ın son gafı ‘çaldılar demeye mecburdum’ demesinden ve tekrar seçimin gerçeklerinden uzaklaşmamalı. Nedir onlar?

31 Mart’ta Ekrem İmamoğlu kazandı mı? Kazandı. Oylar sayıla sayıla, tekrar tekrar kazandı hem de.

Seçim kanunu ayaklar altına alındı mı, alındı.

Sandığa siyasi iktidar el koydu mu, koydu.

YSK bir değil, birçok açıdan yasanın dışına çıktı mı, çıktı.

İBB’nin borçları, eş dost kapitalizmi ve kötü yönetimi ortalığa döküldü mü, döküldü.

Halka çok daha hizmet edilebileceği, sadece su faturası indirimiyle kanıtlandı mı, kanıtlandı.

O zaman soru şu: Tüm bu rezaletlere rağmen AKP+MHP seçmeninin büyük bölümü nasıl hâlâ gözlerinin önünde olan biteni önemsemiyor?

ÖNYARGI SADECE BİR KESİME HAS DEĞİL

İmamoğlu’nun ziyaret ettiği dükkânda o gencin gözlerinden fışkıran öfke, burun deliklerini şişiren nefret, ne yazık ki son derecede gerçek.

Her gün, her dakika, her ay... Yıllardır tekrarlanan yalanların, iftiralarla yoğrulan, ‘kindar gençliğin’ cisimleşmiş hali.

Öyle ki, bir çocuğun bile anlayabileceği konuşmayı ‘Bu ülkeyi terör örgütleriyle yönetmek istiyorlar’ diye anlamayı SEÇİYOR.

Gerçekte ‘Senin Reisinle, partinle yönetelim bu şehri’ dendiğini, zinhar aklı almıyor.

Önyargılı olmak böyle bir şey: Ne olduğunu anlamayı, ne dendiğini dinlemeyi, ısrarla reddetmek. Merak dahi etmemek. Kendi bildiğinin dışında her şeye gözünü, kulağını kapamak. Her şeyin doğrusunu kendinin bildiğini iddia etmek.

Önyargılılık, sadece toplumun bir kesimine has değil. Genel olarak kültürümüzde karşındaki dinlemek, görmeye çalışmak, farklı bir sese kulak vermek gibi alışkanlıkları yitirdik.

Bırakın diyalog kurmayı, konuşmayı. Tartışma kültürü bile yok.

Saygı, ceket ilikleyip abartılı bir teslimiyet, körü körüne inanç ve biattan ibaret sanılıyor.

Aileden okula, işyerinden siyasete, bize vazedilen bu.

Sokakta birbirine omuz atan, en sıradan görgü kurallarını takmayan, sadece kendine yaşayan, ‘kusura bakmayın’ ve ‘merhaba’ demekten bile imtina eden topluluk, sadece öfkeli Ak seçmenden ibaret değil.

HAKİKAT KAMUSAL HAYATTAN ÇIKINCA

Farklıyı, ötekiyi, kendinden olmayanı dinlemek, pek çok insan için zahmetli, gereksiz.

Çünkü dinlememek, görmemek, düşünmemek, yok saymak çok daha kolay.

Yazar Pınar Öğünç’ün Hannah Arendt’in ‘Siyasette Yalan’ kitabından, sosyal medyada yaptığı alıntının tam da yeri:

‘Güvenilebilir hakikat, kamusal hayattan tamamen çıktığında sürekli değişen insan meselelerinin en temel dengeleyici unsuru da onunla birlikte ortadan kaybolmuş olur.’

Yalan ne, hakikat ne... Çizgiler birbirine karışmış. Fanatikçe, acınası dayılanmadan başka tutunacak dal kalmamış.

Oysa hayat, genellikle tasarladıklarımıza, inandıklarımıza, hayallerimize göre ilerlemiyor.

Hepimize farklı -ve çoğunlukla acı- şekillerde, önyargılarımızı, ‘doğru’ bildiklerimizi bize tersinden yedirtiyor. Sorgulayabilecek, soracak, düşünecek cesaret varsa, ne âlâ.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehveş Evin Arşivi