İmamoğlu’nun zor sınavı

İmamoğlu bugüne kadar, toplumsal hassasiyetlere saygılı, toplumun tümünü kucaklamayı hedefleyen söylem ve eylem içindedir. Bu doğrudur ama yetersizdir.

Partiler yerel seçim için adaylarını büyük ölçüde belirlediler.

Açıklanan adaylar arasında partilerin genel başkan yardımcıları, milletvekilleri, geçmişte bakanlık yapmış olanlar dahi var. Hatta Binali Yıldırım özelinde eskiden Başbakanlık yapmış ve hukuki olarak istifa etmesine rağmen etmemiş TBMM Başkanı da var.

Bu eğilim en çok da iktidar partisinde görülüyor.

Peki neden?

Siyaseten bu kadar "güçlü" isimlerin yerelde belediye başkanı adayı yapılması ne anlam geliyor?

Bu soruya cevap ararken elbette yeni yönetim sisteminin Meclis’i, dolayısıyla milletvekilliğini büyük ölçüde işlevsiz hale getirdiğini veri olarak kabul etmek durumundayız. Bu açıdan sadece AK Parti değil diğer partiler de, tercihlerini bu yönde yapıyor.

SADECE KAZANMAK DEĞİL

Bunun yanında yerelde siyaseten güçlü isimleri aday göstermenin temel amacı, her parti için elbette kazanmak. Özelikle iktidar partisi için kazanmak, mutlak hedeftir. İktidar partisi hem elindeki belediyeleri korumak hem de yenilerini kazanmak istiyor.

Siyasi iktidarın bu hedefinin arkasında iki temel neden vardır.

İlki yerel yönetimleri, merkezi iktidarın küçük bir modeli olarak görmektedirler. Daha çok belediyenin alınması sadece siyasi değil kültürel dönüşümün de yukarıdan aşağıya kesintisiz devam ettirmenin en güçlü aracı olarak görülmektedir.

Bu açıdan yerel yönetimler, iktidar için merkezi idarenin yerelde tamamlandığı idari yapılardır.

Buna bağlı ikinci neden ise yerel yönetimlerin katılımcı demokrasinin ilk ve en güçlü kademesi olması gerekirken, iktidarın hedeflediği siyasal sistemin kurumsal ve ideolojik küçük taşıyıcısına dönüştürülmesi hedefidir.

Yani yerel yönetimler giderek yerel sorunların, soruna en yakın idari merkezden çözüldüğü idari yapılar olmaktan çıkıp, merkezi idarenin kurumsal ve ideolojik tahakkümüne sokulan yapılara dönüştürülmektedir.

Bunu yerel yönetimlerin son yıllarda, yerel sorunları çözme kapasitelerinin azalıp, çözümü merkezden bekleyen ve merkezi idarenin küçük birer protopine dönüşmesinden izlemek mümkündür.

Siyasi iktidarın yerel seçimleri bu denli önemsemesinin ve mutlak kazanma hedefine kilitlenmesi bu açıdan sadece seçim kazanma hedefi değil siyasi ve ideolojik hegemonya alanını genişletme amacından kaynaklanmaktadır.

Bunun içinde yerel seçimleri, yerel seçimden çok "beka" söylemi üzerinden genel seçim havasına sokmak istemektedir.

SEÇMENLER PARTİLERİNE MESAFELİ

Yerel seçimlerde muhalefet açısından en büyük zorluk, siyasi iktidarın bu hedefine karşı strateji üretmektir.

Yerel seçimlere giderken partilerin en büyük dezavantajı, partilerle tabanları arasındaki mesafenin açılmasıdır.

Bu mesafenin sandıkla yansıması ise büyük ölçüde "sandığa gitmeme" yani "oy kullanmama" olacaktır.

Partilere baktığımızda tabanı ile en barışık parti MHP iken en mesafeli iki parti ise AK Parti ve CHP’dir.

AK Parti seçmenlerinin partilerine mesafesi ülkenin içinde olduğu ekonomik krizle doğrudan bağlantılıdır. Mevcut koşullarda seçmenlerin bir kısmı MHP’ye giderken bir kısmında da sandığa gitmeme, oy kullanmama eğilimi yüksektir. Ve ekonomik kriz derinleştikçe, sandığa gitmeme oranının artması olasıdır.

Bunun yanında CHP tabanının partiye mesafesi esas olarak siyasi güvensizlikle ilgilidir. Bunda 24 Haziran gecesi yaşanan travmanın etkisi büyüktür.

CHP’de herkesin bildiği bu travmayı ortadan kaldırmanın yolu, "iyi" adayları "erken" açıklamak ve sahaya daha erken çıkmak iken; CHP, tersine bazı adaylar belli olduğu halde geç açıkladı. Bugün itibarıyla İstanbul’un ilçeleri başta olmak üzere İzmir gibi şehirlerde büyükşehir adayı ve ilçe adayları henüz açıklanmadı.

Oysa CHP’nin tabanıyla bütünleşmesi ve kucaklamasının yolu, uzun süre sahada olmaktan geçmektedir. Bununla birlikte açıklanan adayların söylemleri de tabanı kucaklamada önemlidir.

CHP’LİLER OLMADAN OLMAZ

Burada kritik mesela söylemdir. Evet, yerel seçime gidiyoruz. Bu açıdan yerel proje ve söylemlerin öne çıkarılması anlamlıdır ama burada söylem de denge de önemlidir.

Bu noktada İstanbul Büyükşehir Adayı Ekrem İmamoğlu önemli bir örnek teşkil etmektedir. İmamoğlu bugüne kadar, toplumsal hassasiyetlere saygılı, toplumun tümünü kucaklamayı hedefleyen söylem ve eylem içindedir. Bu doğrudur ama yetersizdir.

Eksik olan ise CHP’liler dışındaki toplumsal kesimlere ulaşma hedefi kadar CHP tabanını yeterince kucaklayamamasıdır.

Elbette AK Parti tabanından, HDP tabanından oy almak önemlidir ama onlardan daha önemlisi CHP’lilerin hepsinden oy alabilmek için onları sandığa çekebilmektir.

Yerel seçimi, söylem düzleminde de genel siyasetten soyutlamak ve "apolitik" bir söylemle CHP tabanını ikna etmek zor görünmektedir. Bir şekilde bir denge tutturmak zorunludur.

İmamoğlu için en önemli zorluk bu dengeyi tutturmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi