Organik değil sivil dindarlara ihtiyacımız var

İslam dünyasında dini siyasallaştırmanın bunca açık sorunu ve olumsuz sonucu varken, siyasi iktidarın dini siyasal anlayış için sıçrama tahtası yapması en çok İslam’a zarar vermektedir.

31 Mart seçimlerine yaklaşırken iktidar kanadından gelen bazı konuşmalara, basın açıklamalarına; mitinglerde, salon toplantılarında ifade edilen açıklamalara bakınca insan din, dindarlık, İslam, Müslümanlık adına pek çok şeyi yeniden düşünmek durumunda kalıyor.

Sıradan inançlı dindar bir Müslümanın duyduğuna inanamayacağı bu sözler, ifadeler yine kendine dindar, Müslüman diyen, bu kimliğiyle övünen siyasiler tarafından söyleniyor.

Bunların hiçbirinin gerçekle ilgisi olmadığını sıradan herkes biliyor. Buna kendini dindar Müslüman kimliğiyle tanımlayanlar da dahil.

Geçmişte de benzer sözler söylendi. Camide içki içilmesi, başörtülü kadının taciz edilip, saldırılması vs. Hiçbirinin gerçek olmadığı ortaya çıktı.

Peki siyasiler bunu neden yapar?

Sadece iktidarlarının devamı için mi?

Hadi siyasi iktidar, bunları iktidarının devamı için söyledi; bunların gerçek olmadığını bilen dindar Müslümanlar neden hiç ses çıkarmazlar?

Yalan olduklarına inanmadıkları için mi, iktidardan korktukları için mi?

Neden?

Bu suskunluk, dindarlıklarına uygun mu?

İLAHİ DEĞİL DÜNYEVİ

Siyasilerin bu açıklamalarının hiçbirinin dinle ilgisi çok. Bunların pek çoğu ilahi olan din ve inancın, seküler ve dünyevi olan iktidar ve siyaset için kullanılması.

Oysa buna en fazla itiraz etmesi gereken bizatihi sıradan inançlı insanların kendisi.

Yalan söylenmesine, insanlara iftira atılmasına, insanların delilsiz ve keyfi biçimde sivil ölüme mahkûm edilmesine, adam kayırmaya, ekonomik sömürüye, farklı düşünenlere karşı yapılan haksızlıklara en önce mütedeyyin dindar insanların tepki göstermesi gerekmez mi?

Göstermeleri gerekir çünkü din ve dini değerler, bu toplumu bir arada tutan en güçlü araçlardan birisidir. Dinin siyasi iktidarın meşruiyeti için araç olarak kullanılması, dinin siyasallaştırılması ve devletleşmesinden başka bir şey değildir. Bu aynı zamanda toplumun kutuplaştırılmasının da tehlikeli bir aracıdır.

Siyasi iktidar son yıllardaki siyasi tasarrufları ile dinin bir yorumunu siyasallaştırarak devletleştirmektedir. Dinin siyasal beka için araç ve bir kimlik olarak kullanılması ve bu kimlik etrafında sorgusuz bir konsolidasyon amaçlanmaktadır. Ve iktidar bunda başarılı da olmaktadır.

BİRLEŞTİREN DEĞİL BÖLEN DİN

İslam içindeki bir dini yorumun bu şekilde siyasallaştırılarak devlet dinine dönüştürülmesi, ülke içinde yaşayan ancak İslam’ın farklı yorumlarını kendine rehber edinenler için ciddi bir sorundur. Çünkü devletleşen din, diğer dini yorumları ortadan kaldırmak için devlet gücünü kullanmakta, devlet dini sivil alandaki dini yorumları yok etmek istemektedir.

Bu sadece aynı dine mensup Müslümanlar için değil toplumdaki farklı inançlara sahip insanlar için de ciddi bir sorun ve yol ayrımını ifade etmektedir.

Oysa İslam dünyasında, dinin siyasallaştırılmasının kötü örnekleri çoktur. Arabistan’dan İran’a, IŞİD’den Boko Haram’a bütün bu ülkeler ve örgütler İslam adına ülkelerini yönetiyor, İslam adına şiddet uyguluyorlar.

Niceliksel farklılıklar dışında tüm İslam dünyasının aynı sorunları yaşamasını sadece tesadüf ya da Batı’nın suçu olarak açıklayabilir miyiz?

Bütün bu tablo bize İslam’ın siyasallaştırılmasının hele hele İslam adına Batı’ya ve dünyaya meydan okumanın sorunlu olduğunu gösteriyor.

İslam dünyasında dini siyasallaştırmanın bunca açık sorunu ve olumsuz sonucu varken, siyasi iktidarın dini, siyasal anlayış için sıçrama tahtası yapması en çok dine yani İslam’a zarar vermektedir.

ORGANİK DEĞİL SİVİL DİNADRLAR

Karşımızda dini devlete giydirmeye, toplumu devlet gücüyle dönüştürmeye çalışan, giderek içe kapanan, dini yorumu referans alarak İslam dünyası liderliği hayali kuran AK Parti ve sekülerliği devlete eklemlendikçe terk eden, devleşen ve otoriterleşen bir muhafazakârlık anlayışı var.

Bu hedef şimdiye kadar toplumu kutuplaştırmaktan başka işe yaramadı. Bu söylemlerle 31 Mart seçimlerini de kazanmak mümkün ama orta vadede bu söylerim sonucu, zihnen bölünmüş, yönetilmesi zor bir ülke olduğumuz gerçeğidir.

Bunun için, içinde bulunduğumuz bu günlerde en çok basiretli dindarların siyasal ferasetlerine ihtiyacımız var. Onların vicdanlarına, samimiyetlerine ve güçlerine.

Çünkü dini ve dindarlığı anlamlı kılan onun sivilliğidir. Ve bu sivilliğe en çok sahip çıkması gereken sıradan devletin organik dindarları değil sivil dindar Müslümanlardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aksoy Arşivi