Yeni arayışların şansı nasıl olur?

Babacan ve Davutoğlu’nun başlattıkları parti girişimlerinin önünde iki temel soru var. İlki ‘kim(ler)i temsil edeceği’; ikincisi ise ‘siyaseten hangi değerleri temsil edeceği’ sorularıdır.

Son günlerde konuşulan konulardan birisi de, yeni siyasi arayış hatta arayışlar. Görünen o ki, bir değil iki arayış birden var. Sonuçta gerçekleştiği takdirde birleşme olasılığı yüksek olan bu iki hareket AK Parti içinden geliyor.

Birinin başını eski Ekonomi Bakanlarından Ali Babacan, diğerininkini eski Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu çekiyor.

YENİ PARTİYE İHTİYAÇ VAR MI?

Bugün bakıldığında Türkiye’de siyaset, neredeyse tek bacaklı. Yeni hükümet sistemi ile siyasi iktidar, MHP desteği ile muhalefetin tamamını kriminalize ederek siyaseten devre dışı bırakma çabasında. Bu aynı zamanda siyasetin alanının, bizzat siyasiler tarafından daraltılması anlamını taşımaktadır.

Siyasetin alanının, siyasiler tarafından daraltıldığı bu ortamda toplum, kaçınılmaz bir "apolitikleşme" yaşıyor. Bunu besleyen en önemli neden ise umutsuzluk. Toplumun büyük bir kısmı, iktidarın sorun çözme kapasitesinin olmadığı, muhalefetin umut vermediği ortamda sandığa gitmemeyi bir seçenek olarak görüyor. Böylesi bir tavır, siyasi iktidarın da istediği bir apolitikleşme türüdür ve siyaseten sorunludur. Üstelik bu sadece muhalefet cephesinde değil, iktidar tabanında da güçlü bir eğilim olarak görülmektedir.

 

Böylesi bir toplumsal iklim, yeni siyasi arayışları zorunlu bir ihtiyaç olarak gündeme getirir.

 

Bu açıdan yeni arayış olarak ortaya çıkan her çaba, sonucu ne olursa olsun, siyasal alana bir katkı çabası olduğu için anlamlıdır. Başarılı olup olmaması bu aşamada ikincildir.

 

Babacan ve Davutoğlu başlattıkları bu hareketleri nihayete erdirebilir ve parti kurabilirler mi göreceğiz. Her iki isim de, siyasi iktidardan önemli görevler almış isimler olarak en büyük dezavantajları bugüne kadar siyasette yeterince cesur olamamaları ve Davutoğlu özelinde ise maruz kaldığı onca şeye rağmen partisine bugüne kadar neredeyse açıktan hiç mesafe alamamasıdır. Bu açıdan Davutoğlu’nun bagajı çok daha doludur ve Babacan’a kıyasla bu anlamda şansı daha azdır.

 

Bunun yanında avantajları yok değildir. Bu, AK Parti ile aynı siyasi gelenekten gelmeleri ve o tabanla ilişkileridir. Burada Babacan’ın bir avantajı da, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz dikkate alındığında özellikle Batı'yla daha iyi ilişkileri olması ve daha güvenilir bulunmasıdır.

 

Bu iki siyasi girişimin başarısının ilk koşulu "cesaret" ise, ikinci koşulu ise siyasallaşmalarını "Erdoğan/AK Parti karşıtlığı" üzerine kurmamaları olacaktır. Tabii bunlardan önce ise bir "özeleştiri"dir.

 

Siyasal başarısını, AK Parti politikalarının eleştirisine, alternatif siyasal söylem ve projeler yerine; AK Parti karşıtlığına, politikalarının başarısızlığına bağlayan her anlayış, siyaset değil siyasetsizliği besler ve AK Parti’yi büyütür.

İKİ TEMEL SORU CEVAP BEKLİYOR

Gerek Babacan ve Davutoğlu’nun başlattıkları parti girişimlerinin gerekse olası başka siyasallaşma arayışının önünde bugün iki temel soru vardır. İlki ‘siyasi meşruiyeti nereden alacağı yani kim(ler)i temsil edeceği’; ikincisi ise ‘siyaseten hangi değerleri, değer sistemini temsil edeceği’ sorularıdır. Yani kimin için siyaset, hangi değerleri savunarak siyaset?

İlk sorunun cevabı devletle toplum arasında bir tercihtir. İkinci sorunun cevabı ise yerel değerler ve evrensel değerlerin temsilidir.

Kuşkusuz AK Parti karşısında başarının temel kriteri, meşruiyetini toplumdan alan, bireysel hak ve özgürlükleri, hukuku, demokrasiyi, toplumsal meşruiyeti temel alan bir tercihtir. Çünkü AK Parti bugün devletçidir.

Bunu tamamlayan ikinci kriter ise yerel değerleri dışlamayan, onu da kapsayan evrensel değerlerin siyasetini yapmaktır. Çünkü AK Parti evrensel değerleri büyük ölçüde yok sayan, yerel değerleri kendi dinsel yorumuyla topluma, empoze eden bir partiye dönüşmüştür.

AK Parti’nin siyasal alternatifi olacak bu siyasallaşmalar, bugünkü koşullarda, farklı kültürel, ideolojik ve etnik kimlikte olan ama aynı ahlaki kaygıyı duyan demokrat insanların siyasal birlikteliğiyle gerçekleşebilir.

ŞİKÂYET ETMEYİN, KATILIN DEĞİŞTİRİN

Bugün Türkiye’de var olan siyasal yapıdan, siyaset yapma tarzından ve siyasal partilerden rahatsız olan milyonlar var. Büyük kısmı sandığa kerhen gidiyor ve oy kullanıyor. Gitmeyenler ise oy kullanmamayı bir siyasal tepki olarak yorumluyor. Yukarıda ifade ettiğim gibi bunlar sadece muhalefet seçmeni değil, siyasi iktidarın tabanında da benzer eğilim söz konusundur. Bu toplumsal gruplar daha ziyade gri alanda toplanmış, yaşananlara daha eleştirel bakan, olanı anlayan ama adım atmaktan geri durmaktadır.

Oysa ülkenin içinde bulunduğu koşullardan şikâyet edenlere, yaşadığı ülkeden mutsuz olanlara daha büyük sorumluluk düşmektedir. Çünkü "rahatsız olunanın" -siyasal iklim ve koşulların- düzelmesi, "rahatsız olunandan" -siyaset- uzak durarak değil, bizatihi rahatsız olunanın içinden ve onu dönüştürücü çabalarla değişmesi mümkün. Tek başına olandan rahatsız olmak, olanı düzeltmiyor. Başka şeyler yapmak lazım. Daha aktif ve dönüştürücü olmak gerekiyor. Yani rahatsız olanların, bizatihi siyasete katılmaları gerekiyor.

Bu rahatsızlığı duyanların tamamının aynı siyasi görüşten olmasını beklemek elbet mümkün değil. Bu grup içinde en soldan en sağa kadar herkes olabilir ve herkesin kendi siyasal görüşlerine göre kendi siyasal duruşunu temsil edecek kurumsallaşmaları yaratması ve bunun için çaba harcaması gerekiyor. Siyaseten "nesne" olmaktan şikâyet edenlerin, siyasi "özne" olma çabası dışında seçenekleri artık bulunmamaktadır. Kendilerine dayatılan kutuplaşma tuzağına düşmeden, birlikte, özgür ve eşit yaşamanın yollarını bulmak durumundalar.

Şöyle bitirelim, bugün yeni arayışların önünde temel mesele, siyasette var olduğunu düşündükleri boşluğu doldurmak değil, yeni bir siyasallaşma ile yeni bir siyasal yelpaze önermesi ve orada kurucu olma iddiasında ne kadar ikna edici olup olmayacaklarıdır.

Elbette bu var olan siyasi parti ve aktörler için de geçerlidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi