YSK’nın demokrasiye büyük katkısı: İmamoğlu

Türkiye’nin yeni bir hikâyeye ihtiyacı var. Ve görünen o ki, bunu yazacak olan siyasetin içindekilerden daha çok, İmamoğlu etrafında kendiliğinden bir araya gelen tek tek insanlar olacaktır.

YSK’nın hukuki değil siyasi bir kararla iptal ettiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri 23 Haziran’da yapılacak.

 

Karara ilişkin pek çok eleştiri sıralamak olası. Mesela aynı zarfa konulan üç oyun (muhtarlık, ilçe belediye başkanı ve meclis üyeleri) geçerli sayılırken büyükşehir adayı oyunun geçersiz sayılarak iptal edilmesi, hukuken açıklanması imkânsız bir durumdur.

Yine iptal gerekçesi olan sandık kurullarının oluşturulmasının sorumlusu YSK’nın kendisi iken ve itiraz süresi geçmiş iken bunun faturasını İstanbullulara kesmek de ayrı bir kurumsal keyfiliktir. Ki benzer itirazlarda aynı YSK, red kararı vermiştir.

 

Hukuki olamayan bu kararın gerekçesini de açıkça merak ediyorum. Bakalım ne zaman açıklanacak?

 

YSK KARARI NEYİ BAŞARDI?

Bu siyasi karar, tüm ülkede haklı bir tepki gördü. Bu kararın en önemli sonucu, sadece İstanbul değil tüm Türkiye’de İmamoğlu etrafında yarattığı kendiliğinden konsolidasyondur.

 

Bu konsolidasyon, sadece Cumhur İttifakı’na muhalif ve eleştirel olanlar değil şimdilik az da olsa bizatihi bu ittifakı desteklemiş kişi ve kurumları da kapsamaktadır. Bunların karara ilişkin eleştirel görüşlerini, paylaşımlarını okuyoruz.

 

Kabul edelim ki, YSK kararı bu konsolidasyonu ortaya çıkaran son damla oldu. Bu konsolidasyon şartları ortaya çıkaran, yaratan bizatihi AK Parti ve onun siyaseten sorumlu olmayan ortağı MHP’nin son yıllarda artan popülist politikalarıdır.

 

Bu popülist politikaların temeli "biz ve öteki" ayrıştırmasıdır. Bu ayrıştırma, kamusal alanda o denli güçlü biçimde ifade edildi ki, kendini iktidarın söyleminden "öteki" gören toplumun farklı kesimleri doğal olarak İmamoğlu etrafında birleşti.

 

Siyasi iktidar, lümpen bir milliyetçiliğe içkin bir dinbazlıkla iktidarını sürdürmeye çabalarken; sahip olduğu görsel ve yazılı "propaganda makinası" ile gerçekdışı pek çok şey üzerinden gerçek algısı üretmekte ve bunu tabanına sunmaktadır. Buna göre Türkiye’de ekonomik kriz yoktur, zam değil fiyat değişiklikleri olmaktadır, doların yükselişi değil düşüşü haberdir, herkes bizi kıskanmaktadır.

 

İktidarda kalmayı, "siyasi başarı" üzerinden değil "ontolojik" yani "var olma ya da olmama" hali olarak okunması, izlenen popülizmin sonucudur. Buna göre hep iktidar olmak zorundadır ve bunun için de her şey mubahtır.

 

DEMOKRASİ KOALİSİYONU OLUŞTU

İşte YSK’nın kararıyla kendiliğinden oluşan bu konsolidasyon, bir "demokrasi koalisyonudur". Ve ortak özelliği, devletin tüm ötekileştirdikleri yani devletin mağdurlardan oluşmasıdır. Daha çok demokrasi, adalet ve özgürlük isteyenlerin kendiliğinden bir araya gelişidir.

 

Bu konsolidasyon, sadece sıradan insanları değil yazarından aydınına, sanatçısından edebiyatçısına çok farklı alanda insanları bir araya getirmiştir. Bu insanlar, YSK kararı üzerine düşüncelerini açık biçimde ifade etmiş ve İmamoğlu’na desteklerini ilan etmişlerdir. Ve bunu yaparken de, iktidar gücünden ve olası yaptırımlarından çekinmemişlerdir.

 

İRADİ DEĞİL KENDİLİĞİNDEN

İmamoğlu etrafında oluşan bu koalisyon ile yakın geçmişte AK Parti’nin toplumun farklı kesimlerle kurduğu koalisyon arasında temel fark vardır. Geçmişte AK Parti'nin toplumun farklı kesimleri ile kurduğu koalisyonlar birer "taşıyıcı koalisyon"du. Ve AK Parti, bunu iradi bir çabayla yapmıştı.

 

Bugün İmamoğlu etrafında oluşan koalisyonun temel farkı, iradi bir çabayla değil kendiliğinden ve doğal biçimde ortaya çıkmasıdır. Bu açıdan daha güçlüdür.

 

Bütün mesele bunu siyaseten yönetebilmektedir.

 

Ortaya çıkan bu koalisyon, İmamoğlu için de, CHP için de büyük şanstır. Ülkenin farklı toplumsal kesimlerinin kendiliğinden demokrasi, adalet ortak kesiminde bir araya gelmiştir.

 

Bu durumu siyasete yönetebilmenin koşulu, bir araya gelen tüm toplumsal farklılıkların kendi siyasal, kültürel, dinsel ve etnik kimliklerini koruyarak, yeni bir üst kimlikte buluşmak için bir adım atmalarıdır. Ki bu bir araya geliş bu adımın herkes tarafından atılmasıdır. Bu adımlar 23 Haziran’a kadar olan süreçte ve 24 Haziran ile başlayacak yeni dönemde devam edebilmelidir.

 

Ekrem İmamoğlu bu süreçte önemli bir aktör haline gelmiştir. Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’nin bu süreçteki olumlu tüm çabalarının yanında; İmamoğlu’nu bu ve sonraki süreçte daha önemli hale getiren bizatihi YSK’nın aldığı bu karar olmuştur. Seçim akşamından itibaren AK Parti’nin peş peşe yaptığı stratejik hatayla siyasi yıldızı parlayan İmamoğlu, YSK’nın bu kararı ile sadece ulusal değil uluslararası alanda da önemli bir aktör haline gelmiştir.

 

Bu açıdan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun "ülkenin tüm demokratları birleşmeli" derken ifade ettiği tam da bu geniş demokrasi koalisyonunun kendisidir. Bu başarılı olmuştur.

 

Doğu ile Batı, Kuzey ile Güney, Kürt ile Türkü, Alevi ile Sünni, CHP’li ile HDP’li, İyi Parti'li ile LDP’li ve kendini bu ortak paydada gören siyasi partiler, STK’lar, farklı kültürel, dinsel ve etnik kimlikler bu kimliklerinden bağımsız olarak bu koalisyonda buluşmuştur.

 

BİZİM BİRBİRİMİZLE KONUŞMAYA İHTİYACIMIZ VAR

Bu koalisyon, sadece 23 Haziran’a kadar olan süreçte değil sonrası için de, Türkiye’nin içinde olduğu sorunların aşılmasında büyük rol üstlenebilir. Bunun koşulu ise bu koalisyonu oluşturan farklı siyasi parti, sivil toplum ve bireylerin eşit biçimde birbiriyle konuşabilmesinden geçmektedir.

 

Kimsenin kimseyi siyasal görüşünden, siyasal kimliğinden, siyasal geçmişinden dolayı yargılamadığı bir başlangıç; ülke için ortak doğru ve iyinin ortaya çıkarılması için olağanüstü bir fırsattır.

 

Bu farklılıklar arasındaki eş düzeyli ilişki, demokrasi için birer, "taşıyıcı koalisyon"dur ve bu dönem en çok ihtiyacımız olan budur.

 

YENİ SİYASİ AKTÖRLER SAHADA

Bu koalisyonun esas "öznesi" sadece siyasi partiler değil ondan daha çok bu konsolidasyonda kendiliğinden bir araya gelen isimsiz sıradan tüm bireyler yani vatandaşlardır.

 

Bu koalisyonu oluşturan bireylerin artık, siyaseten hakkında söz söylenen, geleceğine karar verilen değil, siyaset aracılığıyla kendini ilgilendiren kararlara katılan ve geleceğine karar veren pasif değil aktif özne olma zamanı gelmiştir.

 

Türkiye’nin içinde olduğu siyasal ve ekonomik krizden çıkaracak, siyaseti yeniden ayaklarının üzerine dikecek olan şey, bu aktif bireylerin oluşturacakları, sahiplenecekleri, kamusal alanda taşıyacakları yeni siyasi anlayış olacaktır.

 

Evet Türkiye’nin yeni bir hikâyeye ihtiyacı var. Ve görünen o ki, bunu yazacak olan siyasetin içindekilerden daha çok, İmamoğlu etrafında kendiliğinden bir araya gelen tek tek insanlar olacaktır.

Bütün iş, onların bu hikâyeyi yazmasının önünü açacak ilk adımda. Ve YSK kararı ile bu adım atılmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi