Tayyip Bey'in başağı yeşermeye devam...

Ne iğrenç bir görüntüydü 96 dakika sonunda yaşananlar. İnanın sözcükler kifayetsiz kalıyor.

Milyarlık maç birazdan başlıyor sayın seyirciler. 

Futbolcular ısınmakta.

Haydaaa; Eren daha esnerken erenlere karışmaz mı...

Takım değil, rahmetli Mehmet Nane'nin züccaciye dükkanı. İki virgül dört şiddetinde deprem olsa ne bardak kalacak ne fincan...

Sekizinci dakikada Ömer 22 metreden yokladı Fener kalesini. Maç anlatanların beylik terimini kullanalım ve bu "ilk tehlikeydi" diyelim...

Denizli'nin plakası kaçtı, birden hatırlayamadım; işte o dakikada cimbom iki gol birden kaçırdı...

Üçte birlik bölüm geçilirken, biçare Fener'in 1 puana razı olduğunu söyleyecektim ki, stattan Donnnk diye bir ses yükseldi: 1-0...

Dakika 35. Yolun henüz yarısı değil. Fırat Fener'e o dakikaya kadar iki kart göstermiş. Valbuena'ya sarı gösterse sol omzundaki melek sanki, "Yaaa, demek öyle. Al günah hanene bir puan daha" diyecek...

İlkyarı Galasaray'ın, "Vallah ben de bugün sana puan vermem" mesajıyla sona erdi...

***

İkinci yarı başlar başlamaz Lines, adına yaraşır bir vuruşla ikinci golü yazdı. Almanca ya da ingilizceyi herkeşler bilecek diye bir ayet-i kerime yok ya. O halde antre parantez; "lines" ya da "Linien"in çizgi anlamına geldiğini vurgulayalım. Adam bir doğru çizdi, zaten doğrusu da oydu...

VAR 66'da 66'ya bağlayıp da penaltıdan Fener golü gelince heyecan gelir gibi oldu.

70'de Fener beraberliği yakaladığında sanırım Ali Koç bile hâlâ "ı-ıhhh" diyordu...

Ama Galatasaray, averaj yapacağı bir maçtan beraberlikle ayrılarak, hem Başakşehir'e "Buyur ciğerim, yolun açık olsun" dedi, hem de kanadı kırık kanaryaya bir gıdım moral verdi...

***

Ezcümle; Galatasaray mı iyiydi, Fenerbahçe mi kötüydü, anlayamadım.

Cevabı salı günü Almanya'da, Schalke maçında alacağız.

Dileyelim de Schalke de Fener gibi mum ışığı gibi cılız ışık saçsın... 

(90 dakika bitimindeki it dalaşını hiç sormayın. İçimden geçenleri dillendirmeye aile terbiyem müsait değil...)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi