28 Şubat hafif darbesi

28 Şubat'ın yirmi birinci yıl dönümünde günümüz Türkiye'sine bakınca çok naif kalmıyor mu?

Eski Çok Darbeli Parlamenter Demokratik Sistemi'n son askerî müdahalesi olan "28 Şubat Post-Modern" darbesinin üzerinden 21 yıl geçmiş bulunuyor. Siyasi tarihimize adı "28 Şubat Süreci" olarak tescil edilen geçen yüzyılın son darbesinin, entelektüel camiada başka bir adı vardı:

"İslamcıların 12 Eylül'ü..."

İktidardaki Refah Partisi-Doğru Yol Partisi Koalisyonu'nun  (Refah-Yol) iktidardan indirme operasyonu 28 Şubat 1997 günü Ankara'da yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısıyla başlamıştı.

O gün (28 Şubat 1997 Cuma) biz İstanbullu bir grup gazeteci İstiklal Caddesi üzerindeki bir lokalde toplanmıştık. Yemekli davetin sahibi Yurttaş Girişimi'ydi. Konusu ise bir aydır sürmekte olan "Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık" eylemi hakkında bizlerin fikrini almaktı. Her gece saat 21.00'de ev ve işyerlerinin elektrikleri 1 dakika süreyle yanıp sönüyordu. Eylem bir ay süre için hedeflenmişti. Şimdi soru şuydu:

-Ne yapmalıyız? Tamam mı, devam mı?

O geceden aklımda iki gazetecinin sözleri aklımda kaldı. Birinci Fatih Altaylı'ya aitti. Eylemin devam etmesinden yana olduğunu kendine özgü üslubuyla şöyle ifade etti:

-Benim bir gazete köşem (Hürriyet), bir radyo programım (Radyo D), bir de televizyon programım (Teke Tek) var. Siz bitirseniz bile ben devam edeceğim.

Son cümlesiyse tarihiydi:

-Bu işin bokunu çıkarana kadar gideceğim!..

Diğeriyse Ayşenur Arslan idi. Bizler orada dünyadan ve Türkiye'den habersiz neşeli demokrasi amaçlı toplantımıza devam ederken Ayşenur'a bir haber gelmişti:

-Arkadaşlar mesleğimle ilgili bir bilgi vermek istiyorum... Şu anda Ankara'da bir darbe oldu!

Oluşan sessizliği Tuğrul Eryılmaz yaygın medyanın haberciliğine iğne batırarak bozdu:

-Ama önce reklamlar!

Ankara'da sürmekte olan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı o saatlerde sona ermişti. Hükümete tavsiye edilen 18 kararın pek çoğu Refah Partisi'nin temel değerleri tersyüz ediyordu. Bu kararların uygulamasını Refah Partisi'nin yapması demek kendi kendisini imha etmek anlamına geliyordu. Başbakan Necmettin Erbakan devam etmekten, bu kararları uygulamaktan yana görüntü veriyordu. Hatta iki gün sonra Mehmet Barlas'a "askerler beni seviyor" diyecekti. Bunun üzerine Barlas acı gerçeği bütün çıplaklığıyla yüzüne karşı söyleyecekti:

-Siz devrildiniz Sayın Erbakan!..   

Bu özel bilgiyi Mehmet Barlas, İZTV'de yaptığım "Yüzyılın Son Darbesi" belgeselinde kameralarımıza söyledi.

Zaten kısa süre sonra Refah Partisi kapatıldı. Yerine Fazilet Partisi kuruldu. Sonra o da kapatıldı. Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanlığından alınıp Pınarhisar Cezaevi'ne konuldu. İmam Hatiplerin orta kısmı kapatıldı. Kamusal alanda türban takmak yasaklandı.

İslamcılar kendi 12 Eylül'lerinde işte bu kadar büyük çileler çektiler.

28 Şubat'ın yirmi birinci yıl dönümünde günümüz Türkiye'sine bakınca (siyasi parti liderleri yıllardır hapiste, cezaevlerinde 263 bin kişi var, bu sayının 70 binini üniversite öğrencileri oluşturuyor, 6081 akademisyen üniversiteden uzaklaştırıldı, 41 bin 705 öğretmen okullarından atıldı, 650 bin kişi denetimli serbestlikle yarı-özgür) çok naif kalmıyor mu?

İslamcılar açısından post-modern darbenin çıtası bir hayli düşük kalmıştı. O yüzden şu ad daha uygundur:

-28 Şubat hafif darbesi..!    

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nazım Alpman Arşivi