Atatürk, Nâzım, istismar

Yılmaz Özdil kimseye kitabını zorla satmıyor. Tersine onu zorluyorlar 'bir imza daha at' diye. Piraye Hanım, Nâzım ile ilgili hiç konuşmadı. Anılarına saygı gösterdi, Nâzım'ı korudu.

Gazeteci Yılmaz Özdil'in yazdığı Mustafa Kemal Atatürk kitabı okurlardan büyük teveccüh gördü. Baskı üzerine baskı yaptı.

Okurlar okumaya doyamadılar. En sonunda özel tasarımlı ve 1881 adetle sınırlı yepyeni bir baskı daha yapmaya karar verildi. Kitap 2500 lira fiyatla satılacak. Ve de saat dokuza beş kala okurlarına takdim edilecek.

***

Baskı rekorları her yazarı kıskandıracak başarı çıtasını aştı. Haliyle münafıkların ilgisini çekti. Mesela Güneş gazetesi 23 Ocak 2019 tarihli nüshasında Uğur Mumcu ile Yılmaz Özdil'in fotoğraflarını yan yana koyarak iki başlık atmıştı. Soldaki Mumcu fotoğrafının altına "Uğurlar Olsun" başlığını atarken Yılmaz Özdil'in fotoğrafına "Afiyet Olsun" manşetini uygun görmüştü.

Güneş, Özdil'i vurmak için de Uğur Mumcu'nun 12 Eylül 1980 askerî darbesi döneminde yaptığı bir tespiti birinci sayfasına yerleştirmişti:

"Bu memlekette banka soyarken kar maskesi, ülke soyarken Atatürk maskesi taktılar."

Yılmaz Özdil kimseye kitabını zorla satmıyor. Tersine onu zorluyorlar "bir imza daha at" diye.

Atatürk hakkında yazılı yüzlerce kitap satılıyor. Atatürk'ün yazdığı kendisini ve mücadelesini anlattığı Nutuk adlı kitabı da var. Muhtemelen en iyi Atatürk kitabı da bu olsa gerek.

Atatürk hakkında kitap yazmak "istismar" olabilir mi?

Atatürk istismarı en fazla 12 Eylül döneminde yapıldı. O kadar ki Cumhuriyet gazetesi sahibi Nadir Nadi "Ben Atatürkçü Değilim" adlı bir kitap yazdı. O Nadir Nadi ki, Atatürk'ün yanında büyümüştü.

1981, Atatürk'ün 100. Doğum yılı idi. 12 Eylül yönetimi Atatürk'ün 100. yaşını kendi iktidarı için tahminlerin ötesinde sömürdü. Bütün kamu ve özel kuruluşlar, büyük bir sömürme yarışına girdiler.

Ümraniye'de gariban bir esnaf iş yerini açarken modaya uydu:

"Yüzüncü Yıl Köfte Salonu!"

Kısa süre sonra polisler dükkâna gittiler. Birer buçuk köfte söylediler. Afiyetle yediler, hesap ödenmeye sıra gelince tebligat yaptılar:

"Bana bak lan bu tabelayı hemen indir! Sıkıyönetimden askerler geleceklerdi seni içeri atacaklardı biz geldik hallederiz dedik seni de kurtardık."

Köfteci tabelayı iki haftada indirdi!

***

Madem istismar mevzuuna girdik, bizim kutsal değerlerimiz için de bir iki cümle yazalım. Büyük şehirlerde barların kafelerin topluca hizmet verdiği bölgelerde sıklıkla görebiliyoruz. Nâzım Bar, Piraye Kafe, hatta Che Ocakbaşı gibi tabelalar iç burkucu olmuyor mu?

Sonuç olarak söz konusu mekânlar birer ticarethane!.. Piraye Hanım'la 18 yıl kapı-komşu yaşamış biri olarak, onun böyle popülerleşmeden hoşnut olmayacağını tahmin ediyorum. Piraye Hanım, Nâzım ile ilgili hiç konuşmadı. Anılarına saygı gösterdi, Nâzım'ı korudu. Aynı özeni onları sevenlerden de beklemeliyiz.

İçinde büyük gösteri salonlarının bulunduğu kültür merkezleri kabul. Ama meyhane, kafe, bar gibi mekânlara isim verirken biraz daha özenli olabilmemiz mümkün mü?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nazım Alpman Arşivi