Hep bu başımıza gelenler su'dan sebepler

Devletler, suyu araçsallaştırıp suyu bir silah haline getirerek toplumlar üzerinde hegemonya kuruyor. İnsanların yaşam alanları daraltılıyor ya da yerinden edilerek göçe zorlanıyor.

Su, hem insanlar hem diğer canlılar için dünyanın en yaşamsal varlıklarından biri. Yeryüzündeki her bireyin temiz, adil ve eşit biçimde suya erişimi temel bir insan hakkı. Su, ekolojik sistemin ayrılmaz bir parçasıdır, ticari bir mal haline getirilmez, alınıp satılamaz.

Su, tüm canlıların yaşamını sürdürebilmesi için erişim hakkının olduğu doğal bir varlık. Hiçbir canlı kendisinin su ihtiyacının daha önemli ve suya ulaşma hakkının daha öncelikli olduğunu ileri süremez. Su, bulunduğu ortamın asli unsurudur. Yatağı değiştirilemez, bulunduğu alandan başka bir alana taşınamaz. Doğal yaşamla su ilişkisini dikkate almayan hiçbir karar, uygulama ve yasal düzenleme kabul edilemez.

Ancak, dünyada suya erişim hakkının tam olarak kullanılması yönünde çok az ilerleme var. Yaşam alanlarını korumaya çalışanlarla, "daha çok üretim, daha çok tüketim" diyenlerin kıyasıya savaşından maalesef, rant, talan, para hırsı galip çıkıyor.

Diyalektik üzerine milat kabul edilen "Aynı derede iki kere yıkanılmaz" sözünün sahibi Herakleitos, bugün yaşasa ne düşünürdü bilinmez ama kapitalist düzen, aynı derede suya erişim hakkını şirketlere satarak, suların üzerine barajlar kurarak, bir nehri HES'lerle birden fazla yerinden kelepçeleyerek bu hakkı defalarca ihlal edebiliyor. 

Dünyanın bir bölümü suyu hoyratça kullanırken, geri kalanı suya erişimde ciddi sıkıntılar çekiyor. Devletler, suyu araçsallaştırıp suyu bir silah haline getirerek toplumlar üzerinde hegemonya kuruyor. İnsanların yaşam alanları daraltılıyor ya da yerinden edilerek göçe zorlanıyor. 

Tüm bu olumsuzluklara karşı özellikle Mezopotamya bölgesinde alternatif bir sivil toplum ittifakını inşa etmek üzere sivil toplum temsilcileri ve aktivistler, Kuzey Irak Kürdistanı'na bağlı Süleymaniye kentinde Mezopotamya Su Forumu'nda buluştu. 200'den fazla su aktivistini biraraya getiren bu forum, farklı yerel mücadele pratiklerinin aktarılması açısından önemliydi. 

Türkiye, Irak, İran ve Suriye'den katılımcıların yanı sıra Ürdün, Lübnan ve Sudan'dan Avrupa ülkelerinden, ABD'den hatta su mücadelesinin en keskin yaşandığı Latin Amerika ülkelerinden katılımcılar üç gün boyunca deneyim, görüş paylaşımında bulunarak, su mücadelesindeki zorluk alanlarını ortaya koydu, bundan sonraki aksiyonlar için fikir alışverişi yapıldı. 

(Aktivistlerin pek çoğu kendi ülkelerinde baskı altında ve tutuklanma tehdidiyle karşı karşıya oldukları için isimlerini kullanmıyorum)

Forum, bir anlamda Mezopotamya bölgesinde suyun yönetilmesi hakkındaki tartışmada marjinalleştirilen ya da dışlanan kesimlerin seslerini duyurmalarına imkân sağladı. Suyun özellikle çatışmalı Mezopotamya bölgesinde artık savaşın ve tahakkümün değil, barışın aracı olması gerektiği vurgulandı. 

Katılımcılar, özellikle Mezopotamya'da devam eden çatışmalarla suyun kullanımı arasındaki ilişkiye dikkat çekerek, bu bölgede su sorunu çözülmeden, suyun barışçıl paylaşımı ve kullanımı sağlanmadan bu coğrafyaya barış gelmeyeceğine dikkat çekti.

Mesele su olunca ve suyun korunması olunca aslında dünyanın neresine giderseniz gidin yaşam savunucularının mücadele pratiklerinde karşılaştığı zorluklar da üç aşağı beş yukarı aynı. Örneğin Latin Amerika ülkeleri ekolojistler için nasıl dünyanın en tehlikeli bölgesi ise, Sudan'da, İran'da, Suriye'de mücadele verenler de antidemokratik uygulamalar sebebiyle benzer tehlikeler altında. 

Dünyanın farklı coğrafyalarından gelen insanların hepsi yanılıyor olamaz. Bugün dünyada bir su sorunu yaşanıyorsa, bu aşırı sayıda yapılan barajlardan kaynaklanıyor, barajların olmamasından değil...

Dicle ve Fırat'ın sularının azalması, kirlenmesi ve yeraltı sularının çekilmesi gibi olumsuzluklardan sorumlu ülkeler Türkiye, İran, Irak ve Suriye'de uygulanan su politikaları tartışıldı ancak forum boyunca devlet politikalarının su üzerindeki tahakkümü kısmı yeterince vurgulanmadığı için biraz eksik kaldı. Türkiye boyutundan baktığımızda özellikle Hasankeyf açısından Ilısu Barajı'nın yarattığı tahribat, Allianoi antik kentine zarar veren Yortanlı Barajı, Çoruh nehrindeki Yusufeli Barajı ve diğerleri forum sırasında gündeme getirildi. Yine Türkiye'nin Kürt coğrafyasındaki belediyelere atanan kayyımlar nedeniyle HDP'li belediyelerin su ile ilgili politikalarını hayata geçiremedikleri ifade edildi.

Forumda İran'dan gelen bir aktivist geldiği bölgede su sorunu olmadığını, ancak yağmurların çok fazla yağması nedeniyle sellerin meydana geldiğini, insanların yaşamını yitirdiğini belirtirken ülkenin bazı yerlerinin ise kuraklıkla mücadele ettiğini dile getirdi. Forumun başlamasından birkaç gün önce İran'da yaşanan sel felaketinde 70 kişi hayatını kaybederken yüzlerce kişi ise yaralanmıştı. İranlı aktivist, ülkesindeki yaşanan sel felaketinde kuzenini kaybettiğini ve onun cenazesine forumda olduğu için katılamadığını belirtti. Suyun demokratik şekilde dağılımı ve doğanın korunması için tüm ülkelerdeki mücadele edenlerin bir araya gelerek bir "Su Parlamentosu" oluşturması gerektiği önerisinde bulundu.

Şili'den gelen aktivist ise ülkedeki tüm nehirlerin, göllerin özelleştirildiğini belirterek, bu sebepten ülkede çok büyük çatışmalar yaşandığını, uluslararası kampanyalar yürütüldüğünü, Latin Amerika'da pek çok ülkenin şu anda sağcı hükümetler tarafından yönetildiğini, su ve demokrasi konusunda çok fazla tartışmanın olmadığını ancak yerel toplulukların hâlâ direnişi sürdürdüğünü anlattı, "barajlar ölümün projeleridir, biz onlara ölüm projeleri diyoruz" dedi.

Latin Amerika'da Red VIDA adlı örgüt, suyun özelleştirilmesine karşı çalışmalar yürütüyor. Movement of People Affected by Dams de topluluklar arasında işbirliği kurarak, barajların bir insan hakları ihlali olduğu için barajlara karşı bir mücadele sürdürüyor. Yine International Rivers da bunlardan biri. 

Eninde sonunda sorulması gereken soru şu: Ne için enerji ve kimin için enerji?

Bir diğer çarpıcı örnek ise Rojava'da ekoloji mücadelesi verenler tarafından aktarıldı.

IŞİD katliamlarına karşı mücadelenin de sembollerinden birine dönüşen Rojava'da dünyanın farklı yerlerinden gelen ekoloji aktivistlerinin de desteğiyle yeni bir yaşam inşa ediliyor. Savaş sonrası süreçte farklı ekolojik zorlukların görüldüğü bölgede ağaçlandırma faaliyetleri, sebze meyve yetiştirilmesinin yanı sıra suyun tekrar kullanımının sağlandığı bir sistem kurulmuş. IŞİD saldırıları sırasında elektrik ve su şebekelerinin çoğu yok edildiği için su borularının yeniden inşası ve elektrik üretiminin yeniden yapılması gibi zorluklardan geçiliyor.

Make Rojava Green Again (Rojava'yı Yeniden Yeşillendirelim) hareketi, kolektif bir çalışmayla doğa koruma alanları yaratarak, eğitimler vererek yeni bir ekolojik hareketi büyütüyor. Bu alanda bilgiye, insan kaynağına ve tecrübeye sahip herkesin desteği için de çağrıları var. 

Bir sonraki Mezopotamya Su Forumu, Diyarbakır'da gerçekleştirilecek. Bundan sonra konuşulması ve hareket planı oluşturulması gereken nokta Dicle ve Fırat nehirleri ve bu nehirlerin havzalarında yaşayan yerel halkların yaşam alanlarıyla ilgili nasıl etkin olabilecekleri...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi